Mart ayının son günleri, dışarıda öyle bir hava var ki...Eskilerin “mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” sözünü doğrularcasına soğuk….Eşim köpeğimizi bahçeye salmış..yaramaz o kadar mutlu ki ikide bir zıplayarak benim bulunduğum cama gelip havlıyor bir de yalvarırcasına mızıklanıp boynunu bükerek bakması yok mu?…Yağan karı yakalamak istercesine kar tanelerini kovalıyor.Küçük cadım sokaktan alıp gelmişti, henüz iki aylıktı.Önceleri istememiştim şimdi üçüncü çocuğum gibi….İlk karı gördüğü zaman korkudan yuvasından çıkmamış, adımını dışarı çıkarıp geri çekiyordu.Şimdi beş yaşında adıda ÖKSÜZ, zaman nasıl da akıp gidiyor.Aslında hiç dışarı çıkmak istemiyorum …ama benim yaramazın bakışlarına dayanamıyorum, dışarı çıkmaya hazırlanırken telefon çaldı,ev telefonundan fazla arayan olmazdı annem mi acaba?.. diyerek açtım.İçime doğmuştu arayan annemdi….
- İnci…. nasılsın yavrum…
- Çok iyiyim anneciğim ,Öksüzle oynamaya çıkıyordum, sizler nasılsınız babam iyi mi?
- Biz iyiyiz…
Sesinde söylemek isteyipte söyleyemediği bir endişe vardı.
- Ne var anne… bir şeymi oldu?
- Telaşlanma sadece anneannen düşmüş… alıp bize getirdik, şimdi iyi….Haber vermek istemiştim….
Seksenbeş yaşında bir kadın düşerde nasıl iyi olurdu ki…Konuşmamızı bitirince düşünmeye başladım.Hava çok kötü… çocukları bu havada yola çıkarmak tehlikeli ….Ama anneanneme bir şey olursa ya birdaha göremezsem…Zaten annem uzakta olduğum için herşeyi saklardı…..Eşime anlatınca;
- Hemen yola koyulalım karanlık olmadan varırız, şimdi gitmezsek keşkelerle içimiz içimizi yer ,iki gece kalır geliriz,dedi .
Acele bir şekilde hazırlanıp yola koyulduk...Ben arkada gözlerimi kapatıp yatmıştım.Kızım ve eşim uyuduğumu sanıp müziğin sesini kısmıştı. Onlar baba kız sessizce sohpet ederken benim tüm çocukluğum gözümün önünden geçti ,anneannem ve büyükbabamla geçirdiğim günleri düşündüm.Aklımın erdiği günden beri anneannem ve büyükbabamlaydım…Genelde teyzem bakardı bana …O evlenince üçümüz kalmıştık…onlarla geçirdiğim mutlu günler canlandı gözümde bir bir ,hele kırmızı çizmelerim…Televizyonun eve ilk alındığı akşam film izlerken bir kız çocuğunun ayağındaki tüğlü çizmeleri göstererek;
- Büyükbaba çizmelere bak ne kadar güzel demiştim.
Rahmetli büyükbabam tilkinin kuyruğu hikayesindeki gibi abartmayı seven ,hayatı çok ciddiye almayan,durmadanda söz veren biriydi .Sanırım o an beni mutlu etmek için ;
- Oğlum ….ben de sana böyle bir çizme alırım…dedi.Göçmen bir aileden geldiği için kız yada erkek ayırımı yapmadan oğlum derdi.
Günler geçip gidiyordu ama çizmelerden ses yoktu, ne zaman çizme desem _Tamam oğlum sabret, derdi.Aradan iki yıl geçmişti.Okula başlama zamanım gelmişti ve artık annemlerin yanında kalıcaktım.Anneannem sanki annemler ihtiyaçlarımı almayacaklarmış gibi liste yapmıştı…Valiz hep açık duruyordu..Herşey yeni yeni alınıp içine konuyor sonra listeden siliyordu…
Anneannem İstanbulda Samandıra da büyümüştü.Tertipli ,düzenli ,kibar ve çok çalışkan bir kadındı. Büyükbabam askerliğini istanbulda yapmış …o zaman tanışmışlar, terhis olurken de anneannemi kaçırıp memleketine götürmüş, evlenmişler.Tabii İstanbul gibi bir şehirden köye gidince neye uğradığını şaşırmış önce…sonraları herkesin akıl hocası olmuş.Yıllarca köyde hem dikiş dikmiş hem de bağda bağçede çalışmış …. Annesi hastalanınca istanbula onun yanına gelmişler.Nasıl olsa çoluk çocuk büyüyüp evlenmişti.Teyzemde evlenince oralarda kalmanın bir anlamı yoktu..annesininde bakıma ihtiyacı vardı..doğduğu yere geri gelmiş ,Kartal da tekrar bir düzen kurmuştu.Evde her zaman anneannemin dediği olurdu...Büyükbababam pek fazla sorumluluk almayı sevmezdi….Zaten işi gücü evin yakınındaki kahvehanede kağıt oynamaktı.
Bir gün balık pazarına giderken mağazalara bakarak yürüyoruz,birden üstleri tüğlü pırıl pırıl parlayan kırmızı çizmeleri gördüm. Sahip olamadığım ama büyükbabamın bir gün almasını beklediğim çizmelerdi .Sanki benimmiş gibi sevinmiştim…Anneannem mutluluğumu görünce ;
- Gel bakalım kaç liraymış ? dedi.Tabii fiyatını sorunca biz sonra gelelim diyerek ayrıldık.Balığımızı alıp evimizin yolunu tuttuk.Çizmeleri almamıştık ama onları yakından görmek beni almış kadar mutlu etmişti..Evde sürekli büyükbabama çizmeleri anlatıyordum..Anneannem üzülmüş olacak ki bir sabah büyükbabama para verip;
- İnci yi al çizmeleri almaya gidin ama sıkı pazarlık yap, fiyatını düşüttür….dedi.
Sevinçten evin içinde şarkılar söyliyerek zıplıyordum.Neyse büyükbabamla çizmeleri almak için yola koyulduk.Limana inmek için hepey uzun bir yokuş vardı.O an yokuş gözüme çok daha uzun gözükmüştü.Büyükbabam yolda arkadaşlarıyla selamlaşırken çekiştirip duruyordum.Kahvehanenin önüne gelince ;
- Oğlum gel, selam vermeden gidersek ayıp olur,çabucak çıkarız,dedi.Dedi demesine de masaya oturunca şeytan dürtmüştü.Benim kırmızı çizmelerin parasıyla kumar oynamaya başlamıştı, ne yaptıysam masadan kaldıramadım.Yenildikçe hırslanmış ,hırlandıkçada gözü hiçbirşey görmez olmuştu.Sonunda paralar suyunu çekti .Büyükbabamın yüzü asılmıştı, o şimdi eve nasıl gideceğini düşünüyordu bense kırmızı çizmeleri….Evden çıktığımızda neşeyle şarkılar söyleyerek koşarcasına yürüyorduk, oysa şimdi… karıncaların adımı herhalde daha hızlıydı…Kapıya varınca zile bastık, annennem kapıyı açtı ,ayakkabımı çıkarırken;
- Büyükbaban nerede? Dedi. Başımı kaldırınca büyükbabanım korkudan kaçtığını anladım. Üstelik beni yalnız bırakmıştı, şimdi ben anneanneme ne diyecektim. Anneannem kıyameti koparacaktı. Büyükbabamın kumar yüzünden eve alınmadığı zamanlar olmuştu, şimdi yine aynı şey olursa ,büyükbabamı yine sokakta bırakırsa korkusuyla ;
- Dükkan kapalıydı !dedim.
Anneannem hiçbir şey demedi.Hava iyice kararmıştı sonunda büyükbabam eve geldi.Yemek yedik ortam her zamanki gibiydi. Anneannem hiç bir şey sormuyordu, üstelik sakin di…Büyükbabam kavga gürültü beklerken sessizliğe anlam veremiyor, yalnız kalıp bana birşeyler sormak ,ne olup bittiğini öğrenmek için sabırsızlanıyordu. Onun bu halini farketmiştim ve anneannemin peşinden ayrılmıyordum,çocuk aklımla onu meraklandırarak intikam alıyordum.Bir ara beraber kaldık;
- Ne oldu oğlum anneannen neden kızmadı?
- Dükkan kapalı ,dedim.
Anneannem içeri girince susmuştuk.O herzamanki gibi dikişinin başına oturmuş şarkı mırıldanıyordu…
Çıktım Şarköyün yoluna sıra sıra zeytinler
Onbeş yaşında da Nazifede hanıma yazık ettiler.
O an anneannemin köyü özlediğini düşünmüştüm.İç çekerek şarkı söylemesi dokunmuştu.Belkide yalan söylediğim için anneannem üzgün görünmüştü bana….
Sabah olunca kahvaltıdan sonra biz tekrar çizme almak için yola koyulduk.Dünkü neşe ve heyecanımdan hiç eser yoktu, para yoktu ki …neyle alıcaktık.Büyükbabamla kahvehanenin yolunu tuttuk.Cebinde kalan birkaç kuruşla masaya oturdu.Önceleri keyifsizdi hiç sesi çıkmıyordu sonra yavaş yavaş açıldı,kazanmaya başlamıştı…Çocuk aklımla o kazandıkça seviniyordum, kırmızı çizmeleri alabilecektik..Sonunda arkadaşının biri;
- Meço hadi kalk, gidin şu çizmeleri alın yoksa bu gece sokakta yatarsın, diyerek bizi gönderdi.Cebi dolu olunca büyükbabamın da keyfi yerine gelmişti.Yine atıp tutmaya başlamıştı ama benim aklım ermediği için heyecanla dinliyordum.Zaten anlattıklarını doğru dürüst anlamamıştım, aklımda sadece kırmızı çizmeler vardı..
Mağazaya vardığımızda heyecandan yerimde duramıyordum.Büyükbabam çok iyi pazarlık yapmıştı. Çizmeleri almıştı üstelik anneanneme bir çift ev terliğide almıştı.Neşeyle evin yolunu tuttuk.Ben çizmelerin alınmasına sevinirken büyükbabamda anneanneme çaktırmadan bu işten kurtulduğuna seviniyordu. O akşam şen şakrak geçti.Evin içinde çizmelerle dolaşmıştım.
Anneannem her akşam ben uyumadan önce yanıma uzanıp bana masal anlatırdı.Yine yanıma uzandı ve masalını anlattı.Sonraki akşam …daha sonraki akşam derken bir şey dikkatimi çekmişti.Masallar hep yalan söyliyen insanlar ve başlarına gelen şeylerle ilgiliydi.Küçücük aklımla huzursuzluk duymaya başlamıştım.Çünkü büyükbabam ne kadar düzenbaz olursa olsun anneannem tam bir doğruluk timsaliydi..Sonunda suçluluk duygusuyla olup biteni anneanneme anlattım.Yüzüme gülümsiyerek baktı ve sadece;
- Ben biliyordum, hadi iyi geceler ,dedi.Anneannem herşeyi ne zaman ve nasıl öğrenmişti, neden hiç bir şey söylememişti anlamamıştım.Fakat o günden sonra yalancılarla ilgili masallar son bulmuştu.
Ben bunları düşünürken küçük cadımın ;
- Anne uyan geldik beş saattir uyuyorsun…sesiyle kalktım.Kapıyı açıp merdivenleri uçarcasına çıktım.Anneannem yatakta uzanmış, zayıflıktan kemikleri sayılıyor ve her tarafı mor bir şekilde yatıyordu.Arabada sessizce yatıp ağlamamak için direnmiştim.Oysa şimdi susmaya çalışsamda gözlerimdeki yaşlar sel gibi akıyordu…Anneannem;
- Deli kız bu havada gelinir mi?dedi .Oysa mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
Yazan: İNCİDAL
Hazırlayan: www.hikayearsivi.net | A.Kerim Melleş