Eskiden hekimler hastalarını muayene edip ilaçlarını yazarlar, reçetedeki ilaçlar da o zamanın eczacıları olan aktarlarca karıştırılıp hazırlanır ve hastaya verilirdi.
Bir gün bir hekim hastasını muayene eder, ilacını yazıp aktara gönderir. Hastayı da uyarır:
- Bu ilacı hazırlattıktan sonra her sabah aç karnına bir altın lira ağırlığında yiyeceksin.
Hasta ilacını alır, evine gelir; fakat tartmak için bir altın lirası yoktur. Akıllının biri ona bir fikir verir:
- Bir altın kıymetini bulacak kadar mecidiye, gümüş kuruşluk vs. ile hekimin dediği altını tamamlarsan, o da olur.
Adam bu fikri doğru kabul eder ve öyle de yapar; fakat ilaç gereğinden birkaç kat fazla olduğundan, bu hastanın kullanabildiği son ilaç olur.
Ölünün akrabaları suçu kendilerinde değil, hekimde ararlar ve kadıya şikayet ederler. Mahkemede kadı tarafları dinler, hekimin masum olduğu sonucuna varır ve kararını da o yönde verir. Ancak davacılar bu hükmü beğenmezler ve bir üst mahkemeye başvurularında şöyle yazarlar:
- Hekimin ilacı vermiş, fakat yanında ölçü aletinin kendisini vermemiştir. bizde, kadı ile hekim arasında bir işbirliği olduğu sonucu düşünülmüştür...
Bölüm: Hesap-Kitap İle İlgili Hikayeler
Kaynaklar: Tarihi Öyküler(Ebubekir Subaşı)-Timaş Yay.
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net