Hikaye Öykü Masal Arşivi

 

Hikayelerin Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı

26 Nisan 2024

Sık Kullanılanlara Ekle  Anasayfan 
              Yap Ziyaretçi Defteri

 

MENÜLER
Ana Sayfa
Arşiv
Sitenize Ekleyin
Hikaye Ekleyin
Editörlere Mesaj Gönder
Editörlük Başvurusu
Yardım / İletişim
Reklam
Basında HikayeArsivi
Künye
Ziyaretçi Defteri
Tavsiye Siteler
HİKAYE KATEGORİLERİ
İbretli Hikayeler
Dini Hikayeler
Yaşanmış Hikayeler
Duygusal Hikayeler
Sevgi Hikayeleri
Aşk Hikayeleri
Din Büyüklerinden Hikayeler
En Güzel Dini Hikayeler
Masal Demeti
Hayatın İçinden Hikayeler
İran Hikayeleri
Dostluk Hikayeleri
Mevlanadan Hikayeler
Kıssadan Hisseler
Çocuklar İçin Hikayeler
Doğruların Öyküsü
Komik Hikayeler
Nasreddin Hocadan Hikayeler
Sahabeden ve Evliyaullahtan Hikayeler
Kurandan Hikayeler
Resulullahtan Hikayeler
Kelile ve Dimne
Tarihi Gerçekler
Gerçek Hayattan Hikayeler
Türk Tarihinden Damlalar
Bediüzzamanla Yaşayan Öyküler
Diyanetten Hikayeler
Renkli Hikayeler
Sesli Hikayeler-Masallar
Resimli Hikayeler
Sizden Gelen Hikayeler
İngilizce Hikayeler
Padişahlardan Hikayeler-Öyküler
Türkü Hikayeleri
Tarihi Hikayeler-Öyküler
Siyasi Hikayeler-Hatıralar
Öğretici Hikayeler
Hüzün Zamanı Hikayeleri
Hazır Cevaplar Espriler
Dede Korkut Hikayeleri-Destanlar
Keloğlan Masalları (Görüntülü)
La Fontaine Masalları
Atatürk Hikayeler - Hatıralar
Tanıdığım Ünsüzler
Gazali İHYAdan Hikayeler
Ramazan-Oruç Hikayeleri

Hikaye-Öykü Ara



[Detaylı Arama]


Yeni Eklenen 15 Hikaye
Radar Var
Yok Oluşun Filizlenmesi
Yanılgının Gözyaşları Ve Benlik Kavgası
Ayşecik ve Yasemin Sultan
Şöhretin Bedeli
Bücür Zürafa
Deve Kervanı
Nerede Görüşelim
Rafadan Yumurta
Sabrın Zirvesi
Recep Ayında Oruç
Oruçlu Musunuz, Değil Misiniz?
Oruç İman Ettirdi
Orucu Bazen Bozmak Gerek
Onların Ameli Yok

En Çok Okunan 15 Hikaye
The Adventure of the Three Garridebs
Bir Bebeğin Yarım Kalmış Günlüğünden
Dracula - Story
İşte Aşk
Hz. Yunus Ve Balık
Uyuyan Güzel
Half-Brothers by Elizabeth Gaskell
Sevgi Üç Türlüdür
Uyku Masalı
Dostluğun Öyküsü
Hansel Ve Gretel
Haddini Aşmanın Zararı
Ona "Sevdiğinizi" Söyleyin
Evlilik
Çirkin Ördek


Reklam ver

Mail List
Sitemizin yeniliklerinden ilk sizin haberiniz olsun.
İsim:
Mail:
 


Editör Giriş
    Yorum Yap
Yorum yapmak üzere olduğunuz haber.

Bu Cennet Kokusudur



    Ey yüceler yücesi Allah'ım! Ey benim Rabbim! Niye benim beraatımı vermedin, ne kusur ettim? Allah'ım! Arkadaşlarım öyle mutlu ve sevinçli, ben böyle boynu bükük yetim kaldım. Rabbim! Sana yalvarıyorum! Benim de beratımı ver. Ne olur Allah'ım, beraatımı ver!

    Eski zamanların birinde saf mı saf temiz mi temiz, her şeye ve herkese kanan bir adam yaşarmış. Tüm muradı insanlara hizmet edip Rabbinin rızasını kazanmakmış. Fakat bazı kendini bilmez insanlar, onun bu saflığından yararlanıp, ona kötü şakalar yaparlar, üzerlermiş. Gel zaman git zaman, bu saf adamın köyünden bir grup insan umre ziyareti yapmaya karar verirler. Giderlerken bu adamcağızı da yanlarında götürmeye karar verirler. "Yolda biraz takılırız, zaman geçiririz." diye.

    Nihayet uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra yüce Allah'ın evi Beytullah tüm heybetiyle görünmüş. Müslümanlar ve bizim iyilik timsali saf adamımız, heyecan ve sevinçle ona koşmuş ve umre vazifelerini yerine getirmişler. Yaklaşık on gün burada ibadet ve taatla meşgul olan kafile artık toparlanıyormuş. Şimdi Resûlullah'a varma zamanı gelmişti. Nur şehir Medine'ye gitmek için yola koyulmuşlardı. Mekke'den bir mil mesafe ayrılmışlardı ki, içlerinden biri çantasından birtakım kâğıtlar çıkarmış, acele ile arkadaşlarına dağıtmaya başlamış. "Bu nedir?" diyenlere:

    "Susun, sessiz olun. Bizim saf adam duymasın, ona müthiş bir oyun hazırladım." demiş.

    Kafilede olan herkese dağıtmış. O kâğıtlardan sadece saf adama vermemiş. Arkadaşları dayanamamış, "Çabuk anlat, oyunun nedir?" demişler. Adam:

    "Bakın, birazdan saf adam gelecek. Bizlere ellerimizdeki kâğıtların ne olduğunu soracak."

    "Eee, biz ne diyeceğiz?" diye atılmış arkadaşları.

    "Diyeceğiz ki, bu kâğıtlar bize cennetten gelmiştir. Umre ziyaretimizi kabul eden Allah, bizlere beraatlarımızı gönderdi." diyeceğiz.

    Arkadaşlarından bazıları:

    "Fakat bu çok ağır bir şaka." dedilerse de bu işi yapmaya karar verdiler.

    Biraz sonra saf adam yanlarına gelmişti. Birde ne görsün, herkesin elinde birtakım kağıtlar, onu öpüp kokluyorlar. Dayanamadı:

    "Ey benim arkadaşlarım! Nedir o elinizdeki öpüp kokladığınız kâğıtlar?" diye sordu.

    Hepsi birbirlerine kaş göz edip gülüşmüşlerdi. Bu oyunu hazırlayan zat ona:

    "Aaa, senin bu kâğıtlardan haberin yok mu?"

    "Hayır, yok."

    "Ama nasıl olur, bak, hepimize gönderildi bundan."

    "Fakat anlamıyorum, nedir onlar? Kim gönderdi?"

    "Kim olacak, umremizi ve ibadetlerimizi beğenip kabul eden Allah gönderdi."

    Saf adam âdeta beyninden vurulmuştu. Son baharda yaprakları dökülüp en ufak bir rüzgârda titreyen bir gül ağacı yaprağı gibiydi. Dudakları: "Rabbim! Rabbim! diye kıpırdıyordu.

    Aniden yönünü Mekke'ye çevirdi. Kâbe karşısındaydı; birden olanca kuvvetiyle koşmaya başladı. Arkadaşlarının "Dur, gitme! Şaka yaptık." sözlerini duymuyordu bile. Onun gönlü yanmıştı, hem de nasıl bir yangın… Belki Nil nehri oraya aksa, söndüremeyecekti. Düşüyor, kalkıyor, ağlıyordu. Sonunda kavuşmuştu Beytullah'a. Ona öyle bir sarıldı ki, gözyaşlarını, Kâbe'nin örtüsü içine çekiyordu. Kalbini âlemlerin Rabbi olan Allah'a bağlamış haykırıyordu:

    "Ey yüceler yücesi Allah'ım! Ey benim Rabbim! Niye benim beraatımı vermedin, ne kusur ettim? Allah'ım! Arkadaşlarım öyle mutlu ve sevinçli, ben böyle boynu bükük yetim kaldım. Rabbim! Sana yalvarıyorum! Benim de beratımı ver. Ne olur Allah'ım, beratımı ver!"

    O, böyle yalvarırken, kafasına bir şeyin değip yere düştüğünü hissetti. Bir de ne görsün, arkadaşlarının ellerindeki kâğıtlardan çok daha güzel bir kâğıt. Hemen aldı, sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen kalktı kafilesine doğru koşmaya başladı. Bir yandan da bağırıyordu:

    "Aldım! Aldım! Ben de beratımı aldım!…"

    Arkadaşlarının hepsi şaşırmıştı. Adam yanlarına gelince, hemen elindeki kağıdı aldılar. O da neydi? Bu kâğıt nasıl da güzel kokuyordu! Hayatlarında hiç bu kadar güzel bir koku koklamamışlardı. Üstelik çok garip harika desenli bir kâğıttı. Şimdi hepsi telaşlanmışlardı, işin içinde bir iş vardı. Hiç vakit kaybetmeden hemen Mekke'ye döndüler ve o devrin büyük âlimi bir büyük zata gittiler. Kâğıdı ona verdiler. O âlim zat kâğıdı eline alır almaz, ayağa kalktı.

    "Sübhanallah! Bu cennet kokusudur." dedi. Kâğıdı açınca hayret ve dehşeti arttı:

    "Bu," dedi, "bu bir berattır. Falan adama yazılmıştır. Hem de nur mürekkeple yazılmıştır."

    Hepsi donmuşlardı. Kimileri hüngür hüngür ağlıyordu. Âlim o saf adamı kucaklamış sakallarından, yüzünden, ellerinden öpüyordu.

    "Ne olur bana dua et!" diye rica ediyordu.

    Allah, bu saf kuluna rahmet etmiş, ona nazar edip mükâfatlandırmış ve arkadaşlarına da bir ders vermişti.

    Allah resûlü’nün diyarından selâm var

    Belki bizler bu adama ne kadar özensek azdır. Gerçekten Allah kuluna şah damarından daha yakındır. Rabbimiz nasip etti, yakın tarihte bir umre yaptık. Umre ziyaretimizi yaparken yukarıda yazdığımız kıssa hep aklıma geldi. Gerçi gökyüzünden başıma düşecek bir berat beklemiyordum; ama asırlar ilerledikçe Mevlâ'mızın bu tür ihsanlarının ne kadar azaldığına çok üzüldüm. İslâmiyet'in ilk yıllarında vahiy iniyordu. Daha sonraları Allah'ın dostlarından çok büyük hâller zuhur ediyor ve insanlar bunları bizzat görüyordu. Abdülkadir Geylânî Hazretlerinin bir cemaatin önünde ölüyü diriltmesi gibi. Tabiî bizim tesellilerimiz de çoktu; yarın âhirette, Kâbe bize şefaat edecekti. Efendimiz, "Benim kabrimi ziyaret edip, tevbe edene şefaatim hak olur." diyordu. Üstelik o mübarek yerlere gidip, "Ben affolunmadım." diyen günahkâr olmuyor muydu? Çok şükür, affedildiğimize inanarak memleketimize döndük. İnanın, siz "Beyan" okurlarına da söz verdiğim üzere çok dua ettim. İnsan Kâbe'de âdeta dünya ile ilişkisini kesiyor. Rabbine şöyle nida ederken, gözyaşları döküyor.

    "Ey Rabbim! Gidilen yere eli boş gidilmez, oysa biz çok suç getirdik. Dağların bile çekemeyeceği yükü iki kat sırtımızda çok güç getirdik. İşte Allah öyle yüce ve merhametli ki kulunu affetmek için âdeta bahane arıyor. Beytullah'ı ziyaret et, affedileceksin. Resûllah'ı ziyaret et, af kapsamına gir. Arafat'a çık, affedil. Hatta namaz kıldığın halı, çektiğin tesbih bile yarın bize şefaat edecek. Allah tersini yapmaktan bizi muhafaza etsin. Yaptığımız umreye en güzel rengi İsmailağa cemaati katmıştı. Bembeyaz fistanları, sarıkları, cübbeleri ve beyaz çorapları ile sanki Beytullah'ı Resûl'ün ashabı tavaf ediyordu. Tabiî muhterem hanım kardeşlerimiz, Kâbe'nin o güzel örtüsüne bürünmüş hâlde, son derece hayâlı ve edepli bir biçimde, Müslüman bir kadına yakışacak tarzda ibadetlerini yapıyorlardı.

    Başımızda hoca olarak bulunan emekli eğitmen Eyüp Çakmaktaş, Kâbe'nin rengi ile hemhâl olmuş kardeşlerimizle ilgili bir olayı anlattı; hepimiz gözyaşlarına boğulduk. Anlattığına göre; bir grup bacımız umre ziyaretlerinden sonra kendisine bir zarf bırakmışlar ve şöyle demişlerdi:

    "Biz gittikten sonra bu zarfı açın." Onlar gittikten sonra açtık zarfı. Zarftaki mektupta şöyle yazıyordu: "Allah rızası için bu mektubu Kâbe'nin örtüsüne yapıştırın." Kâğıttaki yazı şöyle başlıyordu:

    "Ey Rabbimiz! Bizim şu örtümüzün, senin Beyt'inin örtüsü kadar kıymeti yok mu ki, bu örtü bize yasak ediliyor…"

    Yaşadığı başka bir ibretli hâdiseyi daha anlattı bizlere. Yabancı bir ülkeden iki kız kardeş gelmişler Mescid–i Nebevî'ye. Son günlerinde küçük kız kardeş, Efendimizin kabrinin dışındaki demirlere yapışıp, ağlamaya başlar ve Resûlullah'a şöyle seslenir: "Ya Resûlullah! Ben buradan ayrılmak istemiyorum. Yaşadığım yerde örtüm garip, mescidim garip, seccadem garip. Ne olur, burada öleyim. Bırakma beni ya Resûlullah!" Bunları duyan ablası hemen kız kardeşinin yanına gelip:

    "Aman kardeşim, buralarda dualar geri çevrilmez. Sen daha çok gençsin." diyordu; ama o yalvarıp duruyordu. Allah onu oracıkta katına yükseltmiş, canını alıvermişti. Bunu bizzat görmüş ve yaşamışlardı. Evet, şimdi devam edelim. Efendi Hazretleri'nin elinde yetişmiş hocaların o doyumsuz sohbetlerini ise, sizlere anlatamam. Allah hepsinden razı olsun. Din–i Mübin–i İslâm'ı bilerek yaşamanın ne büyük nimet olduğunu, onları görenler idrak ediyor. Evet, gerçekten çok güzeldi umre. Hep bir ağızdan şöyle diyorduk:

    "Ya Rab! Biz buraya İbrahim olup yanmaya geldik… İsmail olup kurban olmaya geldik… Hacer olup teslim olmaya geldik..." Ne güzel sözlerdi bunlar. Allah hakikatine erdirir inşallah.

    Fakat ufak tefek sorunlar da olmuyor değildi. Ama uçaklarla gidip, güzel otellerde kalan bizlerin böyle ufak şeylerden şikâyet etmeye hakları olmadığını düşünüyorum. Aslında beni en çok üzen şey; bazı patavatsız insanların yolculuk dönüşü söyledikleri idi. Ne diyordu onlardan biri, yaşlı bir teyzeye:

    "Sen kaç kere gittin umreye."

    "Evladım, bu dördüncü." cevabını aldıktan sonra:

    "Aman canım, sizin başka işiniz gücünüz yok mu? Arab'ı zengin ediyorsunuz. Oraya vereceğiniz parayı fakirlere versenize." Şu çatlak sese bakar mısınız? Allah tan hoca arkadaşlarımdan biri o adama dönüp:

    "Affedersiniz, siz nerenin müftüsüsünüz ?" diye sordu. Adam soruya şaşırmıştı.

    "Ben müftü falan değilim." dedi. Arkadaşım:

    "O zaman bırakın da fetvaları müftüler versin."

    "Size ne kardeşim, benim ne olduğumdan, ne dediğimden."

    "O hâlde size ne, o teyzenin kaçıncı umresi olduğundan. Hem siz merak etmeyin, fakirlere de o teyzeler sizden daha çok yardım ediyor. Hem merak ettim, acaba siz her yaz Bodrum'a, Kuşadası'na gidip, beş yıldızlı otellerde tatil yapanlara da böyle söylüyor musunuz?" Adam hemen oradan homurdanarak uzaklaştı.

    Görüyorsunuz değil mi? İnsanlar nasıl yanlış düşünceler içinde olabiliyor. Bazıları "Arapları sevmem." diyor. Kimileri köpeğine Arap ismini takıyor, kimi hindiye kelfatma diyor. Diğeri hamam böceğine karafatma diyor. "İşimiz Arap saçına döndü." deniliyor. Ah ah! Ne olduysa bize sonradan oldu. Cumamız pazar oldu, her şey azar azar oldu."

    Efendimiz buyurdu ki:

    "Arab'ı sevin; zira ben Arabım, Kur'an Arapçadır."

    Lâkin sapık profların, sahte din âlimlerinin, sözüm ona ellerinde kalan bu aciz insanlar helâk olup gidiyor. Cenab–ı hak hepimize uyanışlar nasip etsin.

    Evet, son olarak şöyle diyelim Rabbimize:

    "Ey Allah'ım! Birkaç asırdır uyuyan şu milleti uyandır. Habib–i Edib'ini mânen bizim buralara ulaştır. Adını her tarafa yazalım, adına kurban olalım."

1 Mart 2005 - 00:44:50 - 6996 günlük
Ekleyen editör:
HikayeArsivi

Okuyan: [19087] Yorumlayan: [33] Kategori: [Yaşanmış Hikayeler] [Yazdır]

Yorum Yapın:
 

İsim:  *
Mail:  *
Yorum:
 
*
Kalan karakter:
 


* Doldurulması zorunlu alanlar.
Html kod kullanılamaz. IP adresiniz kaydedilecektir.

Reklam ver

 
EĞLENCE
Ölmeden Önce Söylenen Son Sözler-1
Ölmeden Önce Söylenen Son Sözler-2
Ölmeden Önce Söylenen Son Sözler-3


Bilginizi TEST Edin
  RESİM ARŞİVİ
BEBEK RESİMLERİ MANZARA RESİMLERİ
CAMİ RESİMLERİ  

ÜYE GİRİŞİ
Kullanıcı adı:
Şifre:



Üye Ol - Şifremi Unuttum



Reklam ver

  ANKET
Hayat Gerçekten Bir Hikaye Mi?
Hayır  853
Bazen  509
Evet.  2748

Toplam: 4110 oy kullanıldı.

 

  İSTATİSTİK
Toplam Kategori: 46 
Toplam Hikaye: 4161 
Yazı-Yorum: 20 
Editör Sayısı: 5 
Onaysız Üye: 0 
Onaysız Yorum 0 
Toplam Yorum: 15432 
Toplam Okunma: 21283874 


Reklam ver

Online Editörler

Sitede hiç editör yok / Son 5 dk. içinde


 

HİKAYE KATEGORİLERİNİN TÜMÜ:

01-İbretli Hikayeler
02-Dini Hikayeler
03-Yaşanmış Hikayeler
04-Duygusal Hikayeler
05-Sevgi Hikayeleri
06-Aşk Hikayeleri
07-Din Büyüklerinden Hikayeler
08-En Güzel Dini Hikayeler
09-Masal Demeti
10-Hayatın İçinden Hikayeler
11-İran Hikayeleri
12-Dostluk Hikayeleri
13-Mevlanadan Hikayeler
14-Kıssadan Hisseler
15-Çocuklar İçin Hikayeler
16-Doğruların Öyküsü
17-Komik Hikayeler
18-Nasreddin Hocadan Hikayeler
19-Sahabeden ve Evliyaullahtan Hikayeler
20-Kurandan Hikayeler
21-Resulullahtan Hikayeler
22-Kelile ve Dimne
23-Tarihi Gerçekler
24-Gerçek Hayattan Hikayeler
25-Türk Tarihinden Damlalar
26-Bediüzzamanla Yaşayan Öyküler
27-Diyanetten Hikayeler
28-Renkli Hikayeler Masallar
29-Sesli Hikayeler
30-Resimli Hikayeler
31-Sizden Gelen Hikayeler
32-İngilizce Hikayeler
33-Padişahlardan Hazır Cevaplar
34-Türkü Hikayeleri
35-Tarihi Hikayeler Öyküler
36-Siyasi Hikayeler Hatıralar

 
Google

Sitemizden alınan tüm hikaye-öykü-masal ve materyaller için link verilmesi zorunludur.
Site içeriğini kullanmak için site yönetimiyle [kutulkulub@gmail.com] irtibata geçerek istifade edebilirsiniz.

 
 Hikaye Arşivi  
Kerim Melleş-KuTuL KuLuB © 2002-2021  ©  Hikaye Öykü Masal Arşivi
Sayfamızı en iyi 1024*768 çözünürlükte görüntüleyebilirsiniz...

  KuTuL KuLuB-A.Kerim Melleş