İki cahil, yol arakadaşı olmuş gidiyorlardı. Biri dedi ki:
- Böyle susmakla yollar, çöller bitip tükenmez; konuşarak gidelim.
- Ne konuşalım.
- Ne biliyorsak...
- Ama ben bir şey bilmiyorum, senin de benden farkın yok!..
- O zaman hayal kuralım. Önce sen başla.
- Tamam; benim ovaları dolduracak kadar koyunlarım olsa...
Bu başlangıçtan sonra adamın kuzuları, onların yünleri, etleri derken kazanılan paralarla köşkler, cariyeler, hizmetçiler... Padişaha damat olmaya kadar gider... sıra diğerine gelince,
- Benim de sürülerle kurtlarım olsa, senin koyunlarına saldırtsam, diye söze başlar başlamaz, diğeri atılıp sorar:
- Yazıklar olsun utanmaz adam, yol arkadaşlığına yakıştı mı?
- Canım ne olacak, bu bir hayal...
- Olsun hayal!..
- Hayalden ne çıkar...
Derken birbirlerine girerler ve ıssız çölde güçsüz kalıncaya kadar vuruşurlar. En sonunda biri nefes nefese der ki:
- Bre ahmak!.. Bu böyle olmaz, böyle yapmakla haklıyı bulamayız. En iyisi burada yatalım, sabah karşımıza çıkan ilk adamı kendimize hakem belirleyelim, nasıl?
Arkadaşı kabul eder ve orada kalırlar. Ertesi sabah karşılarına ilk çıkan adam katırlarına pekmez yükleyip şehre götüren bir ihtiyardır. Durumu ona anlatırlar; dinler, sonra bir şey söylemeden kalkar, katırın üzerindeki pekmezlerin iplerini çözer. Pekmez yere boşalırken, bu manzarayı onlara göstererek hikmetli bir laf eder:
- Eğer siz ikiniz de ahmak değilseniz, benim kanım şu pekmez gibi yere aksın!...
Bölüm:Cahiller ve Ahmaklarla İlgili Hikayeler Kaynaklar: Tarihi Öyküler(Ebubekir Subaşı)-Timaş Yay. Hazırlayan: KuTuL KuLuB/ www.hikayearsivi.net |