Değerli çocuklar!
Bitki denilen yeşil örtüden yoksun olan çöller, uçsuz bucaksız görüntüleriyle, ne kadar iç ürperticiyseler, birçok yırtıcı canlının barınağı olan ormanlar da esrar dolu örtüleriyle, çöller kadar ürkütücü, dehşet vericidirler.
İnceleme yapan bâzı yazarlar tarafından: ''Yer yuvarlağının kayıplar ülkesi'' diye adlandırılan çöllerde, nice deve kervanları yittiği gibi, ormanların esrar dolu kuytuları da pek çok macera heveslilerini yutmuştur.
Bu sır beldelerinde, Dünya yaratıldığından beri, yırtıcı canlılar egemendir ve güçlü olanların tekelinde olan orman yasaları geçerlidir.
***
Değerli okuyucularım! Bu kez de anlatacağım hikâyenin konusu yine, yüce ağaç toplulukları olan bir ormanda geçmektedir:
Ormanın orta yerindeki geniş alanda, beldenin hayvanlar topluluğu, aralarında, önemli bir konuda görüşmek üzere, toplanmış bulunuyorlardı. Dâvetliler arasında, serçe, saka kuşundan tutunuz da iri kıyım canlılardan fillere kadar, delegeler katılmıştı. Gündemde görüşülüp karara bağlanacak bir tek konu vardı: Ülkenin ölen kralı aslanın yerine yeni bir aslan seçilecek ve krallığın yanısıra hazine koruyuculuğu görevini de üstlenecekti.
Hayvanlar kuruluşunun onayına sunulacak tek aslan adayı vardı. Görüşme başlamak üzere, oturum açıldığı zaman, topluluk bir sürprizle karşılaşıverdi: Küçük fındık faresi de son anda hazine koruyuculuğuna adaylığını koyduğunu açıkladı; cürümsüz yaratık, boyuna bosuna bakmadan:
– Hazine koruyuculuğuna bu kez beni seçmeniz gerekir; cüsseme bakıp da aldanmayınız. Ülke hazinesini en iyi koruma yeteneğine ben sâhibim! Çünkü hepinizden en güçlü benim!
Toplantıya katılan irili ufaklı hayvanların tümü, fındık faresinin bu sözlerine katılırcasına güldüler; hele, kraliyetin özel ulağı papağan, gülmekten çatlayacak duruma gelmişti; kasıklarını tutmağa çalışarak konuştu:
– Bu kadar güçlü yaratığın içerisinde, ülke hazinesini koruyacak bir sen mi kaldın?!
Gülmekten yaşaran gözlerini silmeğe çalışan tilki de birden ciddileşerek fındık faresini payladı:
– Senin amacın yiyip içip semirmek, hazineyi kemire kemire kuşa çevirmek!
Tilkinin bu sözleri üzerine, öteki hayvanların da kendisine kızgınlıkla baktıklarını gören fındık faresi, adaylıktan vazgeçerek sessizce bir köşeye çekildi. Bunun üzerine yapılan oylamada tüm delegelerin oylarıyla, yeni ormanlar kralı aslan, hazine koruyuculuğu görevini de üstlenmiş oldu.
Genç kral aslan, azametli görünümüyle tahtı üzerinde tebrikleri kabul ederken, oy veren delegeler, ormanda yeni bir yönetimin sağlanmış olmasının mutluluğunu yaşıyorlardı. Ne var ki bu seçimden fındık faresi hiç hoşlanmamıştı. Küskün durumda çekildiği kovukda, hazine koruyuculuğunu ele geçirmek için planlar yapmağa başladı. Sonunda bulduğu çözüm çok hoşuna gitmiş olacak ki, sinsi bir gülüşle geceyi beklemeğe başladı.
Kral aslan, hazinenin başında kendisinden emin olarak uykuya daldığı zaman, fındık faresi, kovuğundan çıkarak, sessizce aslana yaklaşarak kulağının içine girdi ve kemirmeğe başladı; fındık faresi, bu işi öylesine sinsice yapıyordu ki, uyku sersemi aslan, ne olduğunu anlayamadan acı içerisinde kıvranarak, yerlerde yuvarlanmağa başlamıştı. Ne var ki bu çabası bir yarar sağlamamış; kısa süre içinde başı parçalanarak cansız yere serilivermişti. Aslanın yerde hareketsiz yattığını anlayan fındık faresi, kralın kulağından çıktı; zevkten dörtköşe durumda, çelimsiz ayağıyla ormanlar kralının üzerine basarak, zafer çığlıkları attı:
– Bu ormanda en güçlü benim! Hazine koruculuğu görevi de artık benim hakkım! Gelin görün kralınızın durumunu! Anlayın onun bile benden güçlü olmadığını! Bundan sonra, hazine koruyuculuğu görevini bana vermek gereğini anlayacaksınız sanırım!
Fındık faresi, bu sözlerle şamata kopararak ormanı baştan sona dolaştı. Ne var ki onun bu sözlerine yine kulak veren olmamıştı. Orman hayvanları yeniden biraraya gelerek, başlarına bir başka aslanı kral ve hazine koruyucusu olarak seçtiler.
Olanları, bir kıyıda hınç dolu bakışlarla izleyen fındık faresi, bu kez kendi kendine şöyle mırıldandı:
– Kim olduğumu mutlaka onlara göstereceğim: ormanı yakayım da ne güçte olduğumu görsünler...
Celimsiz fare, bu sözlerinden sonra kötü düşüncesini hemen uygulamak için harekete geçti: Orman çevresindeki köylerden birisine giderek, bir evin ocağındaki közle kuyruğunu tutuşturdu; ne var ki, henüz ormana varamadan, her yanını saran alevlerle yanarak kül oluverdi. Böylece, ormanlar ülkesinin hazine koruyuculuğunu yapma hırsı uğruna giriştiği hainliğin cezasını hayatıyla ödemiş oldu.
***
Değerli çocuklar! İşte size ibret ve ders alınacak bir hikâye daha sunmuş bulunuyorum. Bu hikâyemde kanaat, yani olduğuyla yetinmenin çok güzel bir huy, hırs ve tamahın ne kötü bir davranış bozukluğu olduğu anlatılmak istenmiştir.
İnsan, gücünün, bilgi ve yeteneğinin doğrultusunda iş ve hizmetlere tâlip olmalıdır. Elbet de çalışmak ve yararlı işler yapmak güzel bir uğraşıdır. Hele bu hizmetler toplum ve devlet işlerinde olursa daha çok değer taşır.
Yüce Hak, akıl cevheriyle şereflendirdiği insana daha nice yapıcı yetenekler vermiştir. Bunların başında sorumluluk duygusu gelmektedir. Aklın yönetimi ve denetiminde yönlenen insan, işlerini sorumlulukların bilinci içerisinde, yüce yaratanımızın rızasına yönelik yaparsa, elbet de dünya ve ahiret mutluluğuna erişecektir.
Kaynak: Köstebeğin Metrosu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net