Birgün haşmetli kral Aslan:
– Ülkemde ne kadar hayvan varsa tören alanında toplansınlar, diye buyurdu.
Kral Aslan’ın özel habercisi papağan, hükümdarın buyruğunu Ormanlar Ülkesi’nde yaşayan hayvanlara iletmek üzere, hemen uçarak, ormanın derinliklerine kanat açtı. Durmadan, dinlenmeden konuşarak köşe bucak dolaştı ve kralın buyruğunu bütün hayvanlara ulaştırdı.
Bu çağrı üzerine serçe, saka kuşlarından tutunuz da fillere varanacak herkes işini gücünü bırakarak tören alanına koşuştular.
Tahtının üzerinde haşmetle yerini alan kral Aslan’ın görünüşü, çevreye korku salarken, sağ yanında panter, kaplan ve goril, sol yanında gergedan, timsah ve boğayılanı yerlerini almışlar; geride ise fil, zürafa ve daha bir çok iri ufak yaratık, alanı çepeçevre sıralamış bulunuyorlardı.
Kral Aslan söze başlarken, gök gürlüyor ya da yer altı derinden derine ses veriyor sanılabilirdi. Herkes soluğunu tutmuş, dikkat ve korku içerisinde Kralı dinliyorlardı.
– Sürekli olarak et yemekten bıktım, usandım artık.. Soframa getirilecek başka yiyecekler yok mu? Aranızda bu konuyla ilgili söz söyleyecek var mı?!
Geniş alanda içleri ürperten bir sessizlik oldu. Hayvanlar korkuyla birbirlerine bakışırlarken, çekingen bir tavırla panterin sesi duyuldu:
– Haşmetlim!. Dilerseniz bundan böyle size, sofranızda eti, çiğ değil de pişirerek sunalım, kebap pirzola yapıp önünüze koyalım, yeterki siz buyruk verin...
Panterin ardından goril de konuşmak gereğini duydu.
– Majestelerine süt sağıp getirelim, meyve suları sıkıp içirelim...
Kral Aslan, her ikisine de kızgın bir bakış fırlattıktan sonra, hışımla uzun uzun kükredi:
– Yazık, yazık sizlere!. Biriniz bana yine et yedirmek ister, diğeriniz de su gibi besinlerle açlığı gidereceğimi sanırsınız...
Panterle goril, süklüm büklüm önlerine bakarlarken, kurnaz hayvan Tilki’nin ileri doğru korkak ve ürkek bir adım attığı aynı anda da titrek ve ince bir sesle şöyle konuştuğu görüldü:
– Haşmetli Kralım!. İzin verirseniz şu çelimsiz kulunuz da bir öneri sunmak cesaretinde bulunacağım...
Toplantıda hazır bulunan hayvanların bakışları, merak ve kuşku ile kurnaz hayvanın üzerine çevrilirken, kral Aslan:
– Konuş!.. Diye kükredi.
Bu kükreyiş, ormanın derinliklerinde yankılar yaparken, birçok hayvan gibi Tilki’nin de dizlerinin bağı çözülüvermişti. Konuşup konuşacağına pişman olmuştu tilki.. Nevarki artık iş işten geçmişti, geriye dönüş yapamazdı. Bu yüzden birkaç kez yutkunduktan sonra, elinden geldiği kadar, sesine tatlı bir anlam vermeğe çalışarak konuştu.
– Yüce Sultanımız! Emrederseniz, bundan böyle size buğday, darı, arpa unlarından yapılmış yiyecekler sunalım...
Çevredeki hayvanlar, korku ve dehşet içerisinde, ürkek ve şaşkın davranışlarla, birbirlerine bakışırlarken, kral Aslan, asık ve biraz da merak ve kuşku dolu bir bakışla Tilki’yi süzüyordu.
Kurnaz hayvan tilki ise, üzerine çevrilen bakışların etkisinde kalmamak için, gözlerini yerdeki çimen ve meşe kozalakları üzerinde gezdirirken, sesinin tonunu biraz daha yükselterek sözlerini şöyle sürdürdü:
– Ademoğlu, bal da içinde, tatlı tuzlu pek çok çeşitli yiyecekler yer. Bunların çoğundan çok kez bıkar. Bıkmadan yediği tek bir yiyecek türü var, ekmek... Buğday unundan yaptığı fırınlar dolusu ekmekten değil bıkmak, hergün, her öğün iştahla ve zevkle yer durur. Buğday unundan çeşit çeşit tatlılar, börekler yapar ve yapmaktadırlar. Aldıkları besinler içinde en yararlı olanı, buğday unundan yaptıkları yiyeceklerdir...
Tilki’nin bu sözleri üzerine kral Aslan’ın kıvançla uzun uzun kükrediği, sonra da kurnaz hayvana dönerek şöyle dediği işitildi:
– Sen çok yaşa kuzum!.. Ne kadar akıllı olduğunu bir kez daha kanıtladın.. Bundan böyle sen benim değişmez başdanışmanımsın..
Kral Aslan, bu sözlerinden sonra, kükrercesine ferman buyurdu:
– Bundan böyle ormanda bir tek fidan bile kalmayacak.. Asırlık ağaçlar sökülerek, açılan alanlar tarla olarak sürülüp ekilecek... Uğraşımız artık hep tarım olacak; dağa taşa buğday ekilecektir... Başdanışmanım tilki kardeş, sen aklınla çok yaşa!.
Ormanda yaşayan hayvanlar, büyük bir şaşkınlığa uğramışlardı. Binlerce hektar alanı kaplayan ormanın ağaçları sökülmekle başedilebilinir miydi? Şimdi bütün gözler, tilki’ye çevrilmiş, onu düşmanca süzmekteydiler. Bu duruma tilki de gerçekten çok üzülmüş bulunuyordu. İşin böyle sarpasaracağını düşünememiş, ileri sürdüğü buluşla ormanda yaşayan hayvanları zor durumdan kurtaracağını sanmıştı. Ağaçların ince dallarını dişleriyle koparır görünmeğe çalışırken, bir yandan da kafasını çalıştırıyor, bu çıkmazdan kurtulabilmek için yeni planlar kuruyordu.
Mevsim yaz, hava sıcak mı sıcaktı. Ormanda ağaç kökü sökmeğe çalışan hayvanlar, kral Aslan’ın hışmından korkmasalar, köşe bucak kaçacaklardı. Goril, dev pazılarıyla kalın ağaç dallarını kırıyor, filler hortumlarını ağaç gövdelerine dolayıp iri vücutlarıyla kütükleri deviriyorlardı. Canlarını dişlerine takıp soluk soluğa çalışan hayvanlar, sonu gelmez bir işin peşindeydiler.
Birdenbire, kurnaz tilki’nin kafasında bir şimşek çakıvermişti. Kuyruğu avcıların kurduğu kapana kısılmışçasına bir çığlık koparırken haykırdı:
– Dağ kayıyor, aman buraya gelin!...
Tilki’nin bu bağırışı üzerine çevreyi önlenemez bir korku sarıvermiş; hayvanlar hep birden paniğe kapılıvermişlerdi. Nevarki, kurnaz hayvan, onları yatıştıracak sözleri de önceden hazırlamış bulunuyordu:
– Hayır!.. Böyle telâşlanmanıza hiç gerek yok dostlarım!.. Tatlı canlarınızı boştan yere üzmeyiniz; ben hemen koşar, öte yamaçta dağı tutar, üzerinize kaymasını önlerim. Böylece siz de bütün yaz boyu çalışmanızı rahatça sürdürürsünüz..
Kral Aslan da dehşet içerisindeydi. Telâşla kükreyerek Başdanışmanı’na buyurdu:
– Aman durma git. Hem de çok çabuk git!.. Zaman geçirme haydi, koş, dağ yuvarlanmasın seğirt!..
Kurnaz Tilki’nin istediği de buydu. Hemen tabanlarını yağladı, hiç ardına bakmadan ve diğer hayvanlar durumu çakmadan, oradan sıvışıp bir anda toz oldu.
Kurnaz hayvan, dağın öte yamacına gelince, durup derin derin soluk aldı. Hızlı koşmaktan oldukça yorulmuştu. Böyleyken keyfi yerine gelmişti. Sevincini tutamayıp çılgınca bir kahkaha attı. Sonra da kayaların koynundan fışkıran buz gibi kaynak suyundan kana kana içti. Susuzluktan yanan bağrı serinlemiş, anasından yeni doğmuş bir kuzuya dönmüştü. Çamların serin gölgesine uzanarak yattı. Orada dinlendi ve keyif çattı...
Dağın öte yamacındaki ormanda, kanter içerisinde çalışan hayvanlar ise, tilki’nin dağı tuttuğuna inanmış durumda artık rahattılar. İçlerinde , Kral Aslan da olmak üzere tüm hayvanlar: “İyi ki tilki kardeş şu dağı tuttu da yuvarlanmasını önledi.” diye seviniyorlardı...
-------------
Sevgili çocuklar!.. Şu hikâyemden bilmiyorum ders ve öğüt payı çıkarabildiniz mi?. Toplum içinde böyle tilki kadar kurnaz insanlar bulunmaktadır. Birçok insan, gece gündüz, çalışıp didinirlerken, kimi kurnaz tilkiler de onların sırtından asalak geçinirler. Böyle tilki yaratılışlı insanlar, safça görünüşlerini, amaçlarına basamak olarak kullanırlar. Kimisi canciğer dostunuz görünerek, saygıyla el eteğinize sürünür, size yaltaklanırlar. Bir de bunları, varmak istedikleri hedefe eriştikleri zaman görün siz!... Dostum, kardeşim, arkadaşım dediklerini buldozer gibi ezer, çiğner geçerler...
Bunun için çocuklar! Dostla düşmanınızı ayırt etmeği iyi bilmeniz gerekir. Gülen her yüze bakarak dost seçmek kolay değildir.. Çok kez gücünüzü değil aklınızı kullanınız... Eğer tersini yaparsanız, biliniz ki aldanırsınız.. Size birer tilki olunuz demiyorum, fakat pek de saf olmayınız ve aslan gibi güçlüyken çâresizlik içerisinde de kalmayınız!..
Kaynak: Kunduzlar Ve Yaşlı Oduncu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net
|