Değerli çocuklar!
Bilim adamları, her geçen gün, yeni yeni bilimsel buluşları insanlığın hizmetine sunmak için yoğun çalışmalar yapmaktadırlar. Ne var ki bu bilgili insanları derin derin düşündüren daha nice problem vardır ki, bunları çözebilmekte bu gayretli ve yetenekli bilim adamları,âcizlik içerisinde kıvranmaktadırlar. Yüce Hak'kın hikmet deryası, daha nice nice sırları bağrında saklamaktadır.
İşte bu yazımda size bu hikmet deryasının kimya Iabratuvarından,bir küçük canlının bedeninde oluşan yeşil ışık olayından söz edeceğim: Geceleri, yeşil renkli bir ışık hüzmesi saçarak uçuşan ateş böceklerini görenleriniz olmuştur. Bu minik yaratıklar, gece karanlığında, bu ışık sâyesinde birbirleriyle buluşurlar.
Ateş böcekleri, ışıklı böcek sınıfının kırk kanatlı türünden bir canlıdır. Etcil bir canlı olan ateş böceğinin Iarva denilen yavruları, salyangozla beslenir. Bu böcekler, avlarını zehirli salgılarıyla felç yaptıktan sonra parçalayıp yerler. Dişi ateş böcekleri, kanatsız olduklarından uçamazlar.
Aydınlanmada kullanılan hiçbir ampul, bu minik canlılar kadar soğuk ışık saçamaz. Burada size, konuyla ilgili olarak enerji denilen bir güç kaynağından söz edeceğim: Her yere bu güç sâyesinde gider geliriz. Çalışan her makine, hareket eden cisim, hızla dökülen su enerji kaynağıdırlar. Dünyadaki, tüm enerji kaynağı güneştir: Topraktaki bitkilerin yeşerip yetişmesi, canlıların bunları yiyerek büyümeleri, güneş ışığının gücüyle olabilmektedir; her yakıt, bu güçlü enerji kaynağından depolanmıştır; Güneşten nice enerji kaynağı türemektedir: Bunların içerisinde en güçlü enerji, atom çekirdeğinde bulunur; kimyasal bir değişimle, korkunç güçte oluşan enerji, ısı ve ışık hâlinde ortaya çıkarak değişik bir güç meydana getirir; bir kısım enerjiyse radyasyona dönüşerek, alfa, beta, gama diye adlandırılan ışınlar hâlinde, dalga dalga çevreye yayılırlar.
Kimyasal değişimler gibi, fiziksel değişimler de enerji sağlar. Size burada ses ve elektrikten söz etmeyeceğim. Çünkü bu konu çok zaman alır; kısaca anlatmanın da pek yararı olmaz.
Ateş böceklerinden söz ederken konu nerelere değindi. Ne var ki bunları, ateş böcekleriyle ilgisi olduğu için anlattım. Ateş böceklerinin yaktığı yeşil ışık, kimyasal bir olayın enerjiye dönüşüdür. Bu minik böceğin bünyesinde oluşan bu olay, aydınlatma enerjisinin hârika bir örneğidir: Hilkat Iaboratuvarı olan bir böceğin bünyesinde soğuk ışık saçan bir ampul üretilmektedir; öyle ki bu hârika ampulde enerji kaybı da sözkonusu değildir; bu kimyasal oluşumun tümü soğuk ışıktır. Oysa beşer bilimi bu konuda çok geridedir. Evlerde ve işyerlerinde kullandığımız elektrik ampülleri, el yakacak derecede sıcaklık verirler; bu durum, ışık enerjisinin bir bölümünün ısıya dönüşerek kaybı demektir.
Görülüyor ki, çağımız insanı, bilim ve uygarlık yolunda, ne kadar iddialı olduğunu söylerse söylesin, yine de şu küçük ateş böceğinin yanında çok geri ve ilkel kalmaktadır.
***
Sevgili çocuklar! Size, hilkat Iaboratuvarından birisini bünyesinde oluşturan bir minik canlıyı, ateş böceğini tanıtmağa çalıştım. Şimdi de izninizle bu canlılarla ilgili bir hikâye sunmak istiyorum:
Orta Amerika'nın doğusunda, dizi hâlinde sıralanan beşyüz kadar ada vardır. Bu adalar topluluğu, Büyük Antiller, Küçük Antiller ve Bahama adaları olmak üzere üç bölümde adlandırılırlar. Bahama adalarının arasında bulunan bir küçük ada da "Türk Adası'' diye anılmaktadır. Bahama adalarının çoğu kayalık ve mercanlıktır. Bunlardan büyük olanları sık ormanlarla örtülüdür. Buralarda yaşayan canlıların başında ikiyüz kadar türü bulunan kuşlar gelir. Bunun yanısıra böcek çeşiti bakımından da hayli zengindir. Bunlar arasında başta hikâyemize konu olan ateş böcekleri gelmektedir.
Ada yerlileri, bu böceklerin yüzlercesini avlayıp tel kafeslere koyarak ampul diye kullanırlar. Bu sözlerime sanırım çok şaşırdınız çocuklar; fakat bir gerçek bu! Tel kafesler içine konulan ateş böcekleri kümesi, çevreyi elektrik ampulleri gibi aydınlatır. Yerliler karanlıkta yollarını bu böceklerin verdiği ışık sâyesinde bulurlar.
İklim yönünden bu adalar ılımlı olduğu gibi, tabiat güzelliğinin çekiciliği, turistik bakımından da buraları haklı bir üne kavuşturmuş, her yıl yüzbinlerce turist çeken bir ülke özelliği kazandırmıştır. İşte, anlatacağım öykünün konusu, bu şirin adalardan birisinde ormanlık bir yerde geçmektedir:
***
Cırcır böcekleri bandosunun eşliğinde, ateş böceklerinden kurulu bir fener alayı, çevreyi ışık yağmuruyla yıkayarak, sık ağaçlar arasından, ormandaki alana doğru uçuşuyorlardı. Diziler hâlinde sıralanmış ışık hüzmelerinin oluşturduğu bu görkemli düğün alayı izlenmeğe değerdi doğrusu... Ormanda ne kadar ateş böceği varsa, biraraya gelerek, bu şenliğin oluşmasına katkıda bulunmuşlardı.
Orman alanının uygun bir yerinde, ulu bir ağacın üzerinde kurulmuş taht üzerinde, ateş böceklerinin kraliçesi ihtişamla oturmuş; yeşil ışık çemberi hâlinde çevresini saran halkı, ampullerini yakıp söndürerek, kraliçelerine saygılarını sunuyorlardı. Taht'a yakın kraliçenin yanı başında oturan ateş böceği dükü, kraliçeye heyecanlı anlatımıyla geçmişle ilgili bir anısını anlatıyordu:
Bu öykü, yaşantımın en heyecanlı ve unutulmaz anılarından birisidir kraliçem! Çünkü, bu olay bana Ana kraliçemizi kurtaran komutan olma onurunu kazandırmıştır: Hiç unutmam; bir gece bu ormanda, yine böyle bir şölen sırasında yerliler, Ana kraliçemizin de içinde bulunduğu saygın topluluğumuza pusu kurarak tuzağa düşürmüşlerdi. Siz tutsaklığın ne demek olduğunu bilemezsiniz kraliçem! Hele bu tutsaklar içinde anneniz sevgili kraliçemiz de bulunuyorlarsa, durumumuzun korkunçluğunu düşünün... Kendi durumumdan çok kraliçemizi düşünüyor, hiç değilse onu bu tuzaktan kurtarabilsek diyordum. Üzerimize gerilmiş olan gözeneksiz ağın bir yanında açıklık bulurum umuduyla, tuzak alanının her yanını dolaştım. Ne var ki bu çabam bir işe yaramadı. Çaresizlik içinde kıvranıp dururken, birden içim, umut ışığıyla aydınlanıverdi. Bulunduğumuz ağacın dallarından birisinin kabuğunda derin bir çatlaklık görüvermiştim. Çatlak kabuğun arasına girerek saklanabileceğimi düşündüm. Ne var ki bu düşüncemden hemen vazgeçtim; sâdece benim kurtulmuş olmam neye yarardı ki? Kraliçemiz bir kafes içinde tutsak yaşarken, benim hür olarak alacağım her soluk bana işkence duygusu verirdi. Hemen çok tez bir karar vermem gerekiyordu. Kraliçe'ye bu çatlağa girmesini söylemeğe zaman yoktu. Bu yüzden, onu çatlak ağaç kabuğunun arasına iterken:“Kraliçem ampülünüzü söndürmeyi unutmayın” diye uyarıda bulundum. Tam bu anda yerliler ağaç üzerine gerdikleri tuzak ağı toplayıp götürdüler.
Daha sonra bizi bu tuzaktan çıkarıp, tel kafesler arasına koydular ve aydınlatma aracı olarak kullandılar. Ne var ki benim bu tutsaklığım umurumda değildi. Tam zamanında gösterdiğim kararlılık, kraliçemizin tutsaklığını önlemişti. İşte bu durum benim avunmama yetiyordu.
Günün birinde şans yüzüme gülmüş olacak ki, tutsak bulunduğumuz kafesin kapısının aralık bırakılmasından yararlanıp kaçmayı başardık. Kurtuluşum, ormandaki ateş böceklerine bir bayram sevinci yaşatmıştı; ''Kahraman dük ülkesine döndü'' çığlıklarıyla orman günlerce inledi durdu. Sen daha doğmamıştın kraliçem! Kraliçe anneniz, kendisini kurtarmış olmam yüzünden bana kraliyet koruma birliği komutanı görevinin yanısıra, kendisine müşavirlik yapmam onurunu da verdi. Altesleri, benden söz ederken konuklarına ''Kurtarıcım'' diye övgüyle söz ederdi.
Kraliyet koruma birliği komutanlığı görevime başlayınca ormanda daha sıkı güvenlik tedbirleri aldım. Çevreye sürekli ışıkla sinyal veren nöbetçiler koydum. Tehlike ânında bunlar, ampullerini yakıp söndürmekle sinyal veriyorlar; tehlikeyi anında ilgililere duyuruyorlardı. Bu düzen, bildiğiniz gibi, bugün de sürdürülmektedir.
Ateş böceği Dükü, sözünü tamamlamıştı ki, uzaktan bir ışık sinyali gelivermiş; ardından ormanın karanlık köşelerinden tehlike sinyalleri çoğalıvermişti. Kraliçe başta olmak üzere, şöleni izlemekte olan ateş böceklerinin keyifleri kaçıverdi. Bir anda şölen alanı karanlığa gömülüvermiş; ormanda bir tek cırcır böceği bile ötmez olmuştu. Bu oluşumla ateş böceklerinin şöleni yarıda kalmıştı ama, ateş böceği avına çıkmış bulunan adanın yerli böcek avcıları köylerine elleri boş olarak dönmüşlerdi.
***
Yüce Hak'kın izniyle, ateş böceği denilen minik bir canlının, bedeninde oluşan elektrik santralından, nasıl ampul ürettiğini gördünüz değilmi çocuklar. Bunun gibi daha nice yaratıkda, şaşkınlığınızı kat kat artıracak nitelikte güçler oluşmakta ve enerjiye dönüşmektedir.
Oysa, bilimin doruğuna çıktığını sanan yirmi birinci yüzyılın eşiğindeki uygar insanlık (!), Yüce Yaratan'ın ilmi yanında ne kadar güçsüz ve zavallı olduğunu dahi anlayamayacak kadar gaflet içerisinde bulunmaktadır.
Kaynak: Köstebeğin Metrosu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net