[Doğruların Öyküsü]
İranlı meşhur yazar ve bilgin, Abdullah bin Mukaffanın kölesi, Sahibine ait atın dizginini, elinde tutmuş ve Basra ferman darı Süfyan bin Muafiyet-i Muhlebi’nin evinin dışında oturmuş ve sahibinin işini bitirerek dışarı çıkmasını ve atına binerek evine dönmesini diye bekliyordu.
Uzun süre bekledi; İbni Mukaffa dışarı çıkmadı. Ondan sonra fermandarın yanına gelenler dönüp gittiler, fakat İbni Mukaffadan bir haber olmadı. Köle yavaş yavaş aramaya hazırlandı. Sorduğu her kimseden, ya bir haber alamıyordu, ya da bakışlarıyla köle ve atı, baştan aşağı süzdükten sonra, bir söz söylemeden, omuz kaldırıp gidiyorlardı.
Vakit geçti Köle, endişeli ve üzgün, zamanın iktidar halifesi Mensur Devanikı’nin amcası Ali ibni Abdullah bin Abbas’ın oğulları olan İsa ve Süleyman’ın yanına gitti.
İsa ve Süleyman, güçlü bir yazar, eli işe yakışır bir mütercim ve aynı zamanda hocaları olan Abdullah bin Mukaffa’yı, seviyorlardı ve onu himaye ediyorlardı. İbni Mukaffa da onların himayesine çok güvenmekteydi. Tabiatıyle cesur, korkusuz ve küfürbazdı. Başkalarını dille iğnelemekten çekinmiyordu. Halifenin amcaları olan, İsa ve Süleyman’ın himayesi İbni Mukaffa’yı daha cesur ve daha küstah yapmıştı. İsa ve Süleyman, Abdullah bin Mukaffa’yı, Süfyan bin Muaviye’den istediler. O, bu isteği reddetti ve “İbni Mukaffa, evime gelmemiştir” dedi. Fakat sabahleyin, bir çok kimse, İbni Mukaffanın, fermandar evine girdiğini görüp ve bu hususta şahitlik ettikleri için, inkar edilecek bir durum kalmamıştı.
Küçük bir iş değildi. İbni Mukaffa gibi bilgin ve tanınmış bir şahsiyetin öldürülmesi söz konusuydu ve anlaşamayan iki taraf vardı. Bir tarafta Basra ferman darı, diğer tarafta ise halifenin amcaları. Konu, ister istemez Bağdad’da, halifenin sarayına kadar uzadı. Dava tarafları, şahitler, ve malumatı olanların hepsi, Mansur’un huzuruna gittiler. Dava arzedildi, şahitler şahitlik ettiler, şahitlerin ifadelerinden sonra Mensur amcalarına şöyle dedi: “Şimdi Süfyan’ı, İbni Mukaffa’yı öldürmekle itham edildiği için, öldürtebilirim. Fakat ikinizden hanginiz, eğer İbni Mukaffa sağsa ve Süfyan’ı öldürdükten sonra-arkasındaki kapıyı göstererek- bu kapıdan sağ salim içeri girerse, sorumlu tutulmaya, Süfyan’a kısas olarak öldürülmeye hazırdır?!
İsa ve Süleyman, bu sorunun cevabına karşılık şaşırmış bir halde, kalakaldılar ve kendi kendilerine belkide “İbni Mukaffa hayattadır ve Süfyan onu, sağ salim, halifenin yanına göndermiştir” dediler. Çaresiz kalarak davalarından vazgeçip gittiler. Uzun zaman geçti artık İbni Mukaffamdan ne bir haber işitildi nede bir iz görüldü ve yavaş yavaş herkesin hatırından silinmek üzereydi. Bu hadiseler yatıştıktan uzun müddet sonra, İbni Mukaffanın, ısırıcı diliyle, Süfyan bin Muaviye’yi, hicvettiği anlaşıldı. Hatta birgün, bir topluluk huzurunda, annesine bile küfretmiş. Süfyan, İbni Mukaffanın yaralayıcı dilinden intikam almak için pusudaydı. Fakat halifenin amcaları İsa ve Süleyman’ın korkusundan, cüret edemiyordu. Nihayet o hadise oldu.
Hadise şöyle olmuştu: Mansur’un diğer amcası olan, Abdullah bin Ali için emanname yazılması ve Mensur tarafından imzalanması mevzu bahisti. Abdullah bin Ali, kardeşlerinin hocası olan, İbni Mukaffa’yı çağırttı, ve emannameyi ona yazdırtıp tanzim ettirdi. İbni Mukaffanın tanzim ettiği emannamede, kandökücü Abbasi halifesi Mansur’a karşı, küstahça tabirler zikrolunmuştu. Mektup Mansur’un eline ulaşınca çok kızdı ve rahatsız oldu. “Bunu kim yazdı?” diye sordu “İbni Mukaffa” denildi. Mansur’da daha önce, Basra ferman darı Süfyan bin Muaviye’den beliren, aleyhteki aynı duygular belirdi.
Mensur, gizlice Süfyan’a “İbni Mukaffa’yı cezalandır” diye yazdı. Süfyan fırsat peşindeydi. Nihayet birgün İbni Mukaffa Süfyan’ın evine bir hacet için gitti. Kölesine ve binek hayvanını da dışarda bıraktı. İçeri girdiği vakit Süfyan, kölelerden ve cellatlardan bir kaç tanesini bir odaya dikmişti. Orada bir tandır, alev alev yanıyordu. Süfyan’ın gözü İbni Mukaffa’ya işitince, o güne kadar ondan işittiği bütün dil yararları gözünün önünde canlandı. Kızgınlık ve kininden dolayı içi, önündeki tandır gibi yanmaya başladı. Ona dönerek “hatırında mı senin, filan gün anneme küfrettiğin? Şimdi intikam vaktidir. Ne kadar özür dilesen faydası yoktur” dedi. Hemen orada, İbni Mukaffa’yı en feci şekilde, ortadan kaldırdı.[1]
[1] - Şerh-i İbni Ebi’l-Hadid, Nehcül-Belaga, Beyrut basımı, c. 4, s. 389.
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|