Bir Karadeniz köyünde köylüler kahvehanede oturmuş sohbet ediyorlardı. Tam karşılarında da köyün minareli camii duruyordu. İçlerinden biri ortaya su götürür bir konu atar:
- Ula uşak, ha bu minarenun boyi ne kadardur?
Biri tahmin yürütüp der ki:
- Seççiz adam boyidur.
Diğeri itiraz eder:
- Olmaz ula, tokuz vardur, yoktur...
Tartışma büyür, fakat bir karara varılamaz. En sonunda birinin aklına bu işi tatbiki olarak ölçme fikri gelir. Buna göre içlerinden en baba yiğit olanı minareye çıkıp şerefeden aşağıya sarkacak,diğeri onun üzerinden kayıp ayaklarından tutacak, sonra diğeri ikisinin üzerinden kayıp ikincisinin ayağından asılacak, sonra dördüncü gelecek... Ta ki minarenin boyuna gelinceye kadar.
Fikir kabul edilir, biri çıkıp şerefeden sarkar, diğeri üzerinden kayıp ayak bileklerinden tutar. Buraya kadar sorun yok; ama üçüncü adam da kayıp ikinci adamın ayak bileklerinden tutarak sarkınca en üstteki "baba yiğit"in parmakları kopacak gibi olur. Aşağıdakilere bağırır:
- Ula uşaklar, çendunuzu bi tutun da elime bi tuçureyum...
Elini tazelemek üzere bırakmasıyla birlikte üçü de aşağıya yuvarlanırlar; birinin kafası ve kaburgası, diğerinin kolu ve bacağı kırılır. Elini bırakan yiğit diğer ikisinin üzerine düşmüş olduğundan, öbürlerine göre daha şanslıdır; yerden kalkarken der ki:
- Ula uşak, az daha kaza olacak idi.
Bölüm: Hesap-Kitap İle İlgili Hikayeler
Kaynaklar: Tarihi Öyküler(Ebubekir Subaşı)-Timaş Yay.
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net