Sevgili çocuklar!
Size bundan önce tanıtmaya çalıştığım canlılar içinde tabiatın mimar ve kimyagerlerinden sözetmiş, bunlarla ilgili öyküler anlatmıştım. Bu konularda dilimin döndüğü, kalemimin yazabildiği kadar balarısı, ipek ve ateşböcekleri ve kunduz gibi canlıları tanıtmıştım. Bu arada, balarılarının hilkat mimarı ve kimyageri, ateşböceklerinin kimya laboratuarı, kunduzların baraj kurma ustaları olduklarından söz etmiştim. Bu yetenekli yaratıklar karşısında hayranlığım, her an artarken, kendi kendime, kâinat daha kimbilir nice sırlarla dolu olmalı diye düşündüğüm olmuştur.
İşte şimdi de size bir başka yetenekli canlıdan, bir metro ustasından sözederek, köstebeği tanıtmaya çalışacağım: İçinizde köstebeği görenleriniz vardır sanırım. İlkbahar gelince kırda, tarlada toprağın yer yer, yuvarlak tümsekler halinde kabardığı görülür. Bu kabarık tümsek yığınlarının, alt tarafının daha ilginç olabileceklerini düşünenleriniz oldu mu?! Bu tümsek toprak yığınlarının altında, yer yer birbirlerine kavuşan dehlizler, koridorlar uzanır gider. Bir şebeke halinde, döne döne, kollara dağılan bu yollar, birer metroyu anımsatırlar. İşte bu yazımda size, metro şebekesini oluşturan mimar köstebeklerden söz edecek; sonra da bu dehlizlerde birlikte gezinti yapacağız.
***
Sevgili çocuklar! Köstebek, omurgalı memeliler sınıfının, böcekçiller takımının, köstebekgil türünden bir canlıdır. Bu yaratığın kürkü, ipek kadar yumuşak, tafta gibi parlaktır.
Bu canlı, tarımın gelişmesine zarar verdiği için, çiftçinin düşmanı sayılırsa da, tarım için zararlı küçük boy hayvan ve salyangoz gibi böceklerle geçindiğinden, onları yok etme bakımından yarar da sağlar.
Köstebeğin toprağı kazmak için kullandığı ön ayak parmakları, âdeta bir kürek gibidir; parmak uçlarındaki tırnaklarıysa, çatal uçları gibi sivrilmişlerdir.
Köstebeğin boyu, onbeş santimetreyi geçmez. Baş bölümünü kaplayan kıllar arasında kaybolmuş olan gözleri, çevresini iyi seçemediğinden, bu canlı çok kimse tarafından, "kör köstebek" diye de adlandırılır. Ağzının kenarında bulunan ince kıllar, çok duyarlı olduğundan, avlarını bunların yardımıyla arar ve bulur. Kulakları varsa da dikkatle bakılmazsa, dış bölümü kolayca görülemez. Başının ön tarafı, matkap gibi sivridir; toprağı kakışlamada bunu kullanır. Ağzında kırkı bulan sivri dişleri vardır. İştahı ise, bir manda oburluğundadır; hergün, ağırlığınca bir besini rahatlıkla yer.
Köstebek, avları içinde yer solucanını çok sever. Toprağı bir saban gibi alt üst edip havalandırması bakımından çok yararlı, ayrıca yeşil bitki yememesiyle tarıma zararlı olmayan, yer solucanlarını yok etmeleri bakımından da köstebeklerin çiftçiye zararı küçümsenemez.
Köstebeğin, yer altındaki mimarî yapıtı olan geçit yolları, ilginç bir özellik taşır: Bu metro yapıtları, iki bölüm halinde uzanırlar; birinci bölüm; köstebeği geçici olarak gizler; öteki bölümüyse, onun sürekli barınağıdır. Bu sürekli barınak, yolların ortasında bir çanağı anımsatır; çevre yollar, ara geçitlerle bu barınağa bağlıdır.
Köstebek, tünelleri kazarken, bir yandan da avını gözetler. Durup dinlenmeden geçitlerde dolaşır; daha güvenli tünel açmak için uğraşır durur. Köstebek kış uykusuna yatmadığından, yaz kış demeden hem avlanır, hem de yeni metro ve geçitler açma işini sürdürür. Avlanma işinde kullandığı tüneller toprak düzeyine yakındır; geceleri, buralardan yüzeye çıkarak, besini için gerekli avları arar ve bulur.
Köstebek, gece çıktığı bu av seferinde, bâzen düşmanlarıyla çatışmak zorunda kalır. Eğer tehlikeden kaçmaya fırsat bulamazsa, düşmanına bütün gücüyle karşı koyar. Tilki, kirpi ve yırtıcı kuşlar can düşmanlarıdır. Bunlarla karşılaştığı zaman, kaçamazsa, durumu hayli zor demektir. Ne var ki, öyle kolayca teslim bayrağını açmaz; dişi ve tırnağıyla karşı koyar, ölünceye kadar savunmadan vazgeçmez.
***
Sevgili çocuklar! Şimdi size, bir köstebeğin yiğitçe yaptığı savaşı anlatmak istiyorum. “Köstebekten de yiğit olur muymuş?” demeyiniz sakın... Yiğitliğin ölçüsü, sadece bedenin iriliği ve gösterişli oluşunda değildir.
Tabiatta yaşayan küçük büyük canlılar, hayatlarını sürdürebilmek için uğraşı vermek zorundadırlar. Savaşmasını beceremeyenler, ergeç öteki canlılara yem olmaya mahkûmdurlar. Bu yüzden her canlı kendisini korumak için çaba gösterir. Bakarsınız bir küçük fare, aslan yürekli kesiliverir; evkermesi denilen bir tür fare vardır ki, son derece cesurdur; kendisinden çok büyük ve güçlü canlılara hışımla saldırır. Siz de görmüşsünüzdür; civcivlerini kapmak isteyen bir kediye, anaç tavuğun nasıl karşı koyduğunu ve ölesiye döğüştüğünü...
Sevgili çocuklar! şimdi de size, bir köstebeğin yiğitçe savaşını, yırtıcı gece kuşlarından olan baykuşla olan dalaşını, dilim döndüğü kadar anlatmaya çalışacağım.
Köstebeğin biri, karanlık çöktükten sonra, salyangoz, mayıs böceği, yer solucanı gibi canlıları avlamak üzere, yuvasından çıkmış bulunuyordu. Bu amaçla çevrede bir süre dolaşan köstebek, avlayacak tek böcek bile bulamamış; üzgün bir durumda kalakalmıştı. Bu ara, ne yapacağını kestiremez halde çevresine bakınırken, kulağına bir baykuş sesi geldi. Hemen hızla bulunduğu yerden uzaklaşmaya çalıştıysa da, bunu başaramadı; yırtıcı bir baykuşu tepesine dikilmiş buluvermişti.
Baykuş, sihirli gözlerini köstebeğe dikmiş: ''İşte seni yemeğe geldim'' dercesine, sivri pençelerini açmış; kıvrık gagasıyla vurmaya hazırdı.
Nitekim baykuş, saldırıya geçmişti bile... Ne var ki tetikte bulunan köstebek de savunma durumuna geçmiş, baykuşun vuruşunu savuşturmayı bilmişti. Saldırısının boşa gittiğini gören baykuş, bu kez daha hırslı bir davranışla saldırarak, gagasını köstebeğin göğsüne daldırmak istedi. Ne var ki köstebek de bu sırada, yakaladığı bir fırsatı değerlendirmesini bilmiş, keskin dişlerini, baykuşun boğazına geçirmişti. Baykuş, pençeleriyle avının göğsüne sarılmaya çalışırken, şimdi yerde amansız bir savaş başlamıştı. Fakat bu ölüm kalım savaşı pek fazla sürmemiş; zaferi kazanan köstebek olmuştu. Baykuş, köstebeğe saldırdığına çoktan pişman olmuştu. Köstebeğin dişleri baykuşun boğazına kenetlenmiş olduğu halde yerde yuvarlanıyorlardı. Bu durum, fazla sürmemişti. Köstebeğin, baykuşun boğazında kenetlenen dişleri çözüldüğü zaman, yırtıcı gece kuşu, yerde hareketsiz kalakalmıştı. Sadece bir çift hareketsiz cam göz, hışımla köstebeğe bakıyordu.
Ne var ki kazandığı zafer, köstebeğe hayli pahalıya mal olmuş; baykuşun yırtıcı pençeleriyle hırpalanan göğsü de derin yaralar almıştı. Bu yüzden o da, baykuşun boğazını bırakırken, kendinden geçivermişti.
Köstebek, kendine geldiği zaman, yanıbaşında cansız yatmakta olan baykuşla aralarında geçen ölüm kalım savaşını hatırlayıverince, ürpermekten kendini alamadı; fakat birden, yuvasında kendisinden yiyecek bekleyen yavrularını düşününce yüreği burkuluverdi. Savaşı kazanmıştı ama, kendisini hiç iyi hissetmiyordu. Değil yavruları için avlanmak, yuvasına dönmek için kımıldayacak gücü yoktu. Oysa aç bekleşen yavruları için birşeyler yapmalı, birkaç böcek olsun bulmalıydı. Henüz ölmemişti ya! Üzüntülü bakışlarıyla, yanıbaşında cansız yatan baykuşa kayan gözleri, yırtıcı kuşun taşlaşmış iri gözleriyle karşılaştı; donuk bakışlar, sürekli olarak kendisine bakmayı sürdürüyordu. Bu taşlaşmış bakışlardan içi ürperirken, korkunun verdiği dehşetle öne doğru yikindi. Ön ayaklarından birinin yaptığı hamle, baykuşun gözlerine ilişmiş, kepçeli tırnaklarıyla yaptığı saldırıyla baykuşun sabit bakışlı gözlerini sökercesine oyuklarından çıkarıvermişti. O anda da içinde çöreklenen huzursuzluk duygusu yerini, rahatlığa bırakmış; tırnaklarının ucuna takılmış bulunan baykuşun camlaşmış bakışlarındaki ürkütücü anlam korkunçluğunu yitirivermişti. Zorlu bir savaştan sonra kazandığı bu ganimet ortada dururken, yavruları için başka tür ava gerek yok diye düşünen köstebek, oldukça rahatlamıştı. Yeter ki bunları yuvasına götürebilsindi.
Yaralı fakat, zorlu savaşın başarılı döğüşçüsü köstebek, baykuşun sökülmüş gözlerinin boşluğundaki karanlığına aldırmadan, yerlerde sürünerek, yuvasına doğru yöneldi. Baykuş pençelerinin bağrında açtığı yaralar, derin ve acı verici olsa da köstebeğin yüreği artık huzurluydu. Korkunç bir düşmanını haklamanın sevinci, ona haklı olarak yaşama umudu ve gücü veriyordu.
***
Sevgili çocuklar! Köstebekteki cesareti ve onurlu savaşını gördünüz değil mi? Siz de saldırganlara karşı cesur ve yürekli olunuz. Hiç değilse köstebekler kadar olsun kendinizi savunmasını biliniz. Size kavgacı olunuz demek istemiyorum. Her zaman önce anlaşma yolunu deneyiniz; Hakkınızı yasal yollarla çözümlemeye çalışınız. Gerek toplum, gerekse bireyler arasında anlaşmazlığa düşerseniz, soğukkanlılıkla duygularınızı frenlemeyi bilmelisiniz. Hemence işi ağız kavgasına, ardından da dalaşmaya vardırmayınız. Anlaşılmaz gibi görünen her konunun mutlaka bir çözüm yolu vardır. Mutlu hayat sürmenin ön şartıysa her zaman, iyi geçim ve uyumlu olabilmektir.
Kaynak: Köstebeğin Metrosu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net