[Diyanetten Hikayeler]
Sevgili çocuklar!
Tabiatın ekranının süsü olan renkli çiçekler gibi, göz alıcı desenli kelebeklerin, kanatlarını çırparak uçuşları, gönüllere iç açıcılık veren hoş görüntülerdir. Desinatörlere ilham kaynağı olan bu görüntüler, ressamların tuvalinde renk renk şekillendiği gibi, şairlerin dillerinde söz dizilerine, müzisyenlerin notasında engin nağmelere dönüşür. Bu tabiat sihirbazları, hikâye ve roman yazarlarının kalemlerine konu olursa, gönüllerde nakışlanarak derin izler bırakır. Evet çocuklar, bu yazımda size, görenleri manyatize eden tabiatın küçük sihirbazları kelebeklerden söz edecek ve bunlarla ilgili bir hikâye anlatacağım:
Bilmem görebiliyor musunuz? Karşımızda tabiatın ekranında şirin bir tablo duruyor. Gözleri ve gönülleri okşayan bir tablo. Mevsim bahar... Bahçe de ağaçlar çiçek açmış; kuşlar, dallarında cıvıldaşarak kanat çırpıyorlar. Bir elma, ağacı çiçeğinin üzerine konmuş bulunan sarı kadife giysili bal arısı, çiçek özü derlemeye çalışıyor. Yanı başında, renk renk desenli bir kelebek de üzerine konduğu çiçeğin öz suyunu doymak bilmez bir iştahla emmekte... Konuşkan ve şakacı da olmalı...
– Gelir gider durmadan çiçekleri dolaşır, kovanınız için çiçek özü taşır durursunuz. Siz arılar biraz kıt akıllısınız sanırım. Nedir sizdeki ölümcül çalışma... Otur biraz, şurada seninle yarenlik edelim. Neden çalışmanda acele edersin? Varsın kovan biraz boş kalsın... Kendini hiç düşünmez misin? Canına garezin mi var? Yiyeceğin bir lokma şey... Otur benim gibi çiçek özleriyle karnını doyur; topladıklarını kovan denilen o doymak bilmez kuyuya taşır durursun? Bizler öyle miyiz ya! Yer içer sadece kendimiz için yaşarız.
Bal arısı kısa bir an, çalışmasını durdurarak kelebeğe kızgın bir anlatımla baktı. Kaşları da çatıktı. Hafifçe vızıldayıp kanatlarını çırptıktan sonra azarlarcasına şöyle dedi:
– Bana darılsan bile yine söyleyeceğim: Siz kelebekler, kara sineklere benzersiniz; bencil ve çok obursunuz. Üstelik başıboş ve amaçsız dolaşır durursunuz. Oysa her yaratığın bir amacı olmalıdır. Sadece kendi için değil, ailesi ve çevresi için de yaşamalı, topluma yararlı olmalıdır. Benim kovan denilen bir yuvam ve ailem var; orada mutlu yaşıyorum. Emeğimden ailem ve tüm canlılar yararlanırlar. Ürünüm şifa kaynağıdır; insanlar yer, hasta olanları iyileşirler. Sizlerse kara sinekler gibi başı boş dolaşır; haram, helal demeden yer içer, karnınızı doyurmaya bakarsınız. Üstelik, siz kelebeklerin tırtılları ürünlere zarar verirler. Peki! Sizin tırtıllarınız neden ipek böceği gibi yararlı değiller? Neden onlar gibi iplik üretip koza yapmayı bilmiyorlar?
Küçük bal arısı, cümlesini tamamlamıştı ki, üstlerine bir kelebek tutma kepçesi kapanıvermişti. Her ikisi de şimdi tutuklanmış bulunuyorlardı. Kelebeğin yüreği bir tuhaf oluvermişti. Ümitsiz çırpınışlar içinde çevresine bakındı. Sonra da tutsak arkadaşına dönerek şöyle yakındı:
– Gördün mü başımıza gelen şu tatsızlığı? İşte insan denilen şu yaratığın hoyratlığına uğradık. Yakaladı bizi; kurtulmamıza imkan yok!
Küçük bal arısı kanadını çırpıp vızıldarken kelebeğe yönelik şöyle dedi:
– Ne telaşlanır durursun? Ardında senin için yas tutacak kimin kimsen mi var? Varsın yaşamın şu kepçenin içinde sona ersin... Ben öyle miyim ya! Ailemce kovana dönüşüm beklenir; varlığım özlenir durur.
İşte tam bu sırada kepçeye bir el uzandı; ve onları tutuklayan çocuk, bal arısını dışarıya çıkarırken şöyle konuştu:
– Bak sen şu işe! Kelebeğin yanısıra birde bal arısı yakalamışım. Az kaldı zavallıyı eziverecektim. Neyse çabuk farkına vardım da dışarıya çıkardım. Kelebek avcısı çocuk, daha sonra, kelebeği eliyle tutarak dışarı çıkardı ve onu, yanında taşıdığı kutunun içine koyarak kapağını örttü. Yanında yürüyen küçük kardeşi ise üzüntülü bir ses tonuyla şöyle dedi:
– Yazık değil mi onu kutuya kapattın. Havasızlıktan ölecek orada! Peki bal arısını neden serbest bıraktın?
Ağabeyi küçük kardeşini azarlarcasına konuştu:
– Hadi yufka yürekli sende! Kelebek ve onun tırtılları zararlı böceklerden... Onun yumurtasından oluşan tırtıllar bitki ürünlerini yiyerek beslenirler. Bal arısı öyle mi ya! O, çiçek özlerinden bal ürünü oluşturarak biz insanlara yararlı besin sağlarlar... Kutuya koyduğum kelebeği koleksiyon yaparak yararlanacağım. Onu inceleyip ders aracı olarak kullanacağım. Öğretmenden de iyi not alacağım.
Kelebek avcısı bu sözlerinden sonra çevresine bakındı. Bir kelebek daha görmüştü. Onu izlemeye başladı. Bir çiçek üzerine konar konmaz onu da file kepçesiyle avlayacak ve kutusuna koyacaktı. Kelebek avcısı çocuğun, kapanından serbest bıraktığı küçük bal arısı, çiçek özü toplama işini sürdürmek ve başka çiçeklere yönelmek üzere uçup gitmişti.
Kaynak: Fareler Ve Pireler - Mehmed Zekâi ERYALAZ, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|