Hikaye Öykü Masal Arşivi

 

Hikayelerin Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı

26 Nisan 2024

Sık Kullanılanlara Ekle  Anasayfan 
              Yap Ziyaretçi Defteri

 

MENÜLER
Ana Sayfa
Arşiv
Sitenize Ekleyin
Hikaye Ekleyin
Editörlere Mesaj Gönder
Editörlük Başvurusu
Yardım / İletişim
Reklam
Basında HikayeArsivi
Künye
Ziyaretçi Defteri
Tavsiye Siteler
HİKAYE KATEGORİLERİ
İbretli Hikayeler
Dini Hikayeler
Yaşanmış Hikayeler
Duygusal Hikayeler
Sevgi Hikayeleri
Aşk Hikayeleri
Din Büyüklerinden Hikayeler
En Güzel Dini Hikayeler
Masal Demeti
Hayatın İçinden Hikayeler
İran Hikayeleri
Dostluk Hikayeleri
Mevlanadan Hikayeler
Kıssadan Hisseler
Çocuklar İçin Hikayeler
Doğruların Öyküsü
Komik Hikayeler
Nasreddin Hocadan Hikayeler
Sahabeden ve Evliyaullahtan Hikayeler
Kurandan Hikayeler
Resulullahtan Hikayeler
Kelile ve Dimne
Tarihi Gerçekler
Gerçek Hayattan Hikayeler
Türk Tarihinden Damlalar
Bediüzzamanla Yaşayan Öyküler
Diyanetten Hikayeler
Renkli Hikayeler
Sesli Hikayeler-Masallar
Resimli Hikayeler
Sizden Gelen Hikayeler
İngilizce Hikayeler
Padişahlardan Hikayeler-Öyküler
Türkü Hikayeleri
Tarihi Hikayeler-Öyküler
Siyasi Hikayeler-Hatıralar
Öğretici Hikayeler
Hüzün Zamanı Hikayeleri
Hazır Cevaplar Espriler
Dede Korkut Hikayeleri-Destanlar
Keloğlan Masalları (Görüntülü)
La Fontaine Masalları
Atatürk Hikayeler - Hatıralar
Tanıdığım Ünsüzler
Gazali İHYAdan Hikayeler
Ramazan-Oruç Hikayeleri

Hikaye-Öykü Ara



[Detaylı Arama]


Yeni Eklenen 15 Hikaye
Radar Var
Yok Oluşun Filizlenmesi
Yanılgının Gözyaşları Ve Benlik Kavgası
Ayşecik ve Yasemin Sultan
Şöhretin Bedeli
Bücür Zürafa
Deve Kervanı
Nerede Görüşelim
Rafadan Yumurta
Sabrın Zirvesi
Recep Ayında Oruç
Oruçlu Musunuz, Değil Misiniz?
Oruç İman Ettirdi
Orucu Bazen Bozmak Gerek
Onların Ameli Yok

En Çok Okunan 15 Hikaye
The Adventure of the Three Garridebs
Bir Bebeğin Yarım Kalmış Günlüğünden
Dracula - Story
İşte Aşk
Hz. Yunus Ve Balık
Uyuyan Güzel
Half-Brothers by Elizabeth Gaskell
Sevgi Üç Türlüdür
Uyku Masalı
Dostluğun Öyküsü
Hansel Ve Gretel
Haddini Aşmanın Zararı
Ona "Sevdiğinizi" Söyleyin
Evlilik
Çirkin Ördek


Reklam ver

Mail List
Sitemizin yeniliklerinden ilk sizin haberiniz olsun.
İsim:
Mail:
 


Editör Giriş
    Yorum Yap
Yorum yapmak üzere olduğunuz haber.

Ana Yüreği


“insan denen bir saray“


Padişah Gökhan, ayağa kalkamayacak şekilde hastalanmıştı. Ülkenin bir çok bölgelerinden doktorlar çağrıldı. Her birisi, değişik zamanlarda onu muayene ettiler. Kimi bitkilerden ilaçlar hazırladı... Kimi tohumları kaynatarak çay gibi içirdi. Boş verin iyileşmeyi... bel bel bakar hale geldi. Yani bir kelime dahi konuşamıyordu. Bir müddet sonra, ünü bir çok ülkede duyulan Baki isimli bir doktor saraya çağrıldı... Doktor Baki, Padişah’ı ayaklarına kadar muayene etti. Sonra Padişah’ın yakınlarına :


- Karadeniz’de kız başlı bir balık var. Bu balığı getirirseniz Padişah hazretlerinin tedavisi mümkün olabilir. Bu balığın yüreğiyle yapacağım ilaçların hastalığına çare olacağına inanıyorum.
 
Padişah Gökhan’ın oğlu da içlerinde olmak üzere, yüzlerce kişi kayıklarıyla Karadeniz’de kız başlı balığı aramaya koyuldular. Aramanın üçüncü günüydü. Padişah’ın oğlu, attığı oltaya büyük bir şeyin takıldığını hissetti. Yukarıya kaldırdığı an, karşısına  kız başlı balık çıktı... Heyecanlanarak bağırdı :


- Balığı ben  buldum! Babam yakında iyileşecek!


Bu esnada bir çok kişi Padişah’a müjde vermek için saraya koşuştular. Hep bir ağızdan :  “Oğlunuz, Şehzade Mahmut, kız başlı balığı buldu...Gözleriniz aydınlık içinde olsun Padişah’ım“ dediler.


Padişah’ın oğlu kız başlı balığın ağzındaki oltanın çengelini fazla incitmeden çıkardı. Kucağına aldığı balığın ağzında kan, gözlerinde yaşlar vardı. Narin hali ve gözyaşları karşısında duygusuz kalamadı ve onu tekrar denize bıraktı. Kız başlı balığın kurtulma sevinciyle denize dalışı, unutulacak gibi değildi.


Şehzade Mahmut’un yakaladığı balığı denize bırakmasından sonra bir çok kişi, bu kez Padişah’a kötü haberi ulaştırmak için saraya koşuştular. Hep bir ağızdan :    “Oğlunuz Şehzade Mahmut, kız başlı balığı denize bıraktı...  Çok üzgünüz Padişah’ım“ dediler.
 
Padişah Gökhan : “Oğlumun yaptığı hareket,  benim hayatıma kasdetme anlamına gelmektedir. Bu sebeple oğlum Mahmut’u, şu andan itibaren evlatlıktan reddediyorum. Ayrıca yirmi bir gün sonra da idam ettireceğim.
 
Şehzade Mahmut,  babası Padişah Gökhan’ın emriyle, daha kayığından karaya çıkmadan, yanına gelen muhafızlar tarafından apar topar götürülerek zindana atıldı. Şehzade Mahmut için zor günler başlamıştı.
 
- Annesi Ayla Sultan, ertesi sabah oğlunu zindanın kapılarını açtırarak ziyaret etti. Elinde bir elbise sepeti ve yiyecekler vardı... Ona :


- “Oğlum Olanları ben de duydum.  Baban yirmi bir gün sonra seni idam ettirecek... Keşke bulduğun balığı denize atmasaydın? Ben gece hiç uyuyamadım.  Senin için bir at ve yol azığı hazırlayacağım… Bir yolunu bulup, yarın gece yarısı, muhafızlar uykuda iken, sarayda bulunan yedek anahtarlarla kapıları açarak, senin yanına geleceğim. Sen, şu an getirdiğim elbiseleri, ben gelmeden önce giyin. Buradan çıkar çıkmaz sarayın arkasındaki Altın Çeşme’nin yanına bağlıyacağım ata bin ve bu bölgeden süratle uzaklaş... Yönün daima doğu yolunda olsun... Şehrin doğu kapısından da çıkmayı unutma... Ben, sen buradan ayrıldıktan sonra, hâlâ buradaymışsın gibi, senin gittiğini farkettirmemek için her gün zindana geleceğim...    Sakın ha sakın, tanımadığın insanlarla dost olma! Adamın iyisi yemek başında belli olur... Kendini tanıtırken de, ne başına gelenlerden bahset, ne de Padişah çocuğu olduğunu söyle! Bir halk çocuğu gibi görün... Konuşmadan önce düşün! Bak tekrar ediyorum : “Adamın iyisi yemek başında belli olur“ bu sözüm aklından hiç çıkarma!“


Oğlunu üzmemek için adeta gözyaşlarını içine akıtıyordu. Sözlerini sürdürdü :  “Belki gece yarısı fırsat bulamayağız... Şimdiden vedalaşalım...  Hiç üzülme ALLAH senin yanında olacak! Yolun açık olsun oğlum… Bir başka ülkede de olsan senin hayatta olman benim için bir ışık olacak! Güle güle git oğlum. “
 
Ayla Sultan, zindanın kapılarını kilitleyerek oradan ayrıldı... Şehzade Mahmut, annesinin dediklerini yaptı. Hiç uyumadan hazır bir vaziyette annesini bekledi. Bir müddet sonra zindanın kapılarının birer birer açıldığını hissetti. İçerde öylesine bir sessizlik vardı ki, annesinin nefes alışı bile uzaktan hissedilebiliyordu. Zindanın kapısı açıldı... Annesi elindeki çırayla içeriye girdi... Adeta fısıltı halinde konuşarak :  “Haydi oğlum, dediklerimi yap. Vakit kaybetme!“


Ayla Sultan’ın, oğlu Şehzade Mahmut’a fısıltı halinde söylediği son sözler : “Adamın iyisi yemek başında belli olur... Bu sözümü unutma! Yolun açık olsun oğlum!“ oldu.


Zindandan çıkmadan önce elindeki çırayı söndürdü. Sonra elindeki anahtarlarla sarayın kapılarını açarak, hiç kimseye farkettirmeden içeriye girdi.
 
O annesinin hazırladığı atı, sarayın arkasındaki  Altın Çeşme’nin yanından aldı. Vakit kaybetmeden ata binerek şehrin doğu kapısından çıkmak üzere yola koyuldu. Oldukça heyecanlıydı… İçi adeta titriyordu. Şehirden çıkmıştı. Doğu yolunu takip ediyordu… Bir kavşağa geldiğinde sarı atlı bir kişiyle karşılaştı. Hemen hemen kendi yaşındaydı. Atının üzerindeki örtü ve  heybe  işlemeliydi. Şımarık bir hali vardı… Kendisini tanıttı :


- Adım Yusuf … Gül Şehri’nden geliyorum. İba ülkesine gitmek üzere yola koyuldum... Orada ipek ticareti yapmayı düşünüyorum. Babamı küçük yaşta kaybettim. Gül Şehri’nin zenginlerindenmiş... Ama yıllar geçtikçe varlığımızı kaybettik. Kala kala bir at, bir ipek örtü ve altın iple dokunmuş bir heybe kaldı. Bunları da annem bana verdi... Başka kardeşim de yok.  Annem halı ve kilim dokuyarak geçimini sağlıyor. Bu sebeple bir kaç yıl para kazandıktan sonra annemin yanına dönmeyi düşünüyorum. Eğer kabul edersen birlikte çalışabiliriz?


Hem yol alıyorlar hem de konuşuyorlardı. Şehzade Mahmut da kendisinden bahsetti :


- Adım Mahmut… Saray kenti Mira’dan geliyorum. Babam hasta…Bu sebeple yola çıktım. Ülkemizdeki bazı şehirlere de uğramak zorundayım. 


Orman kenarına geldikleri zaman dinlenmeye karar verdiler... Kuş sesleri, adeta sessizliği dolduruyordu. Şehzade Mahmut annesinin hazırladığı yiyeceklerden kendi yiyeceği kadarını çıkardı. Yusuf ise, kendi heybesine hiç dokunmadan Şehzade Mahmut’un hazırladığı yiyecekleri birer ikişer yutmaya başladı. Annesi  Ayla Sultan’ın : “Adamın iyisi yemek başında belli olur“ sözü aklına geldi. Yemek sonrası, ben bu kişiyle arkadaş olamam, diyerek onunla vedalaştı... Doğu yolu üzerinde, atıyla tek başına ilerliyordu. Bir müddet sonra dört yolu birleştiren bir kavşakta bir kişi göründü. Onunla selamlaştı :


- Merhaba! Nereye gidiyorsunuz?


Siyah atlı genç  :


- Adım Kenan…  Dere Kent’ten geliyorum. Ben okuldayken evimiz yandı. Annem, babam ve küçük kardeşim yanarak öldüler. Dayım ve yengem benimle ilgilendiler. Şu an her ikisi de yaşlandı... Kendileriyle bile ilgilenemez hale geldiler. Bu sebeple bana zar zor bir at satın alıp : “Git uzaklarda para kazan, hem bizi kurtar hem de kendini…” dediler. Bu sebeple yola çıktım. İba ülkesine gidiyorum. Eğer kabul edersen birlikte çalışabiliriz?


Hem yol alıyorlar hem de konuşuyorlardı. Şehzade Mahmut da kendisinden bahsetti :


- Adım Mahmut… Saray kenti Mira’dan geliyorum.  Babam hasta…Bu sebeple yola çıktım. Ülkemizdeki bazı şehirlere uğramak zorundayım.


Göl kenarına geldikleri zaman dinlenmeye karar verdiler... Çevreyi mis gibi kokan ağaçlar kuşatmıştı. Kuş sesleri sessizliği dolduruyordu. Şehzade Mahmut annesinin hazırladığı yiyeceklerden kendi yiyeceği kadarını çıkardı. Kenan ise kendi heybesine hiç dokunmadan Şehzade Mahmut’un hazırladığı yiyecekleri birer ikişer yutmaya başladı. Annesi  Ayla Sultan’ın : “Adamın iyisi yemek başında belli olur“ sözü aklına geldi. Yemek sonrası ben bu kişiyle arkadaş olamam, diyerek onunla da vedalaştı...


Doğu yolu üzerinde atıyla tek başına ilerliyordu. Bir müddet sonra, ilerde dört yolu birleştiren bir başka kavşakta da bir kişi göründü. Onunla selamlaştı :


- Merhaba! Nereye gidiyorsunuz?


Beyaz atlı genç :


- Adım Koray… İba ülkesine gidiyorum. Çevremde fakir insanlar çok. Para kazanıp onlarla ilgilenmeyi düşünüyorum. Eğer uygun görürsen birlikte çalışabiliriz?


Hem yol alıyorlar hem de konuşuyorlardı. Şehzade Mahmut da kendisinden bahsetti :


- Adım Mahmut… Saray kenti Mira’dan geliyorum. Babam hasta…Bu sebeple yola çıktım. 


Ülke çıkışına yakın bir yerde bulunan nehir  kenarına geldikleri zaman dinlenmeye karar verdiler... Çevreyi, mis gibi kokan ağaçlar ve çiçekler kuşatmıştı. Kuş sesleri sessizliği dolduruyordu. Şehzade Mahmut annesinin hazırladığı yiyeceklerden kendi yiyeceği kadarını çıkardı. Koray ise kendi heybesinden çıkardığı yiyeceklerle sofrayı donattı. Şehzade Mahmut’un hazırladığı yiyeceklere hiç dokunmadan Şehzade Mahmut’a kendi yiyeceklerinden yedirmeye çalışıyordu. Yemek yerken hiç acele etmiyor... Lokmasını çiğnerken dahi ağzını kapıyordu. Annesi Ayla Sultan’ın : “Adamın iyisi yemek başında belli olur“ sözü aklına geldi. Yemek sonrası, “benim aradığım, annemin de tarif ettiği kişi bu“  diyerek onunla arkadaş olmaya karar verdi. Bu fikrini de Koray’a bildirdi.


Koray :


- Madem ki birlikte çalışacağız, İba ülkesinden ayrıldığımız zaman, birlikte ne elde ettiysek, ne kazandıysak yarı yarıya paylaşacağız! Kabul ediyor musun?


Şehzade Mahmut, Koray’ın bu fikrini beğenmişti. Ve ona kabul ettiğini söyledi. Birbirleriyle iyice dost oldular. Ve çok geçmeden İba’ya girdiler.
 
İba Ülkesi bir krallıktı. Başkent Almana’da kendilerine bir odalı ev tuttular. Odayı bir perdeyle tam ortasından ikiye böldüler. Evin dışındaki bir odaya da atlarını bağladılar. 


İş bulmak da zor olmadı onlar için. Çok geçmeden çil çil altınlara sahip oldular.


Bir pazar günü gezmek için gittikleri Almana Park’ında Şehzade Mahmut güzel bir kızla göz göze geldi. Beline kadar inen sarı saçları ve mavi gözleriyle dikkatini çekti. Kız ona gülümsedi. Koray da bunu görmesine rağmen, bu konu hakkında birbirlerine tek bir söz dahi etmediler.
 
Bir hafta sonra yine aynı parkta Şehzade Mahmut aynı kızla göz göze geldi. Kız ona yine gülümsedi. Sonra koşar adımlarla oradan uzaklaştı... Koray da olanları görmesine rağmen bu konu hakkında birbirlerine tek bir söz dahi etmediler.


Ertesi pazar yine aynı parktaydılar. Şehzade Mahmut kıza iyice aşık olmuştu. Arkadaşı Koray’a da duyduğu hisleri anlattı. Çok geçmeden Şehzade Mahmut aynı kızla tekrar göz göze geldi. Kız ona yine gülümsedi. Sonra koşar adımlarla oradan uzaklaşırken Koray ve Şehzade Mahmut onu takip ettiler. Onlar da koşar adımlarla kızın girdiği binaya kadar geldiler. Sonra binanın, kralın şatosu, kızın da kralın kızı olduğunu öğrendiler.
 
Gönül kral mı tanır hiç? Şehzade Mahmut  ve Koray hafta arası bir akşam üstü Kral’dan kız istemeye gittiler. Kral Mar onları çok iyi bir şekilde karşıladı. Her şey konuşuldu, anlatıldı.    Sofralar kuruldu. Yediler... içtiler. Kral Mar :
- Her şey iyi ve güzel… Ama kızım Prenses Romi kimle evlendiyse,  karı koca olmadan evlendiği kişi, sabaha ölü bulundu… Eğer bu haliyle kızımı kabul ederseniz, memnuniyetle Mahmut Bey’e veriyorum… Zannedersem kızım da bu kararımdan mutluluk duyacaktır.


Şehzade Mahmut  ve Koray uzun uzun düşündüler... Ve Kabul ettiler. Şehzade Mahmut  ve Prenses Romi’nin düğünü kırk gün sürdü. Kral Mar, Şehzade Mahmut  ve Koray’a bir çok hediyelerle beraber birer altın saplı kılıç hediye etti. Kral Mar  şatoda kalabilecekleri bir yer göstermesine de rağmen onlar gelini tek odalı evlerine götürmeye karar verdiler. Kral Mar’ın adamları Şehzade Mahmut  ve Prenses Romi ve arkadaşı Koray  için evlerinde altından karyola, kuştüyü yatak ve yorgan hazırladılar. Şehzade Mahmut  ve eşi perde arkasında yatarken Koray da odanın  diğer bölümünde yatmak üzereydiler. Gaz lambaları söndürülmüştü. Pencereden gelen ay ışığı her iki bölümü de aydınlatıyordu. Çok geçmeden Koray bir hışırtı duydu. Şehzade Mahmut  zor durumdaydı. Hemen kılıcıyla içeriye girdi. Prenses Romi’nin ağzından çıkan ve Şehzade Mahmut’a uzanmakta olan bir yılanın başını bir hamleyle kopardı.  Gövdesini de  Prenses Romi’nin ağzından eliyle çekerek çıkardı. Prenses Romi baygın haldeydi. Koray  onun burnundan nefes aldığını hissetti.  Şehzade Mahmut  tir tir titriyordu. İkisi birden Prenses Romi’yi soğuk suyla ayılttılar. Prenses Romi’nin hiç bir şeyden haberi yoktu. Sonra dünyasını alt üst eden yılanın kopuk başını ve çırpınan gövdesini gördü.


Ertesi sabah Kral Mar’ı, Şehzade Mahmut, Prenses Romi ve Koray bir torbaya koydukları yılanla ziyarete gittiler. Olup bitenleri anlattıktan sonra yılanın ölüsünü gösterdiler. Kral Mar ve eşi Kraliçe Sara mutluluktan gözyaşlarını tutamadılar. Israrla onları başka bir şatoya yerleştirdiler. Hepsi mutluydular. Dünyaları değişmişti...
 
Beş yıl sonra Şehzade Mahmut, Prenses Romi ve Koray, ülkelerine dönmek üzere, İba ülkesinden ayrılmaya karar verdiler. Kral Mar ve eşi Kraliçe Sara, kızları Prenses Romi ve damatları Şehzade Mahmut’un mutlulukları sebebiyle, geri dönüş kararlarına saygı gösterdiler. Yol için yiyecekler, içecekler konuldu. Vedalaşma sofrası kuruldu. Yediler...  içtiler. Sonra dört atla yola koyuldular. Atın birinde  Altın ve gümüş malzemeler ve bir çok hediyeler vardı.  Ülkenin çıkışına kadar uğurlamak için, onlarla gittiler. Ayrılma esnasında Şehzade Mahmut, Prenses Romi ve Koray’la birlikte Kral Mar ve eşi Kraliçe Sara hüngür hüngür ağlıyorlardı. Şehzade Mahmut,  Prenses Romi ve  Koray gözden kayboluncaya kadar, Kral Mar ve eşi Kraliçe Sara arkalarından mendil salladılar.
 
Bir müddet sonra, dört yolu birleştiren ve Koray’la ilk karşılaştıkları kavşağa gelmişlerdi.  Koray :


- Sevgili arkadaşım seninle beş yıl once burada karşılaşmıştık… Ülke çıkışına yakın bir yerde bulunan nehir  kenarına geldiğimiz zaman da birbirimize söz vermiştik : “Ne kazanırsak yarı yarıya paylaşacağız”  demiştik. Şimdi ayrılma ve paylaşma zamanı geldi.


Şehzade Mahmut,  önce Koray’ı kucakladı. Ona :


- Sen iyi bir dost ve eşi bulunmayan bir arkadaşsın… Elbette paylaşacağız.


Şehzade Mahmut,  iki atı, arkadaşına verdikten sonra eşit bir şekilde, birlikte kazandıklarını ve hediyeleri paylaştırdı. Eşyaları yükledikten sonra Prenses Sara’yı ata bindirmek üzereyken Koray :


- Sevgili Mahmut, her şey yarı yarıya demiştik. Tek bir şey kaldı!


Şehzade Mahmut :


- Söyle onu da paylaşalım ?


Koray :


- Prenses Sara…


Şehzade Mahmut :


- Nasıl olur ? Onu paylaşmaya kalkışırsak o ölür…


Koray :


- Ben onu bunu bilmem… Verdiğin sözde dur! Ne demiştik?  “Her şey yarı yarıya…”


Prenses Sara :


- Sevgilim,  sen ve ben hayatımızı Koray’a borçluyuz. Bunu sen de, ben de, kabul etmeliyiz. Ben senin mutluluğun için ölümü göze alıyorum. Bırak arkadaşın dilediğini yapsın !


Şehzade Mahmut :


- Pekiyi kardeşim o halde çek kılıcını !


Koray attan inen Prenses Sara’nın karşısına geçti. Kral Mar’ın kendisine hediye ettiği ve yılanın başını da koparan keskin kılıcını çekti. Öğleye doğru yaz güneşiyle pırıl pırıl parlayan kılıcını eliyle sağa sola hareket ettirdi. Hırlayarak bütün kuvvetiyle kılıcını yukarıya kaldırdı Prenses Sara’nın başına doğru vuruyormuş gibi yaptı. Prenses Sara, korkudan midesindekilerini boşalttı. Ağzından yılan yumurtaları ve yavruları da tümüyle çıkmıştı.


Koray :


- Sevgili Sara, düşmanlarından böylece kurtuldun. Beş yıldır çocuk sahibi olmamanıza da bunlar sebep oluyordu. Senin kocan da bir Şehzade’dir. O  hepimizden bunu gizledi. Onun pırıl pırıl kalbi var... Çok merhametlidir. Hayat boyu her ikinize de mutluluk diliyorum. Padişah olan babası da tedavi oldu. Annesi, dört gözle onu bekliyor. Benim ne paraya, ne altına, ne de atlara ihtiyacım var… İkiniz dört atla güle güle gidin. Yolunuz açık olsun. Her iyiliğin, her güzelliğin bir karşılığı var.  Beni ziyarete gelirseniz Karadeniz’deyim.


Şehzade Mahmut :


- O halde sen… benim denize bıraktığım kız başlı balıksın?…


Koray :


- Evet sevgili Şehzade’m… Ben oyum! Yani senin acıyarak denize bıraktığın kız başlı balığım...


Koray bu sözlerden sonra gözden kaybolmuştu. Şehzade Mahmut ve Prenses Sara oldukça heyecanlanmışlardı. mutluluk gözyaşlarıyla birbirlerine sarıldılar... Sonra dört atla Saray kenti Mira’ya gitmek üzere tekrar yola koyuldular.


Gönderen: Üzeyir Lokman ÇAYCI - İstanbul, 09.01.1990

30 Ekim 2007 - 16:03:05 - 6023 günlük
Ekleyen editör:
HikayeArsivi

Okuyan: [8327] Yorumlayan: [6] Kategori: [İbretli Hikayeler] [Yazdır]

Yorum Yapın:
 

İsim:  *
Mail:  *
Yorum:
 
*
Kalan karakter:
 


* Doldurulması zorunlu alanlar.
Html kod kullanılamaz. IP adresiniz kaydedilecektir.

Reklam ver

 
EĞLENCE
Ölmeden Önce Söylenen Son Sözler-1
Ölmeden Önce Söylenen Son Sözler-2
Ölmeden Önce Söylenen Son Sözler-3


Bilginizi TEST Edin
  RESİM ARŞİVİ
BEBEK RESİMLERİ MANZARA RESİMLERİ
CAMİ RESİMLERİ  

ÜYE GİRİŞİ
Kullanıcı adı:
Şifre:



Üye Ol - Şifremi Unuttum



Reklam ver

  ANKET
Hayat Gerçekten Bir Hikaye Mi?
Hayır  853
Bazen  509
Evet.  2748

Toplam: 4110 oy kullanıldı.

 

  İSTATİSTİK
Toplam Kategori: 46 
Toplam Hikaye: 4161 
Yazı-Yorum: 20 
Editör Sayısı: 5 
Onaysız Üye: 0 
Onaysız Yorum 0 
Toplam Yorum: 15432 
Toplam Okunma: 21283121 


Reklam ver

Online Editörler

Sitede hiç editör yok / Son 5 dk. içinde


 

HİKAYE KATEGORİLERİNİN TÜMÜ:

01-İbretli Hikayeler
02-Dini Hikayeler
03-Yaşanmış Hikayeler
04-Duygusal Hikayeler
05-Sevgi Hikayeleri
06-Aşk Hikayeleri
07-Din Büyüklerinden Hikayeler
08-En Güzel Dini Hikayeler
09-Masal Demeti
10-Hayatın İçinden Hikayeler
11-İran Hikayeleri
12-Dostluk Hikayeleri
13-Mevlanadan Hikayeler
14-Kıssadan Hisseler
15-Çocuklar İçin Hikayeler
16-Doğruların Öyküsü
17-Komik Hikayeler
18-Nasreddin Hocadan Hikayeler
19-Sahabeden ve Evliyaullahtan Hikayeler
20-Kurandan Hikayeler
21-Resulullahtan Hikayeler
22-Kelile ve Dimne
23-Tarihi Gerçekler
24-Gerçek Hayattan Hikayeler
25-Türk Tarihinden Damlalar
26-Bediüzzamanla Yaşayan Öyküler
27-Diyanetten Hikayeler
28-Renkli Hikayeler Masallar
29-Sesli Hikayeler
30-Resimli Hikayeler
31-Sizden Gelen Hikayeler
32-İngilizce Hikayeler
33-Padişahlardan Hazır Cevaplar
34-Türkü Hikayeleri
35-Tarihi Hikayeler Öyküler
36-Siyasi Hikayeler Hatıralar

 
Google

Sitemizden alınan tüm hikaye-öykü-masal ve materyaller için link verilmesi zorunludur.
Site içeriğini kullanmak için site yönetimiyle [kutulkulub@gmail.com] irtibata geçerek istifade edebilirsiniz.

 
 Hikaye Arşivi  
Kerim Melleş-KuTuL KuLuB © 2002-2021  ©  Hikaye Öykü Masal Arşivi
Sayfamızı en iyi 1024*768 çözünürlükte görüntüleyebilirsiniz...

  KuTuL KuLuB-A.Kerim Melleş