Hikaye Öykü Masal Arşivi

 

Hikayelerin Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı

5 Kasım 2024

Sık Kullanılanlara Ekle  Anasayfan 
              Yap Ziyaretçi Defteri

  Tekir’le Çomar’ın Yarenliği (Diyanetten Hikayeler)Hikaye Öykü Masal Arşivi

MENÜLER
Ana Sayfa
Arşiv
Sitenize Ekleyin
Hikaye Ekleyin
Editörlere Mesaj Gönder
Editörlük Başvurusu
Yardım / İletişim
Reklam
Basında HikayeArsivi
Künye
Ziyaretçi Defteri
Tavsiye Siteler
HİKAYE KATEGORİLERİ
İbretli Hikayeler
Dini Hikayeler
Yaşanmış Hikayeler
Duygusal Hikayeler
Sevgi Hikayeleri
Aşk Hikayeleri
Din Büyüklerinden Hikayeler
En Güzel Dini Hikayeler
Masal Demeti
Hayatın İçinden Hikayeler
İran Hikayeleri
Dostluk Hikayeleri
Mevlanadan Hikayeler
Kıssadan Hisseler
Çocuklar İçin Hikayeler
Doğruların Öyküsü
Güldüren-Tebessüm Ettiren Hikayeler
Nasreddin Hocadan Hikayeler
Sahabeden ve Evliyaullahtan Hikayeler
Kurandan Hikayeler
Resulullahtan Hikayeler
Kelile ve Dimne
Tarihi Gerçekler
Gerçek Hayattan Hikayeler
Türk Tarihinden Damlalar
Bediüzzamanla Yaşayan Öyküler
Diyanetten Hikayeler
Renkli Hikayeler
Sesli Hikayeler-Masallar
Resimli Hikayeler
Sizden Gelen Hikayeler
İngilizce Hikayeler
Padişahlardan Hikayeler-Öyküler
Türkü Hikayeleri
Tarihi Hikayeler-Öyküler
Siyasi Hikayeler-Hatıralar
Öğretici Hikayeler
Hüzün Zamanı Hikayeleri
Hazır Cevaplar Espriler
Dede Korkut Hikayeleri-Destanlar
Keloğlan Masalları (Görüntülü)
La Fontaine Masalları
Atatürk Hikayeler - Hatıralar
Tanıdığım Ünsüzler
Gazali İHYAdan Hikayeler
Ramazan-Oruç Hikayeleri
Efsaneler & Mitler
KELOĞLAN MASALLARI
EDEBİYAT DÜNYASINDAN HİKAYELER & ESPRİLER

Hikaye-Öykü Ara



[Detaylı Arama]


Yeni Eklenen 25 Hikaye
ALLAH DER DÖNMEYİZ!
BARIŞINIZA DA DAHİL EDER MİSİNİZ?
BEDDUASININ DUAYA DÖNMESİ!
AĞRIMAYAN GÖZÜMLE YİYORUM!
YARIŞA VAR MISINIZ?
ARABAN VAR MI?
HİKMETİNDEN SUAL OLMAZ!
RAMAZAN, BİZDEN MEMNUN GİTMİŞ MİDİR?
ZEKÂTI ZENGİNLERE VERİN!
BU NE PERHİZ BU NE TURŞU?
CEHENNEMİN DİBİ!
İMTİHAN OLMADAN CENNET!
KEDİLER ORUÇ TUTMAZ Kİ!
ŞİMDİ NE GETİRELİM?
TAM KOPYA ÇEKERKEN!
İŞÇİNİN ORUCU
İKİ YÜZLÜLER
HAV HAV
AKILLI KARGA
NİÇİN GÜL
BOŞ SAYFALAR
DAYANIŞMA
NAMUSLU DESİNLER
İKİ VE ÜÇ ŞEY
YAZILACAK ESER

En Çok Okunan 25 Hikaye
The Adventure of the Three Garridebs
Bir Bebeğin Yarım Kalmış Günlüğünden
Dracula - Story
İşte Aşk
Hz. Yunus Ve Balık
Uyuyan Güzel
Half-Brothers by Elizabeth Gaskell
Sevgi Üç Türlüdür
Uyku Masalı
Dostluğun Öyküsü
Hansel Ve Gretel
Haddini Aşmanın Zararı
Ona "Sevdiğinizi" Söyleyin
Evlilik
Çirkin Ördek
On Çinli
He Needed Me
Ayrılın Ayrılabilirseniz
Eshab-ı Keyf (Mağara Arkadaşları)
Dost (Mevlana'dan)
Çorap
Nurten Hanımın Gözyaşları
The Yellow Face by Sherlock Holmes
Futbol Olayı
Seni Nasıl Sevebilirim


Reklam ver

Mail List
Sitemizin yeniliklerinden ilk sizin haberiniz olsun.
İsim:
Mail:
 


Editör Giriş

Google
Sitemiz hakkındaki görüşlerinizi ZİYARETÇİ DEFTERİNE yazarsanız seviniriz.


Ziyaretçilerimiz ve Hikaye Dostlarının Dikkatine:

www.hikayearsivi.net olarak 2002 yılından itibaren yayın faaliyetimizi sürdürmekteyiz. İnternet üzerinde yayın yapan birçok sitenin içeriğinde, sitemiz içeriği kullanılmaktadır. İlk defa birçok kategori altında hikaye-öykü ve masalları paylaşmaya başlayan sitemiz, bu konuda da diğer sitelere örnek olmuştur. Sitemizin ve içeriğinin genişlemesine ve sitemizin tanıtımına siz değerli ziyaretçilerimizin katkısı çok önemlidir. Sitemiz içeriğini paylaşırken, mutlaka kaynak olarak www.hikayearsivi.net den alıntılandığını belirterek içeriğimizi kullanabilirsiniz. Unutmayın ki kaynak belirtmeden, içeriğimizi alan onlarca site ve ziyaretçi, çalışmalarımızdaki emeğe karşı bizi şevksiz bırakmaktadırlar. Lütfen sitemizin tanıtımına sizde katkı sağlayın. (A.Kerim MELLEŞ & Mehmet Zahid MELLEŞ)

Tekir’le Çomar’ın Yarenliği
[Diyanetten Hikayeler]







    Sokak kapısı açıldığı zaman Tekir, kapının yanındaydı. Fırsatı kaçırmayıp hemen dışarıya fırladı. Kendisini gören olmamıştı herhalde... Hemence köşeyi dönerek arka bahçeye doğru yöneldi. Onun kaçışını gören olmadığına göre artık koşmasına gerek yoktu; durakladı. Derince bir soluk alarak çevresini kokladı, tertemiz soğuk bir hava ciğerlerine dolmuştu. Yüreği rahatladı, içinden sevinç taşıyordu.

    “Oh be!.. Dünya varmış, bayağı rahatladım, içerisi ne kadar da sıcakmış... Minderler üzerinde yatıp durmaktan el ve ayaklarım uyuşmuş; okşanıp sıkıştırılmaktan da iyice bezmiştim.. Tekin mi, Çetin mi ne karın ağrısıysa, o çocuktan pek çok gıcık alıyordum doğrusu; elinde oyuncaktan farkım yoktu hani... Aklısıra benimle eğlenmek ister o haylaz!.. Bana elini sürer sürmez deli oluyorum. Bu yüzden de hesabını görmüyor değilim. Tırnaklarımın acısı yüreğine işliyor olmalı!.. Bunun için de bana pek dokunamıyor bu sıra... Nevarki, o beyefendi dedikleri adam yok mu, korkulu rüyalarım oluyor gece gündüz... Yaba gibi elleriyle beni öyle bir kavrayışı var ki, düşmanlar başına!... Bir de bacaklarının arasına alıp sıkıştırması yok mu, bu beni deli ediyor!.. Bacakları arasında sıkıştırılmış dururken ona bir şey yapamıyor, ellerini yüzünü tırnaklayamıyorum. O ağzımı burnumu sıkıştırırken ben ona ancak kin ve nefretle bakmakla yetinmek zorunda kalıyorum... Şimdi ne halleri varsa görsünler; onların yanına artık dönmeyeceğim!.”

    Tekir, kendi kendine böyle düşünürken çok mutlu görünüyordu. Özgür yaşamak çok güzel bir şey olmalıydı... Karla kaplı yerlerde zıplayıp dolaşmağa başladı. Yaprakları dökülmüş ağaçlara çıkıyor, sivri uçlu çengel tırnaklarıyla tipinin ağaç dallarına yığdığı karları aşağıya yuvarlıyordu.

    Tekir, bir süre bu işle uğraştı; kendi kendine oynaştı, ağaçtan aşağıya indiği zaman bir hayli soğuklanmıştı. Bir süre düşünmekten kendisini alamadı... Sobanın arkasında gerinerek yattığı mindere kaydı düşüncesi... Yüreğinin derinliklerinde bir burukluk duyar gibi oldu. Nevarki bu durum pek uzun sürmedi; kendini toparlayıp köşkün çevresinde bir süre voltaladı...Birden, bahçenin çıkış kapısında minyatür eve benzer bir yapı gördü. Burasını merak etti. Yavaş yavaş oraya doğru yaklaştı. Kuşkulu, bunun için de çok dikkatliydi...

    Tahta kulübenin kapısından içeri doğru başını uzattığı zaman, tüyleri diken diken oluverdi; neredeyse ödü kopacaktı; o anda kulübenin kapısından dışarıya uzanan iri bir köpek başıyla burun buruna gelivermişti. Burası onun evi olmalıydı.

    Tekir, tüyleri kabarıp sırtı kamburlaşırken, düşmanca bir bakışla “Tıs!..” diye geriye doğru sıçradı. İri köpek, bulunduğu yerde şaşkın durumda bakakalmıştı. Üzüntülü bakışlarla kediyi süzüyor, onun bu düşmanca davranışının sebebini anlayamıyordu.

    Tekir’se keskin tırnaklarını çıkarmış bir durumda her an köpeğin üzerine atılmağa hazırdı.

    Köpek ise iri yapılı ve güçlü bir Çomardı. Kahverengi beyaz karışımı tüyleri vardı. Kedinin bu uzlaşmaz tutumuna şaşmakla beraber, onu pek etkilemişe benzemiyordu. Ne öne doğru bir adım attı, ne de geriye çekildi. Kedinin bu davranışını çok yersiz buluyor olmalıydı. Sakin bir davranışla ona şöyle seslendi:

    – Benden korkmana hiç gerek yok dostum!.. Buyur içeriye gir; üşümüş olacaksın!.. Seninle oturup biraz yârenlik edelim; ortak konulardan söz edip dertleşelim!..

    Tekir’in tutumu değişmemişti. Kuşkulu bakışlarını sürdürürken cevap verdi:

    – İçeri girmemi mi teklif ediyorsun bana? Sakın ha!... Bana yaklaşayım deme, sonra seni buna pişman ederim!.. Kandırıcı sözlere karnımın tok olduğunu bilmelisin!.. Bana öyle dostum falan da deme. Kendimi bildim bileli hiç dostum olmadı benim!...

    – Neden seni kandırmak isteyeyim. Bundan ne yararım olur ki?. Şimdiye kadar benden hiçbir kimseye zarar gelmiş değil!.. Dışarıda üşümeyesin diye içeriye çağırıyorum seni!.. İstediğin kadar yanımda kal; sonra da çık git!.. Buraya nereden geldin bilmiyorum ama, bir evden gelmiş olmalısın!... Orada sıcacık bir köşen, tıkabasa karnını doyuranların vardır sanırım... Yakınında seni seven ve ilgilenen dostlarının bulunduğundan hiç kuşkum yok!..

    Çomar, derin bir göğüs geçirdikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü:

    – Ben’se öyle miyim ya?!.. Şu tahta kulübede ömrüm yalnızlık içerisinde geçip duruyor... Buna sen istersen yaşamak de!... Ancak geceleri zincirimi çözerek serbest bırakıyorlar; o zaman da insanlar uykuda olduklarından yine yalnız kalıyor, bahçede tek başına dolaşıyorum...

    Tekir, bakışlarını ters bir biçimde sürdürürken şöyle karşılık verdi:

    – Bana hiç dostluktan söz etme, kandıramazsın beni, boşuna soluk tüketme!.. Hele insanların dostluğunu bırak yerinde dursun!.. Yerimde olsan bana hak verirsin... Senin yalnızım dediğin şu görünüşün var ya, benim günler boyu özlemini çektiğim düşümdür.

    Tekir, konuşurken bir yandan da Çomar’ı gözlüyor, davranışlarını dikkatle izliyordu. Biraz da olsa, bu köpeğe karşı içinde güven duygusu belirmişti. Bu yüzden de sırtının kamburu düzelmiş, dikleşen tüyleri yatışmıştı. Fakat yine de Çomar’dan uzakta duruyor, bakışlarında hâlâ kuşku belirtileri geziniyordu.

    Çomar, az da olsa Tekir’e güven vermiş olabildiği için memnun olmuştu. Sözlerini şöyle sürdürdü:

    – Ah, ah!... Ne kadar da yanlış düşünmektesin dostum!.. “Derya içinde olan deryayı bilmez” derler. Sıcacık bir odada postunu serip yatıvermişsin... Mutlu olman gerekirken yakınıyorsun... Sana ilgi duyan bir çevren, okşayıcı gülücükler, hepsi senin için!.. Bunların değerini bilmen gerek... Peki!.. Sen onlara neler verebiliyorsun?!.

    Tekir, Çomar’ın bu konuşmasına pek çok şaşmıştı. Bakışlarına bir soru anlamı verirken sertçe bir ifâdeyle şöyle dedi:

    – Onlara birşeyler mi vermem gerek?!.

    – Elbet de!.. Diye karşılık verdi Çomar. Kısa bir duraklamadan sonra da sözlerini şöyle sürdürdü:

    – Bizler buraya neden kapılandık sanıyorsun?!.. Seni besleyenlere, okşayıp sevenlere sen neler verebiliyorsun?!. Hiç bir şey sanırım. Üstelik yırtıcı mı yırtıcı olduğunu biraz önce kendin söyledin.

    – “Davulun sesi uzaklardan kulağa hoş gelir derler. Sanki birşeyler biliyor gibi konuşuyorsun. Gerçi bana yiyecek, içecek verdikleri yalan değil. Nevarki, kaşıkla verip sapıyla gözümü çıkarıyorlar. Verdikleri şeyler nelerin pahasına bilir misin?!. Sorarım sana : Tutsaklık mı çekmeyi istersin, yoksa ölür müsün? Bana dışarı bir adım olsun attırmıyorlar... Bugün nasıl olduysa kaçmak fırsatını bulabildim. Ben de hemcinslerimle tanışmak, görüşmek isterim elbet. Benden bu hakkı esirgiyorlar, bir de kucaklarına alıp beni sıkıştırmaları yokmu buna pek çok bozuluyorum.

    Tekir, iyiden iyiye dertli görünüyordu. Biraz sonra yüzüne alaycı bir görünüm vererek sözlerini şöyle sürdürdü:

    – Ben de onlara ne yapıyorum biliyor musun? Fırsat yakaladım mı hırsımı, o salak çocukla babasından alıyorum. Ellerini, yüzlerini tırmalıyor, canlarını yakıyorum!...

    Çomar, Tekir’in bu sözlerine pek çok üzülmüştü. Babacan bir ifâdeyle ağır ağır şöyle konuştu:

    – Bak dostum, sen böyle davranışınla hiç de iyi bir harekette bulunmuyorsun. İyiliğe karşı kötü davranmak biz evcil hayvanlara yaraşır mı?!. Senin bu yaptıklarına insanlar düpedüz “İhânet” derler. Bu türlü kötü davranışlar, temiz duyguları yok eder. Ekmeğini yediğin kimseye minnet borcu duymak, bunun için de hizmet görerek karşılık vermek gerek!...

    – Nasıl yani, onlara itaatle hizmet mi edeyim?!..

    – Elbet de!.. Bunu sana her zaman öneririm!.. Ayrıca yapabileceğin hizmetler de var: Örnek olarak, fare, hamamböceği gibi zararlı yaratıkları avlayarak onlara hizmette bulun.

    Tekir’in yüzü birden tiksintiyle buruşuverdi:

    – Bana o pis hayvanlardan söz etme!.. Güzel, temiz yiyeceklerle karın doyurmak varken, fare ve böceklerin ardından koşmak niye?!.

    Çomar, cevap vermedi, başını yere doğru eğerek düşünceye dalmıştı: Bu nankör yaratığa bazı gerçekleri anlatması güçtü. Bu hayvan, fazîlet duygusunun varlığını, sadakatin nedenli bir değer sevgiyle bağırlarına basıp okşayanlara gösterdiği katı tutumu ve düşmanca davranışı bir türlü anlayamıyordu. Kendi kendine: “Yazık !.. Çok yazık!..” diye mırıldandı. Oysa ona yiyecek diye verilenler, sofra artıkları, tabak sıyrıkları, kemik ve kuru ekmekten başkası değildi. Sık sık döğülüp hırpalandığı da oluyordu. Böyle yapıldığı durumlarda bile, sahiplerine kötü denebilecek bir karşılıkta bulunmak aklından bile geçmiyordu. Çünkü onun mayası sadakatle yoğrulmuştu. Bu üstün haslet, köpek denilen yaratıkların belirgin bir özelliği, âdeta simgeleriydi. İşte bunun açık bir örneği kendisi değil miydi?!. O, daima hırpalanır dururken, şu nankör kedi, insanların katında sevimli, değerli idi. Hayvanlar içinde buna benzer başka örnekler de verebilirdi. Dik başlı ve gururlu atla çilekeş eşeğin durumları da birbirinden ne kadar farklıydı. Gururla kasılıp duran atların başları ve yeleleri daima okşanırken, çalışkan eşeklerin çilesi bir türlü bitmek bilmezdi. Yaşadıkları süre yedikleri dayaklar bir yana, öldükten sonra da davulların kasnaklarına gerilen derileri gümbür gümbür döğülür dururdu. Neyazıkki bu gerçekleri şu nankör hayvana anlatması çok güçtü; bu, develere hendek atlatmak kadar boşuna bir çaba göstermek olurdu.

    Bu yüzden Çomar, aklından geçenleri Tekir’e söylemedi. Düşünceli bir biçimde kulübesinin kapısında sessizce kalakaldı.

    Tekir ise artık üşümeğe başlamıştı, gözlerinin önüne köşkte gürül gürül yanmakta olan sobanın hayali geldi. Yüreğinde belirli bir pişmanlık duygusu yanarken, soğuk ve açlık duygusu da düşüncesini sarıvermişti. Çomar’ın sözlerine hakverir gibi oldu. Acı bir burukluk yüreğinde çöreklenirken bir süre sessizce bakakaldı.

    Çomar ise onun ruhundaki değişikliği anlamıştı. Tekir, sessiz adımlarla geriye dönerken, Çomar yararlı olabilmiş olmanın mutluluğu içerisinde kulübesine çekildi...

    Sevgili çocuklar, Tekir ile Çomar’ın konuşmalarından alınacak bazı ders ve ibret payı çıkardınız sanırım. Gördüğünüz gibi kedi ve köpeklerin hayatı birbirleriyle ters bir durum sergiliyor. Kediler bencil bir davranış içerisinde bulunurlarken, köpekler insanların hizmetinde çalışıp durmaktadırlar. Nankörlük, bütün kedilerin simgesi olurken, dirlik ve düzeni sağlayan sadakat, köpeklerin mayasını oluşturmaktadır.

    Çocuklar!.. İnsanlar arasında da böyle kedi tabiatlı olanlar vardır; sinsice ele eteğe sürünür, amaçlarına ulaşmağa çalışırlar. Köpeklerin izlediği yol ise sahiplerine sadakatla hizmet etmektir.

    Sevgili çocuklar!.. Sakın siz Tekir gibi bencil ve nankör olmayın. Toplum içerisinde, Çomarlar gibi, sadakat üzere hizmetler görün, aile yuvanıza, işinize ve çevrenize yürekten bağlı kalın, görenek ve geleneklerinizi de titizlikle korumağa çalışın!..

    İnsanı diğer yaratıklardan üstün yapan yetenek, yüce yaratanın insanlara bağışladığı akıl cevheridir. Bunu, inanç, sadakat, şefkat, merhamet, kardeşlik ve sorumluluk doğrultusunda o zaman insanlığımızın gereğini yerine getirmiş, maddi ve manevi mutlulukların sonsuzuna erişmiş oluruz...




Kaynak: Mehmed Zekâi ERYALAZ (Hayvanlar Dünyası’ndan Ansiklopedik Çocuk Hikâyeleri), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları

Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net




Kaynak: Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.


Önemli Not: Lütfen hikayeyi kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.

9 Mayıs 2006 - 07:50:07 - 6755 günlük
Ekleyen editör: HikayeArsivi

Okuyan:[12937]Yorumlayan:[0]Kategori: [Diyanetten Hikayeler]
[Arkadaşına Gönder][
Yazdır]



Bu hikaye yazı-yorum için henüz yorum yapılmamış veya yorum onaylanmamış.
 

Yorumlarınızı Yapın:
 



Reklam ver

 
 

.: Günün Ayeti :.

.: Günün Hadis-i Şerif-i :.

.: Günün Sözü :.

     


 
Google

Sitemizden alınan tüm hikaye-öykü-masal ve materyaller için link verilmesi zorunludur.
Site içeriğini kullanmak için site yönetimiyle [kutulkulub@gmail.com] irtibata geçerek istifade edebilirsiniz.

 
 Hikaye Arşivi  
Kerim MELLEŞ-KuTuL KuLuB © 2002-2024  ©  Hikaye Öykü Masal Arşivi
Sayfamızı en iyi 1024*768 çözünürlükte görüntüleyebilirsiniz...

  KuTuL KuLuB-A.Kerim Melleş