[Diyanetten Hikayeler]
Atlas Okyanusu’nun engin sularında, Görenland Adası’nın açıklarında, özel araçlarla donatılmış bir balıkçı gemisi, ağır ağır ilerliyordu. Gemide bulunan personelden gözcülük görevi yapanlar, gözlerini yarım mil kadar uzakta yüzmekte olan bir balina topluluğuna dikmişler; hareketlerini dikkatle izliyorlardı.
Şu anda, sütlimanmış gibi görünen suların biraz sonra nasıl kuduracağını bu balina avcıları çok iyi biliyor olacaklar ki, gemide bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Nitekim biraz sonra bir teknenin denize indirildiği ve içerisindeki balıkçıların, hızla küreklere asılarak gemiden uzaklaştıkları görüldü. Şimdi hareketli bir takip başlamıştı. Birden, balina sürüsünün hızlanmasıyla durgun görünen sular da çalkalanıvermişti. Balinalar, takip edildiklerini anlamış olmalıydılar...
Kaşalot sürüsünün başındaki iri balina, iki yüzü aşan yaşamının çeşitli deneyleriyle geçen olgunluğu içerisinde, sessizce yoluna devam ediyordu. Zorda kalınırsa, ne yapması gerekeceğini çok iyi biliyor olmalıydı. Sürüsüne gerekli uyarıyı yapmıştı, o, sessizce yoluna devam ederken ailesi olan balina topluluğu, sulara dalarak kayboluvermişlerdi.
Sürünün başı iri kaşalot, işte yine avcıların karşısında yapayalnız kalmıştı, bu her zaman böyle olurdu: Ailesi topluluğunu avcıların tuzağından kurtarmak için, dikkatleri üzerine çeker, onları bir süre oyaladıktan sonra, birkaç zıpkın yarası almış olsa da avcıların elinden kurtulmanın bir yolunu bulurdu.
Yaşlı kaşalotun bugün de avcılara vereceği bir dersi olmalıydı, Onlardan ömrü boyu yediği zıpkınların hesabını soracaktı. O, insan denilen canlının ne kadar acımasız olduğunu çok iyi biliyordu. O, insanlardan her zaman düşmanlık görmüştü, onların savurduğu zıpkınların izleri hâlâ gövdesinde duruyordu... Hayli uzun süren yaşamı boyunca, acımasız avcıların yüzünden rahat yüzü görmemiş, tehlikeden uzak, tasasız yaşayamamıştı... İnsan denilen canavar, soyunu kurutmak için elinden ne kötülük gelirse yapmış; koskoca kara kıtalarına sığmamışlar; deniz ülkelerine de el atar olmuşlardı... İşte şimdi de yine ardındaydılar...
Kaşalot, yoluna devam ederken, bir yandan da düşüncesini sürdürüyordu. “Neyseki aile topluluğumu tam zamanında tehlikeden uzaklaştırdım, şimdilik güven içerisinde bulunuyorlar” diye memnunluğunu belirleyen bir davranışla kuyruğunu birkaç kez kaldırarak sulara vurdu. Bu sırada çırpınarak yükselen dalgaların arasında kendine doğru fırlatılan zıpkını görememişti. Birdenbire gövdesini bir ürperti sarıverdi. Ucu bir halata bağlı zıpkın sırtına saplanıvermişti. Bu kez aldığı yara öncekilere benzemiyordu.Vücudu tir tir titriyor; bayılacak gibi oluyordu. Kaşalot vücuduna yüksek gerilimli cereyan verildiğini ne bilsindi, böyle bir durum başına ilk kez geliyordu. Artık sonu gelmiş olmalıydı, Bu duruma şaşmamak gerekirdi. Beklenen “Son” onu da bir gün avuçları arasına alacak değil miydi?. Her canlı doğar, yaşar ve sonra da bir gün ölürdü, Ömürler ne kadar uzun olursa olsun bu değişmez an elbet de birgün gelecekti!...
Yaşlı kaşalot için aile topluluğunun kurtulmuş olması en büyük teselliydi. Onlar tehlikeden uzaklaşmışlar, esenliğe kavuşmuşlardı ya!. İşte şu anda bile onlardan, kurtuluşlarına dair teşekkür sinyalleri almaktaydı. Bunun sevinci ona yeterdi.
Teknedeki balina avcıları, iri kaşalofun durumunu dikkatle izliyorlardı. Biraz sonra kaşalot suların koynuna gömülürken, kuduran dalgaların hırçınlığı da dinmiş; ortalık tekrar sütliman olmuştu. Teknedekiler şimdi büyük bir dikkatle, denizin dibine doğru çekilmekte olan zıpkın halatını izliyorlardı.
Aradan çeyrek saat kadar bir zaman geçmişti ki teknedeki balıkçılar, anafora kapılmışcasına suların dibine doğru çekildiklerini, sonra da yükselen dalgaların doruğuna tırmandıklarını gördüler. Yaralı dev yaratık, birden suyun yüzüne çıkıvermişti. Koskoca bir dağ, balina avcılarının üzerine yuvarlanır gibi olmuştu. Yaralı kaşalot, durmadankuyruğunu kaldırıp, bütün gücüyle sulara vuruyor; bu darbelerle çalkalanan deniz, dalga dalga tekneye saldırıyordu. Koca balıkçı teknesi dalgaların arasında çırpınan ceviz kabuğuna dönmüştü. İş bununla da kalmamıştı. Dev yaratık kuyruğunun son darbesini teknenin üzerine vurmayı başarmıştı. Bu darbe ile balıkçı teknesi parçalanmış, içindekiler dalgaların arasında kayboluvermişlerdi, bir daha da izlerine rastlanmadı.
Bu korkunç olay gemiden görülmüştü. Kazazedeleri kurtarmak üzere denize başka tekneler indirildi. Nevarki bunlar, suyun yüzünde tek bir canlı insana bile rastlamadılar...
Biraz önce denizde çırpınıp duran canlı ada da şimdi, durgun suların yüzünde kımıldamadan duruyordu. Uzakta bulunan gemi de dev kaşalota yaklaşmış, balinanın üzerine kancalar atılmağa başlanmıştı. Gemide büyük bir hareket göze çarpıyordu. Denizde bir yandan kazazede balıkçıları arama çabaları sürdürülürken bir yandan da Kaşalotun gemiye çekilme işlemi çalışmaları yapılıyordu.
Yaşamak içindi hep bu uğraşı ve çabalar.. Değişmez bir tabiat olayıydı bu görüntüler... Güçlü olanlar, güçsüzleri her zaman yok etmeğe çalışacaklar, bunun için çaba göstereceklerdi...
*---------*
Görüyorsunuz ya sevgili çocuklar!.. Canlıların tümü yaşamak için çaba göstermek zorundadırlar. Hele Hayvanlar Dünyası’nda güçsüzlere asla yer yoktur, güçsüzler daima güçlülere yem olmağa mahkûmdurlar...
Ancak yüce yaratan, insan denen varlığı, öteki canlılardan üstün yaratarak, onu akıl cevheriyle donatmıştır. İnsan bu yeteneği sayesinde dünyaya, bütün canlılara ve evren’e söz geçirebilecek duruma gelmiştir: Uzay’a füzelerle astronotlar göndermiş, engin denizlerin dibine atom denizaltıları salmış, dünyayı taş devri’nden atom çağı’na, kağnı hızından füze hızına eriştirerek, uygarlık konusunda aşamadan aşamaya koşmuştur...
Nevarki bu anlattıklarım, madalyonun bir yüzündeki görüntülerdir. Bir de madalyonun tersi var... İnsanoğlu nasıl madalyonun bir yüzüyle melek görünümünde ise, öteki yüzüyle de Şeytan’ın ta kendisidir!...
İnsan, aklını iyi yönde kullandığı zaman, meleklerden de üstün bir duruma gelir, neyazıkki, aklının doğrultusunda değil de nefsinin buyruğuna başeğerek yönlendiği zaman, Şeytan’a taşçıkartan bir kimlikle karşımızda beliriverir.. İşte o zaman, çevresine saçtığı kötülüklerle, en yırtıcı hayvandan daha canavar bir yaratık oluverir. Bu durumda, üzerlerine titrenen maddî ve manevî değerlerden ortalıkta bir şey kalmaz, insanlık ve uygarlık adına neler getirilmişse, hepsi bir anda yok oluverir, yeniden çağlar gerisinin karanlıklarına gömülüverir insanlık!..
İşte sevgili çocuklar!.. Siz, bilinçli bir insan olarak, nefsinizin istekleri değil, aklınızın doğrultusunda yol alın ki, nefsiniz size değil, siz ona hükmedebilesiniz. Geleceğin mutlu dünyası sizinle kurulacaktır, sevgili çocuklar!...
Kaynak: Mehmed Zekâi ERYALAZ (Hayvanlar Dünyası’ndan Ansiklopedik Çocuk Hikâyeleri), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|