Sevgili Cocuklar!..
Tabiat ekranının en görkemli dekorunu oluşturan yüce bitki toplulukları ormanlar, nice nice canlıları bağırlarında barındırmaktadırlar. Ormanlar, geceleri ve gündüzleriyle, başlı başına birer sırlar manzumesidirler.
Seher zamanı, dallarında cıvıldaşan kuşlarıyla, bir ahenk cümbüşünü sergileyen orman, gecelerin karanlığına gömüldüğü zaman, sessizliğin ürpertici suskunluğu içerisinde, gizliliğin korunmasına sığınmak zorunda hisseder kendisini... Bu ürpertici suskunluğu, zaman zaman korkunç çığlıkların bozduğu da olur; Bir anda, vahşetin kucağından fırlayan korku, karanlıkların boşluğunda ürpererek gezinir; göğüs kafeslerinden fırlamak isteyen soluklar, bunda başarılı olamayınca, mahpeslerine geri dönmek sıkıntısı içerisinde kıvranırlar.
Sevgili Cocuklar!.. Size asıl anlatacaklarım: Canlılar Dünyası'nın çok sesliler orkestrası'nın konserinden söz etmek olacaktı. Ne var ki, canlılar Dünyası'nı bağrında şefkatle yaşatıp barındıran yüce yeşil örtü, ormandan söz etmekten kendimi alıkoyamadım.
Yüce yeşillik örtüsü ormanlarımız, geceleri anlattığım gibidir de, yerleşim bölgelerimiz çevresini oluşturan dağlar, tepeler, düzlükler, dereler, bağlar, bahçelerde geceler nasıldır dersiniz?!.
Sık sık uzaklardan yakınlara, köpek havlamaları duyduğunuz olmuştur sanırım... Bu seslere, kukumavların katılımlarını işitenleriniz var mıdır bilmiyorum!.. Ben, dere ve sazlıkların bateri topluluğu kurbağaların verdikleri konserleri pek çok izlemişimdir. Ağustos ve cırcır böceklerinin her yaz, evimin çevresinde verdikleri zorunlu konserlerini yıllarca dinlemişimdir.
Sevgili çocuklar!.. Söz, ağustos ve cırcır böceklerine değinmişken, size bu iki canlıyı kısaca tanıtmak istiyorum:
Bu hiç susmadan konuşup duran geveze böcekler, yaz geceleri bağ ve bahçelerde hiç susmadan öter dururlar.
Böcekler sınıfının eklembacak türü eşkanat takımından, iki çift zarkanata sahip olan ağustos böcekleri, bitkilerin özsuyu ile yaşamını sürdüren bir canlıdır. Baş bölümünde yer alan asıl gözlerinin yanında ayrıca üç adet de boncuk gözleri vardır. Ağustos böceklerinin en belirgin özelliği ise, sürekli olarak çıkardıkları tiz seslerdir.
Ağustos böceklerinin en çok yaşadıkları yerler, sıcak bölgelerdir. Bin beş yüz kadar türü bulunan bu böcek, ülkemizin Akdeniz bölgesi zeytinlikleri arasında yaşar ve bu ağaçların özsuları besin kaynaklarıdır.
Ağustos böcekleri'nin erkek olanları ses çıkarır. Bu böcek, öğle sıcağında, soluk alıp verdikçe, karın halkaları, kesik kesik ses verir. Ne var ki, bu yetenek onun hayatını kaybetmesine sebep olur: Böcek yiyen kuşlar, bu seslerden ağustos böceklerinin yerlerini bulur ve onları avlarlar.
Ağustos böcekleri'nin çıkardığı ses tonları, yaşadıkları bölgelere göre özellik gösterir: Güney Amerika'nın Amazon Bölgesi'nde yaşamakta olan bir tür ağustos böceği, tren düdüğünü çağrıştıran sesler çıkarır: Seylan Adası'nda yaşayan türleriyse, ses tonu itibariyle: ''Bıçak bileyicileri'' adıyla anılmaktadır. Bu böceklerin, Yunanistan'da yaşayan akrabalarının ötüşü: "harb" çalgısının çıkardığı sesi andırmakta; Mısırda yaşayan soydaşları ise, deve çanları ses tonu çıkarmaktadır.
Ülkemizde yaşayan ağustos böcekleri de ''manna'' ve ''dişbudak'' adları ile, bütün yaz boyu konserlerini sürdürmektedirler.
Bazı türleri evcil olan ''cırcır böcekleri'' ise, böcek sınıfının eklembacak türü, düzkanat takımı arasında yer almaktadır. Bu böceğin de bini aşkın türü vardır: Evlerimizin çağrısız konuğu olan, fakat nerelerde gizlendiğini bilemediğimiz bu böcekler de tabiat ekranının açıkhava mızıkacıları topluluğunun gönüllü solistlerindendir.
***
Sevgili çocuklar!.. Şimdi de size, ağustos böcekleriyle ilgili bir hikâye sunmak istiyorum:
Mevsim sonbahar!.. Otlar, sararmış; ağaçlar, gazel dökmüş... Bağ ve bahçelerin yeşillikleri arasında şakıyarak konserler veren güzel sesli hanendelerin yerinde şimdi, kuru dallar üzerinde, serçeler çırpınıp duruyor. Tabiat ekranını, yumuşak esintileriyle okşamakta olan seher yellerinin yerinde artık, acımasız, sert esintili soğuk rüzgarlar, tokatlarcasına üfürüp savuruyor.. Dondurucu esintinin soluğu, çelimsiz fidanları dallarından sökercesine sallayıp duruyor; Neredeyse kar yağacak... Turna ve Ieylekler gibi göçmen kuşlar, sıcak ülkelere göçmüş bulunuyorlar. Göçebe olmayan canlılar ise, barınaklarına çekilmiş; kış uykusuna hazırlanıyorlar... Karıncası, balarısı kış hazırlıklarını yapmışlar. Bahçe ve kırlarda çiçek çiçek dolaşan kelebekler, ortalıkta pek görünmüyor; Tüm böceklerin yanısıra, karasinekler bile köşe bucak saklanır olmuşlar; Tabiat ekranı tam anlamıyla ölü bir mevsimi sergiler olmuş.. Şimdi artık, yaz mevsimimin açık hava mızıkacılarının, gün boyu verdikleri konserlerin yerini, rüzgârların hırçın esintili çığlıkları almış...
İşte şu anda bir bağ evi barakasının çatı boşlukları ve pencere pervazları arasında rüzgârın soğuk soluğu, cakalı edasıyla ıslıklar çalmada...
Fakat o ne?!. Hırsla esen sonbahar rüzgarının bir an soluklanmak üzere esintisini kestiği bir sırada, iniltiyi andıran ince bir ses duyuluvermişti. Yalvarıncasına konuşmaya çalışan sesin sâhibi şöyle diyordu:
Rüzgâr kardeş!.. N'olursun bana acı da biraz yavaş es!.. Soluğun dondurucu, bense hasta ve güçsüz bir böceğim!..
Hırçın sonbahar rüzgârı, kısa bir süre soluğunu tutarak çevresine bakındı. Yalvarıp yakaran çelimsiz ses, kulübe çatısının çatlak pervazlarından birisinden geliyordu. Eğilerek baktı: Pervaz oyuğunun arasında bir ağustos böceği tirtir titremekteydi. Acımasız sonbahar rüzgârından, acıma duygusu beklenebilir miydi?!. Üstelik olayı eğlenceli de bulmuştu. Bir an tutmakta olduğu soluğunu "Vuvv, vuvv!..'' diye boşalttıktan sonra, üşümekten daha da titremesi artan ağustos böceğine şöyle dedi:
– Soluğum, cılız bedenini üşütüp incitti mi cicim?!. Ağustos böceğinin üzüntülü bakışları sürerken rüzgâra şöyle dedi: ses tonu dermansız, çatlak çatlaktı:....
– Rüzgâr kardeş!.. gördüğün gibi çok üşüyorum. Üstelik karnım da çok aç; Günlerden beri bir Iokma olsun yiyecek bulamadım...
Sonbahar rüzgârı, onun bu konuşması üzerine acıyacağı yerde kızmış, daha da öfkelenmişti. Soluğuna biraz daha soğukluk katarak, böceğe doğru üflerken konuştu:
Kendini özürlü göstererek acındırmaya çalışma; beni kandıramazsın!.. Bütün yaz boyu, bağ ve bahçelerde saz çalıp çengiler gibi oynayıp durdun. Geleceğini hiç düşünmedin. Bütün canlılar yuva kurmak için olanca güçleriyle çalışıp çabalarken sen, gece gündüz şenlik yapardın. Karıncalar durmadan yuvalarına kış yiyintilerini taşıyıp dururken, balarıları her gün çiçek çiçek dolaşıp, bal yapmak için çiçek özleri devşirirken, sen sâdece gününü gün etme yönünü seçtin. Şimdi de durmuş, açım, yoksulum diye kendini acındırmaya çalışıyorsun...
Ben sana dostca el uzatamam; benden bunu bekleme!.. Benim mayam sertlikle yuğrulmuştur; Hızlı ve soğuk esmeden duramam... gidebilirsen karınca yuvalarına sığın... Balarılarına başvur; seni kovanlarında barındırsınlar... Fakat benden hiçbir yardım umma!..
Ağustos böceği donmak üzereydi. Artık konuşabilecek gücü kalmamıştı. Sonbahar rüzgârının ise yapılacak pek çok işi vardı. Bu yüzden, böceğin bulunduğu kovuğa doğru dondurucu soluğunu ard arda birkaç kez boşalttı. Ağustos böceği birden kendini boşlukta savrulurken buluvermişti. Artık onu kurtarmaya hiçbir beşeri güç yetmezdi.
***
Sevgili çocuklar!..
Sorumsuzluk nedir bilmeyen bir ağustos böceğinin acıklı sonunu ibretle izlediniz sanırım. Sakın ha yaşayışınız ne cırcır ne de ağustos böceklerine benzemesin. Sâdece gününüzü gün etmekle yetinmeyiniz. Sık sık söylüyorum: Yine de söyleyeceğim: karıncalar kadar çalışkan, balarıları kadar gayretli olmaya ve yararlı ürünler vermeye çalışınız çocuklar!.. Günlerinizi ne cırcır ve ağustos böcekleri gibi eğlenceyle geçiren ne de tembel tembel oturarak, başkalarının sırtından geçinen asalak canlılardan olmayınız. Amacınız, hayır ve helâl yolda durmadan çalışarak Yüce Allah'ın (cc) rızasını kazanmak ve mutluluğa erişmek olmalıdır.
Kaynak: Açıkhava Mızıkacıları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net