[Diyanetten Hikayeler]
Sevgili çocuklar!
Bu kez de size örümcek denilen canlıyı ele alıp bununla ilgili bir hikâye anlatmak istiyorum.
Ormanlarda yaşayan yırtıcı hayvanları televizyon ekranlarında izleyenlerinizin mi sadece düşlerine girer sanırsınız bu korkunç canlılar? Oysa evlerinizin bahçesinde, tavan ve mahzenlerinde bunlar kadar tehlikeli küçük canavarlar yaşar da haberiniz olmaz. Bunlar, kendilerinden iri canlıları kıskaçlarıyla yakalayıp, zehirleriyle öldüren akrep ve zehirli örümceklerdir. Bu yazımda size tanıtmak istediğim küçük fakat korkunç canlı, örümceklerdir. Tabiatta bunların zehirli olanları, insan ve hayvanları öldürecek kadar zehir salgılarlar. Evlerimizin tavan ve duvar köşelerine ağlarını gerip yuvalanan küçük örümcekler bile yaşamlarını ağlarına yakalanan irili ufaklı böcekleri yiyerek sağlarlar.
Örümcek, ağlarını gerip yuvalandığı yerde, ağına düşecek böcekleri hareket etmeden bekler. Kurbanları, ağa düşünce sinsice yaklaşır; iğnesini batırıp onları zehirler, sonra da vücudundan çıkardığı sıvı ile eriterek vantuzlarıyla emer. Kısa bir süre sonra, örümceğin ağları üzerinde böceğin içi boş kabuğu kalmıştır.
Sevgili çocuklar! Biraz önce size canavar gibi korkunç bir canlı olarak tanıttığım bu yaratık, biz insanlara yaptığı hizmetler yüzünden yararlı hayvanlardır. Yüz ölçümü bir hektar olan bir toprağın üzerinde beş milyondan fazla örümcek gezinir ve doymak bilmez bir iştahla tarlalardaki ürünlere zarar veren böcekleri yiyerek yok ederler.
Örümceklerin salgıladığı ipliklerden oluşan ağlar, içine düşen böcekleri kaldıracak güçte, yapışkan ve esnek güçtedirler. Havada uçan bir sinek hızla bu ağlara çarpsa, delemez, koparamaz.
Sevgili Çocuklarl.. İşte şimdi size, bir bahçede sere serpe gezinen bir örümceğin hikayesini anlatacağım:
Bir bahçe örümceği, gül fidanı yanında gece karanlığından yararlanarak, ağlarını gerip, tezgahını kurmuş; avını beklemeye başlamıştı. Şafak sökmek üzereydi. Biraz sonra kovanlarından çıkacak olan binlerce bal arısı, çalışkanlıkta bunlardan geri kalmak istemeyen işci karıncalar, yuvalarından çıkarak, birbirleriyle çalışma yarışına başlayacaklardı.
Güneş altın saçaklı ışınlarını, bölgeye göndermeye başlamıştı ki, örümcek ağının hemen yanındaki gül fidanı dallarından birisine bir bal arısı konmuş; gül çiçeğinin özünü devşirmeye başlamıştı. Örümcek onu görmüş, seyrediyor; bir yandan da kendi kendine söyleniyordu:
– Şu balarıları öylesine çalışkan ve de akıllı canlılar ki, şimdiyecek ağıma düştüklerini görmedim. Halbuki onlar da böcek.. Oysa öteki böcekler, hemen atılıp kucağıma düşüyorlar. İşte bu sırada, iri bir kelebek, bal arısının yakınındaki gül fidanı dalına konarken, bal arısını selamlayıp şöyle dedi:
– Bal arısı kardeş!.. konduğunuz yer ne güzel!.. Hiç vakit geçirmeden çiçek özü toplamaya başlamışsınız.
Bal arısı hafifçe kanatlarını çırparken nazik bir söylenimle şöyle cevap verdi:
– Hayırlı günler kelebek kardeş!.. Verimli çalışmalar... Bal arısı bu sözlerinden sonra, yan taraftaki örümcek ağını işaret ederek konuşmasını sürdürdü:
– Aman biraz dikkatli olunuz. Biraz ötemizde bir örümcek ağı var; ona çok yakınsın; ağa düşebilirsin.
– Bal arısı sözünü henüz tamamlamıştı ki kelebek kendini örümcek ağı içinde bulmuş; kurtulmak için çırpınmaya başlamıştı.
– Bu sırada iri bir kurt sineği gül fidanı dalına konarken kelebeğin örümcek ağına düştüğünü görmüştü. Göğsünü kabartarak bal arısına tepeden baktı. Sonra da onu aşağılayan biçimde bir anlatımla şöyle dedi:
– Neden öyle durursun? Baksana çaresine! Zavallı kelebeği kurtarma yürekliliğini göstersene!
Bal arısı, iri sinekle ağız dalaşına girmeği istemiyordu. Fakat cevap vermeden de edemedi:
– Bir yardımda bulunamam ona... Emeğim hem boş olur; hem de güçlü ve yapışkan örümcek ağı beni de kendine çeker, yakalayıverir.
Kurt sineği Bal arısına bakışını aşağılar biçimde sürdürürken, sesini yükseltti:
– Ben de seni bir işe yarar sanıp boşa nefes tüketiyorum. Kuzum sizin işiniz sadece çiçek özü toplayıp bal peteği gözlerine doldurmak mı? Sizin bu yaptığınız budalalık... Bahar ve yaz boyunca çalışıp, elde ettiğiniz alınteri bal ürünlerinizi Ademoğullarına yedirir durursunuz. Bizler böyle miyiz ya! Kendimiz için çalışır, sadece kendimiz için yaşarız; şu kelebekler bile siz balarılarından daha akıllı derim. Onlar da sizin gibi çiçek özü toplarlar; ne var ki, bu topladıklarını hep kendileri yer. Onların yaşama çabası biz sineklere benzer. İşte bunun için, onun bu ağ tuzağından kurtulmasına yardım edeceğim.
Bal arısı, kurt sineğine cevap vermedi. Onun, bütün gün boyu, çiçek özü toplamak gibi asıl görevi vardı. Bu yüzden sadece kanatlarını çırpıp vızıldamakla yetindi.
Kurt sineği, kelebeğe yardım etmekte kararlıydı. Birden havalanarak örümcek ağının üzerinde hızla dolandı; sonra pike yaparak ağı delmek istedi. Aklı sıra örümcek ağlarını parçalayacak ve kelebeği tutsaklıktan kurtaracaktı. Ne var ki bu kendini gösterme davranışı, kursağında kalmış; üstelik oda güçlü örümcek ağı içinde çırpınmaya başlamıştı. Ne var ki bu uğraşıları boşunaydı; ağın yapışkan ve güçlü Iifleri, onu ileri geri çekip sündürüyor, sarıp sarmalıyordu.
Şimdi konuşmak sırası küçük bal arısındaydı. Ancak, bu konuşması azarlama biçiminde değildi. Sakin ve ibret niteliği taşıyan bir ses tonuyla iri sineğe şöyle seslendi:
– Seni uyarmıştım. Beni dinlemedin. Üstelik beni aşağılar biçimde sözler ettin. Biz balarılarının amacı durmadan çalışıp, kendi emeğimizin helal ürününü yemek, bu çalışmayı yaparken de başta Ademoğlu olmak üzere tüm canlılara yararlı olmaktır. Bal ürünümüz, sağlık ve şifa kaynağıdır. Oysa sizin gibi bencil, asalak ve zararlı böcekler, pislik ve çöplüklerde dolaşır, çevreye mikrop ve hastalık yayar dururlar. Biz balarılarının çalışma alanı, doğanın çiçek tarlaları ve gül bahçeleridir. Her bir çiçek ve gül fidanı bizlere gönülden kucak açar ve ikramda bulunurlar. Biz de bu davetlerine teşekkür eder, çiçeklerine öpücükler sunar; onlara hiçbir zarar vermeden, ikram ettikleri çiçek özlerini devşirir kovanlarımıza döneriz.
Küçük bal arısı, konuşmasını bitirdikten sonra, bir süre gül fidanı üzerinde çalışmasını sürdürdü. Daha sonra başka çiçek kümelerinin konuğu olmak üzere gül fidanından ayrılırken, örümcek ağının kucağından kurtulmak için çırpınıp duran kelebek ve iri kurt sineğine üzüntüyle göz atmaktan kendini alamadı.
Kaynak: Fareler Ve Pireler - Mehmed Zekâi ERYALAZ, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|