[Diyanetten Hikayeler]
Değerli çocuklar!
Bu kez size iri yapılı ve hantal görünüşlü bir canlıdan, ayıdan söz etmek istiyorum: Bu yaratığı, sinema ve televizyon ekranlarında seyredenleriniz olduğu gibi, gazete ve dergilerde resimlerini görenleriniz, hatta hikâyelerini okuyanlarınız çoktur sanırım. Halk arasında ''kocaoğlan'' diye de anılan bu canlının, değişik türlerini, hayvanat bahçelerinin demir kafesleri ardında seyretmişsinizdir. Daha da ilginç olarak, ayı oynatıcılarının, burunları halkalı ve zincirli ayıları, ellerindeki tef ya da darbukaları çalarak, mahalle aralarında dolaştırdıklarını, onlara öğrettikleri bâzı hareketleri yaptırıp oynattıklarını da izleyenleriniz olmuştur. Bu açıklamamdan sonra ayıların özelliklerinden söz edecek, sonra da hoşlanacağınızı umduğum öykülerinden birisini anlatacağım:
Ayılar, iri ve hantal görünüşlü olmalarına rağmen, çevik ve o oranda da hızlı koşabilmektedir. Bunun yanısıra, kolayca ağaçlara tırmanma yeteneğine sâhiptirler.
Ayı, memeli hayvanların etciller âilesinin köpeğimsi takımında yer alır. Gövdesi iri olduğu kadar, tabanından destek alan güçlü ayakları vardır. Alaska'da yaşayan ''Kodiak'' denilen bir ayı türü, mandadan daha iridir; ağırlığı ise yediyüz kilodan fazladır. Her bir ayağında mengene gibi beş parmağın ucunda bulunan dirgen gibi sivri ve çengelli tırnaklarıyla, ağaçları kucaklayıp kolaylıkla yukarı çıkabilir. Hele bu ağaçların üzerinde arı yuvası ve peteklerinin bulunduğunu sezmişse, sık sık bu ağaçlara tırmanır.
Ayı, koşuculuğu ve tırmanıcılığı kadar, yüzücülükte de oldukça yeteneklidir. Özellikle de kutup bölgelerinde yaşayan ayılar, buzların arasında yüzmeğe bayılırlar. Kutup ayısı gibi boz ayı da yüzmeyi ve hızla dalıp sularda eğlenmeyi pek sever.
Ayılar, çok obur yaratıklardır; bir türlü doymak bilmezler. Uykunun dışında, aç kalmak onların işine gelmez. Genellikle yiyecek ayırt etmez; et, sebze, yaprak, ne bulursa midelerine doldururlar. Boz ayılar, çavdar bitkisine bayılırlar; hele ormanda ağaçlar üzerinde bal peteklerine rastlayıverirlerse, keyiflerine son yoktur. Arıların sokmasını seve seve göze alırlar. Sebze ve meyve bulunmayan yerlerde ayıların etçilleştiği görülür; ormanlarda yaşayan kemirici canlıları, bâzen de koyun, keçi ve sığırlara saldırarak parçalayıp yedikleri bilinmektedir.
Ayı yavruları, kışın dünyaya gelirler. Gözleri kapalı olarak doğan bu yavrular, önce tavşandan bile küçüktürler. Anaç ayı yavrularını şefkatle bağrına basarak korur ve emzirir.
Penguen kuşlarının tersine ayılar, toplu halde yaşamağı hiç sevmezler. Bu yüzden yavrularını büyütür büyütmez yalnızlığa dönerler; genellikle, tembel ve üşengeç canlılardır. Rahatları kaçarsa, saldırgan olurlar.
Ayılar; av hayvanı sayılmaz. Cünkü etinin sindirimi hayli zordur; hele karaciğerini yiyen olursa, çok kez zehirlenir; postu ile yağından başka yeri işe yaramaz. Böyle olmakla beraber, Kanada'nın güneyinde yaşayan Eskimolar kutup ayılarını yemek için avlarlar.
Değerli çocuklar! Size penguen kuşlarını anlatırken, bunların çok meraklı canlılar olduğunu bu merakın ayılarda da bulunduğundan söz etmiştim. İşte şimdi size, ayıların bu merakı ile ilgili bir hikâye sunmak istiyor, beğeneceğinizi umuyorum:
***
Kuzey Kutbunda Grönland adası açıklarında bir balıkçı gemisi, bu Buz Denizi ülkesinin, buz dağlarından birisinin kıyısına yanaşarak demir atmıştı. Balıkçı tayfalarından birisi, buz dağının tepesine tırmanmayı aklına koymuştu. Gemi kaptanının yalnız gitmemesi ve çok dikkatli olması hakkında uyarıda bulunmasına rağmen tayfa, yalnız başına kıyıdan uzaklaşmış ve buz dağına tırmanmaya başlamıştı. Binbir zorlukla tırmandığı buz dağı tepelerinden birisinin doruğuna yaklaşmıştı ki, buz dağının üzerine yuvarlandığını sandı. Oysa, üzerine doğru yuvarlanırcasına gelen bir beyaz kutup ayısıydı. Ayı tayfaya iyice yaklaşmıştı; fakat birden duraklamış, hareketsiz kalıvermişti. Şimdi ayı ile tayfa karşılıklı bakışıyorlardı. Kısa süren bu bakış anında ilk toparlanan tayfa olmuştu.
Aklı başına gelen tayfa, geriye dönerek, tabana kuvvet kaçmağa başladı. Fakat ayı da o an harekete geçmiş; büyük bir hızla tayfayı kovalamaya başlamıştı. Adamcağızın işi neredeyse bitikti; kocaoğlan, ensesine yapışmak üzereydi ki, tayfanın aklına, ayıların gâyet meraklı hayvanlar olduğu gelivermişti. Hemen başındaki kasketi, ardından gelmekte olan ayıya doğru fırlattı. Kasketi gören ayı, birden duraklayıp, onu incelemeğe başlamıştı. Bu durumdan yararlanan tayfa, arayı açmıştı. Fakat kasketi incelemekten vazgeçen ayı, yeniden tayfanın arkasından koşmaya başlamıştı. Bu kez tayfa ellerindeki eldivenleri çıkarıp ayıya fırlattı. Yeniden duraklayan ayı, koklayıp incelerken tayfa, kıyıya doğru koşmasını sürdürdü. Bu arada başını sık sık arkaya çevirip ayıyı izliyor; onun yeniden koşmağa başladığını görünce, üzerindeki giysilerden birisini daha ayıya fırlatıyordu. Böylece kıyıya varıncaya kadar üzerindeki ceket, pantolon ne varsa ayıya fırlatıp duraklamasını sağladı. Ne var ki, tayfa artık bir don bir gömlek kalmıştı. Durmaz, duramazdı; korkudan neredeyse düşüp ölecekti.
Kutupların beyaz ayısı, tayfanın geriye doğru fırlattığı giysileri inceleyip dururken, tayfa son bir çabayla kıyıdaki balıkçı teknesine ulaşmayı başarmış; geminin bordosunu göğüslerken, bu kaçma kovalamaca yarışında, birinci gelme mutluluğunu tadamadan yere düşmüş ve kendinden geçmişti; böylece tayfa, belki de atletliğinin ilk ve sonuncu yarışını kazanmış oluyurdu.
***
Değerli çocuklar! Şu anda ayılarla ilgili bir hikâye daha hatırıma geldi. Çocukluğumda bir büyüğümden dinlediğim ve çok hoşlandığım bu hikâyeyi de size aktarmak istiyorum :
Avcının birisi ormanda avlanmağa çıkmıştı. Uzun süre dolaştığı halde, bir tek tavşana bile rastlayamamıştı. Yorgun argın geriye dönerken, ansızın bir boz ayının karşısına dikiliverdiğini gördü. Av tüfeğini kullanmayı akıl edemiyecek kadar korku ve şaşkınlığa uğramış; kurtuluş çaresini geriye dönerek kaçmakta aramış, birkaç adım attıktan sonra da önüne çıkan bir ağaca tırmanmıştı. Ne var ki, kendisini izleyen Kocaoğlan'ın ağaca tırmanmakta usta olduğunu akıl edememişti.
Cesur (!) avcımız, çıkmağa çalıştığı ağacın üst dallarına tırmanma çabasını sürdürürken, boz ayı da büyük bir beceriyle onun ardından ağaca tırmanmış; kısa sürede avcının yanına varmıştı. Adamcağız bir anda sonunun geldiğini düşünerek, gözlerini kapatmıştı. İçinden, bildiği duaları okumaya başlamış ve her an ayıdan gelecek pençe darbelerini bekler olmuştu.
Ne var ki, aradan, avcıya saatler geçmişcesine uzun gelen sâniyelere rağmen, Kocaoğlan'dan beklediği pençe darbesinin gelmemesi üzerine, titremekte olan avcı, gözlerini hafifçe aralayıp baktığı zaman, boz ayıyı yaban arılarının yaptığı bir bal peteğini şapır şupur yalayıp yerken görüvermişti. Cevresindeyse kızgınlıkla uçuşan yaban arılarının ağzını burnunu sokmaları ona, vız geliyordu. Olayın daha ilginç olanı, boz ayı, ağaç dallarının arasındaki yuvada bulunan petekleri her alışta, ikram etmek üzere, avcıya uzatıyor; onun hareketsiz durduğunu görünce de, hoş bir bakışla, avcıya uzattığı bal peteğini, geri çekip kendi ağzına götürüyor ve ağzını şapırtatarak yedikten sonra, aynı hareketleri tekrarlıyordu.
Avcının yaşadığı korku hâli şaşkınlığa dönüşüvermişti. Ömründe böylesine ilginç bir olay ne görmüş, ne de yaşamıştı. Şaşkın bakışlarla boz ayının hareketlerini izlerken, bir yandan da ağaçtan inerek kaçma fırsatını gözlemekteydi. Boz ayı ise, davetsiz konuğuna çekmek istediği ziyafeti yalnız başına tamamlamış; sonra da avcının hayretle açılan gözleri önünde ağaçtan inerek, ormanın derinliklerinde kaybolmuştu.
Kaynak: Köstebeğin Metrosu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|