[Diyanetten Hikayeler]
Sevgili çocuklar!
Tabiatın bağrında yaşayan canlılar arasında yer solucanları, insanlar tarafından pek sevilmeyen hayvanlardandır. Oysa bu canlılar, Bal arısı, ipek böceği ve evcil hayvanlar gibi insanlara yarar sağlar. Bu canlılar içinde çok yetenekli olanları vardır. Bal arısı, tabiatın en usta mimarı ve kimyageri değil midir? Altı genli petek gözlerini ustalıkla oluşturan bal arısı, bunların gözeneklerine çiçeklerden derlediği özsularını, birer kimyager becerisiyle, tatlı bal ürününe dönüştürerek, petek gözeneklerine dolduruşu, nasıl Yüce Yaratanımızın bir Iütfu ise, dut yapraklarını yiyerek bunları bünyesinde kimyasal bir dönüşümle ipek ipliğine çevirmesi, bir kimyager ustalığı değil midir? Yine bunun gibi, ateş böceklerinin, beden Iaboratuarında fiziksel ve kimyasal bir değişimle ışık saçan bir ampul üretmesi de Yüce Hak’kın bu küçük canlıya Iutfettiği yeteneklerden birisidir.
Tabiatın bağrında, bunlar gibi daha birçok yetenekli canlı, Rabbimizin verdiği yetenekle görevlerini yapmaktadırlar.
İşte bunlar gibi yer solucanlarının da, sondaj işçiliği yapma yetenekleri vardır. Bir hektar toprak içinde yaşayan milyonlarca solucan, toprağı kazarak alt üst etmekte; bunları, sondaj çalışmaları ile toprağın üstüne taşımakta, tıpkı saban ya da pulluk gibi toprağı sürerek havalandırmaktadır.
Daha saban icat edilmeden önce, toprağı alt üst ederek, âdeta sürercesine bir işlevde bulunmaları, yer solucanlarının çiftçinin en büyük yardımcısı konumunda olmasında, biz insanlar için alması gereken ders ve ibret mesajları vardır.
Yer solucanlarının çiftçiye sağladığı bu ücretsiz işçiliğinin yanı sıra, yeşil bitki yememesi, sadece kuru yaprak ve topraktaki minarellerle besinini sağlar oluşları, bu pek sevilmeyen canlıların bir başka yararlarıdır. Oysa, solucanlar kuşağının bir başka türü olan sülüklerin asalak bir canlı olarak yaşamlarını sürdürmeleri, asalak yaşayan insanları tanımlayan bir âlem olmuştur: Sülükler, insan ve hayvanların kanlarını emerek beslendikleri için, başka insanların sırtından geçinenler için: “Sülük gibi yaşıyor” deyimi öteden beri söylene gelmiştir.
Sevgili çocuklar! Bu kez de size bir yer solucanı ile dere kıyısında karşılaşan sülüğün ilginç konuşmalarını aktarmak istiyorum:
Sülük, yamacındaki yer solucanını aşağılar biçimde süzdükten sonra şöyle konuştu:
– Siz yer solucanlarının yaşama biçimine şaşıyorum! Ömürleriniz kara toprak içinde didinip durmakla geçiyor; toprağı alt üst edip duruyorsunuz... Bunda ne yarar sağladığınızı bir türlü anlayabilmiş değilim... Üstelik yiyintiniz de sadece toprak ve kuru yaprak! Oysa biz sülükler, toprak üstünde sere serpe geziyor, dere sularında kulaç atıp yüzüyoruz. Karnımız acıkınca da insan ya da hayvan kanı bulur, keyifle içer semiririz.
Sülük keyifle gerinip, gevrek gevrek güldükten sonra yeniden aşağılayıcı sözlerine başlamak için ağzını açmıştıki, yer solucanı daha atik bir davranışla ona bu fırsatı vermedi. Sakin ve onurlu bir ses tonuyla şöyle cevap verdi:
– Senden dostça yarenlik etmek beklenemez; nitekim işte yine aşağılar biçimde saldırıya geçtin. Seninle konuşmaya hiç istekli değilim. Ne var ki haddini bildirmek için yine de konuşmam gerekiyor. Söylediğin gibi toprağı sürekli alt üst etmemiz ve yiyintimizin sadece toprak ve kuru yaprak oluşu bir gerçektir. Biz yer solucanları, siz
sülükler gibi asalak yaşamayı sevmeyiz. Çalışıp emek harcar, ekmeğimizi topraktan çıkarırız. Şimdiye kadar ne insan ne de hayvanlara bir zararımız olmamış, hiç bir cana kıymamışızdır.
İnsanlar gibi bizler de çiftçilik yapmakta, toprağı kazıp alt üst ederek havalandırmakta, bu çalışmalarımızla tarlaların ürün vermesine katkı sağlamaktayız. Bu çalışmalarımızın karşılığını toprağın mineral besini ile karnımızı doyurarak almaktayız. Haram yemekten hiç hoşlanmayız; gücümüz yettiğince çalışır, alın terimizin helal Iokmalarını yeriz. Sürekli çalışmam gerekiyor; sana daha fazla zaman ayırmaya vaktim yok!
Yer solucanı sözlerini bitirir bitirmez toprağa dalmış ve gözden kayboluvermişti. Yer solucanına cevap vermek için hazırlanan sülüğün konuşma isteği kursağında kalmıştı. Yer solucanına cevap verememiş olmanın kızgınlığını, kendisini dere sularına fırlatarak gidermekten başka bir şey yapamamıştı.
Kaynak: Fareler Ve Pireler - Mehmed Zekâi ERYALAZ, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|