Nerede Görüşelim?
Çocukluğumdan beri ailece annemin çalıştığı bankanın Antalya’daki Eğitim ve Dinlenme Tesislerine aralıksız gidiyoruz. Bu tesis bizim adeta köyümüz gibiydi. Her yıl üç-beş ailenin dışında hep aynı aileler aynı ayda geliyorlardı. Herkes birbirini tanır, eğlenceli on beş gün geçirirdik. Yeni katılan ailelerin kaynaşması kolay olmazdı. Çünkü herkesin bir arkadaş gurubu oluştuğundan yenilerin guruba katılmaları bir hayli zaman alıyor, kaynaşmaları neredeyse tatilin son günlerini buluyordu. Arkadaşlıklar genellikle sahip oldukları makamlara göre şekilleniyordu. Ancak gençler arasında makam mevki söz konusu olmadan arkadaşlıklar kurulabiliyordu.
Bu yılda tatile geldiğimizde, aşağı yukarı hep aynı arkadaşlar vardı ama çoğunun şekli değişmiş. Erkeklerin çoğu sakallı, genç kızların bir kısmı makyajlı olmuştu. Bazıları da üniversiteli olmuştu. Bende değişime uğrayanlar arasındaydım. Artık üniversiteli olmuştum. Dünyaya bakışım, eğlence anlayışım da farklılaşma olmaya başlamıştı. Adeta yalnızlaşmaya başlamıştım. Eğlenceden çok kitap okuyarak vakit geçiriyordum. Sadece geçen yıllardan gelen, her gün saat dörtte patates kızartması yeme alışkanlığım devam ediyordu. Yanılmıyorsam tatilimin dördüncü günüydü patatesimi aldım, denize bakan boş banka oturdum. Önce ketçapla kaplı, kızarmış patatesten meydana gelen o mis kokuyu içime çeker öyle başlardım. Tam gözlerimi kapatmış adeta benim kendimden geçmeme sebep olan patatesinin yaydığı kokuyu içime çekiyordum ki bir ses;
- “Oturabilir miyim?”
- “Elbette”
- “Afiyet olsun”
- “Teşekkür ederim. Size de afiyet olsun.”
- “Sizi ilk defa görüyorum. Misafir misiniz?”
- “Hayır, annem Genel Müdürlük de Hemşire olarak çalışıyor.”
- “Çocukluğumdan beri her hasta olduğumda önce bankanın sağlık ocağına gider gelirim. Bu nedenle de orada görev yapan doktor ve hemşireleri tanırım. Annenin ismi ne? Belki tanırım.”
- “Fatma, tanıyacağınızı zannetmem çünkü annem bu yıl tayin oldu.”
- “Nereden geldiniz?”
- “Aydın’dan”
- “Hayırdır, küçük ilin rahatlığı varken koca İstanbul’un çilesini çekmeye mi geldiniz?”
- “İstanbul Teknik Üniversitesinin Matematik Mühendisliği Bölümünü kazandım. Yurtta kalmamın sıkıntılı olacağını düşünerek ailece İstanbul’a geldik. Hepimiz hayatımızdan memnunuz. Şu anda da ilk yılın yorgunluğunu ve İstanbul’un üzerimize yüklediği stresi atmak niyetiyle geldik. Adım da Aylin.”
- “Memnun oldum. Benim adım da Hakan. Bende aynı üniversitenin İnşaat Mühendisliği bölümünde okuyorum ve şu an ikinci sınıf öğrencisi oldum. Senden farkım ben yorulsam da yorulmasam da her yıl gelirim. Annem bankanın Genel Müdür Yardımcısı, babam da Yönetim Kurulu Üyesi.”
İkisinin de aynı üniversitede okuması ve ailelerinin aynı yerde çalışması arkadaşlıklarının ilerlemesinde katkı sağladı. Aylin ve Hakan çok iyi iki arkadaş olmuşlardı. Kah yüzerken, kah kampta yapılan aktivitelerin çoğundan beraber oluyorlardı. Ancak aileleri aralarında ki dostluğu “Günaydın” demekten ileriye taşıyamamışlardı. Aylin ve Hakan’ın beraberlikleri üçüncü sınıfa kadar normal arkadaş olarak devam etti. Ancak üçüncü yılın sonuna doğru arkadaşlıkları şekil değiştirmeye başladı aralarındaki dostluk aşka dönüştü. Okul bitene kadar da her ikisi de aralarındaki ilişkiyi ailelerine söylemedi. Ta ki mezuniyet törenine kadar. Törenden sonra her ikisi de aralarındaki ilişkiyi ailelerine söyleyecek ve aralarındaki aşkı nişanla taçlandıracaklardı. Önce Hakan, Aylin ile olan ilişkisini ailesine açtı.
- “Anneciğim; ben Aylin ile ciddi ilişki içindeyim. İkimiz de bir birimizi seviyoruz, siz de uygun bulursanız ilişkimizi resmiyete dökeceğiz.”
- “Oğlum, acelen ne okulu daha yeni bitirdiniz henüz diplomalarınızı bile almadınız. Biraz zaman geçsin kendinize bir iş kurun ondan sonra.”
- “Anneciğim, biz de hemen evlenelim demiyoruz önce aramızda söz yapalım. Bir birimize ait olduğumuzu herkes bilsin.”
- “Sadece senin sevmen, kızın seni sevmesi yeterli mi? Ailelerinizin kültür düzeyleri, gelir düzeyleri, yaşam biçimleri eşit olup olmadığını, uyum sağlayıp sağlayamayacağımızı hiç düşündün mü?”
- “Biz birbirimizi seviyoruz, ikimizin de mesleği var, bizde kazandığımız kadar harcarız, kazancımıza uygun olan yerde yaşarız. Aylin’in ailesi de mazbut sevgi dolu kendi hallerinde olan insanlar.”
- “O maşallah, hemencecik kabullenip, baş tacı yapmışsın bile, biz sadece formaliteleri yerine getirmek için varız.”
- “O nasıl söz anneciğim sizin yerinizi kimse dolduramaz, ben sadece düşüncelerimi söyledim.”
Aylin’de, Hakan ile olan ilişkisini anne ve babasına söyleyince;
- “Aceleniz ne kızım, biraz zaman geçsin okulun yorgunluğunu üzerinizden atın, iş-güç sahibi olun ondan sonra evliliği düşünürsünüz.” Aylin;
“Anneciğim hemen evlenelim demiyoruz ki, sadece söz kesilsin birbirimize ait olduğumuzu herkes bilsin. Yoksa iş güç kurmadan biz de evlenmek istemiyoruz.”
Her ikisi de düşüncelerini ailelerine açmaktan memnundular. Ancak Hakan’ın anne ve babası duyduklarından pek memnun olmamışlardı. İlk etapta Aylin ve ailesinin kendilerine eşdeğer de bir aile olmadığını ima yoluyla belirtmeye çalıştılarsa da ikna edemeyeceklerine kesin kararlı olduklarını gördüklerinden istemeye istemeye evet dediler. Aylin de Hakan’ın ailesi tarafından istenmediğini fark ediyordu. Aylin;
- “Hakancığım annen ve baban evliliğimize pek sıcak bakmıyorlar galiba, istersen yolun başında iken ilişkimizi sonlandıralım.” Hakan;
“Hiç öyle şey olur mu? Ben seni seviyorum yetmez mi? Aylin;
“Yetmez annen ve baban istemezse mutlu olamayız. Çünkü hayat bugün ki gibi olmayacak. Yarın onların iyi ve kötü günlerinde yanlarında olmalıyız. Şayet beni istemezlerse, sevmezlerse nasıl yanların da olurum. İyi düşün.”
Aradan altı ay geçmişti, Aylin ve Hakan kendilerine uygun iş bulup çalışmaya başladılar. Atık evlenebilirlerdi. Kendilerine güvenleri gelmiş, kendi ayakları üzerinde durabiliyorlardı. Hakan ailesinin gönlünü yapabilirse hemen evleneceklerdi. Hakan ailesinin gönlünü yapabilmek için çok çaba sarf etse de istediği noktaya getirememişti. Ancak çok kararlı olduğunu her sözüyle hareketiyle belli ediyordu. Hakan’ın kararlı olduğunu anlayan anne ve babası kerhen evlilik karalarını onayladılar.
Hakan’ın ailesi düğünden sonra da Aylin’e karşı soğuk davranıyordu. Evlilikleri üçüncü ayını doldurmak üzere idi ailece bir akşam yemeği yendikten sonra sıra kahve içmeye gelmişti, Aylin mutfakta kahveleri pişirirken annesi Hakan’a;
- “Oğlum Aylin’e bir bahane uydur ziyaretimize sadece sen gel, onu burada görüp huzurumu kaçırmak istemiyorum” derken Aylin kahve tepsisi elinde içeri girdi. Hakan konuyu değiştirse de Aylin annesinin söylediğini duymuştu. Ancak Aylin duymazlıktan geldi. Ağzından istenmediğini bizzat duyan Aylin çeşitli bahaneler uydurarak kayınvalidesinin evine gitmiyor sadece Hakan gidiyordu. Bu durum Aylin ve Hakan’ın İngiltere’ye dil kursuna gidecekleri güne kadar devam etti. Gidecekleri günün akşamı yolcu etmek üzere Hakan’ın evine gidip onları görüp uğurlamak istiyordu. Hemen telefona sarıldı.
Anne; “İyi akşamlar, Hakan ile görüşmek istiyorum.”
Aylin; İyi akşamlar. Hakan bey evde yok.”
Anne; “Geldiği zaman beni arasın, gitmeden gelip görmek istiyorum.”
Aylin; “Gelince söylerim ancak, ancak evimde görüşemezsiniz”
Anne; “Haklısınız Aylin hanım. Bu güne kadar ben seni evimde görmek istememiştim. Şimdi de sen evinde görmek istemiyorsun. Peki nerede görebilirim oğlumu?”
Aylin; “Havaalanında.”
Bu konuşmadan sonra Aylin telefonu kapattı. Aylin, Hakan eve gelene kadar kayınvalidesine karşı söylediklerinin muhasebesini yaptı. Hakan eve gelince sadece annesinin aradığını ve yarın yolcu etmek üzere havaalanına geleceğini söyledi.
Hakan, annesi ile Aylin’in arasının iyi olmadığını bildiği için neden havaalanında diye sormadan yattılar. Ancak; Aylin yatağında kayınvalidesine telefonda söylediklerinden dolayı uyuyamadı, bir sağa, bir sola dönerek sabah etti. Söylediklerinden pişmanlık duyuyor kendi kendine;
- “Allah’ım beni affet. Ben nasıl oldu da şeytana uyup kayınvalideme evime gelemezsin, evimde görüşemezsin diyebildim. Beni affet.“ diyordu.
Sabah havaalanına vardıklarında kayınvalidesini ve kayınpederini kapıda kendilerini beklerlerken buldular. Aylin, Hakan’dan önce davranarak kayınvalidesinin yanına koştu, kulağına;
- “Anneciğim, telefonda söylediklerimden dolayı özür dilerim, hakkını helal et, ne olursa olsun böyle davranmamalıydım.” dedi. Kayınvalidesi de yavaşça kulağına,
- “Kızım sana hiç darılmadım çünkü seni istemeyen, seni dışlayan bendim, bunu hak etmiştim, geçmişi kapatalım hayatımıza yeni bir sayfa açarak devam edelim.” dedi ve boynuna sarıldı.
Bu durum karşısında Hakan’da şaşkına dönmüştü. Çünkü, annesi Aylin’i istemiyor, sevmiyordu. Aylin’de sevilmediğini, istenmediğini bildiği için evlerine hiç gitmiyordu. Gelin-kaynana aralarındaki konuşmayla ilgili Hakan’a bir şey söylemeden birbirilerine sarılıp vedalaşırlarken;
- “Bir dahakine görüşmemiz inşallah evlerimizde olacak diyerek ayrıldılar”.
Yazar: Fevzi GÜLTUNA Şubat 2014 /Ankara | www.hikayearsivi.net
Hazırlayan: A.Kerim Melleş www.facebook.com/KerimMelles
www.hikayearsivi.net