Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal , pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngırı mıngır sallar iken; ülkenin birinde bir padişah ile bunun üç küçük kızı yaşarmış.
Bir gün bu padişah kızlarını başına toplayıp:
- Beni ne kadar seversiniz? diye sormuş. En büyük kızı:
- Dünyalar kadar... Ortanca kızı:
- Kucak kadar... Küçük kızı da:
- Tuz kadar severim, demiş.
Padişah, küçük kızın cevabına çok sinirlenmiş:
- İnsan tuz kadar sevilir mi hiç, demiş. Ardından küçük kızını cellada teslim etmiş. Cellat, kızı kesmek için dağa götürmüş. Kız cellada yalvarmış:
- Sen de babasın, bana kıyma n'olur! Cellat, kızın yalvarlamalarına dayanamamış, onun yerine bir hayvan kesmiş. Kesilen hayvanın kanınıda kızın gömleğine bulayıp padişaha getirmiş.
Küçük kız yollara düşmüş. Az gitmiş, uz gitmiş, bir köye ulaşmış. Orada köyün zenginlerinden birine kul köle olmuş. Büyümüş, çok güzel olmuş. Güzelliği ilden ile, dilden dile yayılmış; kısmet bu ya bir başka padişahın oğluyla evlenmiş.
Aradan bir hayli zaman geçmiş, başından geçenleri kocasına anlatmış ve:
- Babamları yemeğe çağıralım, demiş. Gereken hazırlıklar yapılmış, padişah babası ziyafete çağrılmış.
Kızın padişah babası söylenen günde yardımcılarıyla birlikte ziyafete gelmiş.
Padişah ve beraberindekiler sofraya oturduğunda yemeklerin tuzsuz olmasını tembihmiş. Padişah hangi yemeğe saldırdıysa eli geri gitmiş, yemeklerin hiç birini yiyememiş. O sırada küçük kızı padişahın sofrasından ayağa fırlamış:
- Padişahım, duyduğuma göre siz küçük kızınızı, sizi tuz kadar sevdiğini söylediği için öldürtmüşsünüz, demiş.
Padişahın söz söylemesine fırsat vermeden:
- İşte o küçük kız benim, demiş. Ve bütün yemekleri tuzsuz yaptırdım ki, kıymetimi anlayasınız.
Padişah, yaptığından utanarak küçük kızının boynuna sarılmış, çünkü tuzun ne kadar kıymetli olduğunu anlamış.
Artık onlar için yeni bir dönem başlamış. Onlar ermiş buradına, biz çıkalım kerevetine...
Gönderen: Merve |