[Diyanetten Hikayeler]
Sevgili çocuklar!
Fareler, canlılar dünyasının en zararlı ve obur yaratıklarındandır. Et olsun, bitki olsun her ne bulurlarsa tıkınır dururlar. Tarla faresi diye bilinen bir türü, tarla ürünlerinin baş belâsıdır.
Memeli hayvanların kemirici takımı, sıçangiller familyasında yer alan farelerin, pek çok cins ve türleri vardır. Anadolu halkı arasında “sıçan” adıyla da bilinen farelerin, evlerde yaşayan ufak yapılı türü “Fındık Faresi” diye adlandırılır. Bunların, insan ve hayvanlara verdiği en büyük zarar, veba denilen çok tehlikeli bir hastalığı yaymalarıdır:
Fareler, kılları arasında barındırdığı pireler aracılığı ile veba hastalığını insanlara bulaştırırlar. Fareler, asalak bir canlı olan pireler ile hayatları boyu, sırt sırta verip kardeşce yaşarlar.
Sevgili çocuklar! Bu yazımda size, kısaca fareler hakkında bilgi sunduktan sonra, bu fare,pire ilişkisini konu edinen bir hikâye anlatmak istiyorum:
Taşkesek köyü halkının, yıllardan beri, tarla fareleriyle başları dertte bulunuyordu. Tarlalara ektikleri tohumlar, her dönem boybos atıp dolgun başaklar ediniyor; ne var ki, hasat zamanı yaklaşırken, köylüler, olgun sararmış başakların tarla farelerince sömürülüp, içleri boşalmış mermi kovanlarına dönüşerek, boyunlarını büktüklerini görüyor; tasalanıp kahroluyorlardı.
Köylülerin, tarla farelerine karşı yaptıkları tarımsal mücadelenin hiçbir yararı olmuyor; her geçen yıl bir önceki yılı aratıyordu.
İşte yeni bir hasat mevsimi yaklaşmak üzereydi. Köylüler, yine çaresiz bir bekleyişin üzüntüsü içerisinde bulunuyorlardı.
Bir sabah, Taşkesek köyünün zararsız meczubu Cansız'ın Ali, her zaman olduğu gibi, yine ardında tilkisi ile köy kahvesi önüne çıka geldi. Ne var ki bugün Cansız'ın elinde, içi canlı cansız farelerle tıka basa doluşmuş bir tel kafes bulunuyordu. Köylüler, şaşkın bakışlarla Cansız'ın Ali'yi izliyorlar; onun bir sürü fareyi tutup tel kafese koymasına akıl erdiremiyorlardı.
Cansız'ın Ali ise onların hâlini umursamaz bir davranışla bacaklarına sürtünen tilkisinin başını okşarken, hafif bir sesle mırıldandı:
– Gördün ya arkadaşım bu adamların bakışları hiç de dostane değil... Bana kızıp tel kafesi elimden alacaklar. İyisi mi biz yine tarlalara dönüp, tuttuğun fareleri geri salıverelim... Cansızın Ali, bu sözlerinden sonra, ardında tilkisi olduğu halde tarlalara yönelirken, meczubun yakınında olan yaşlı bir köylü, onun bu konuşmasını duymuştu:
– Sübhanallah!.. Meczub bilmeden bir fikri ortaya çıkarıverdi: Tilkiler de kediler gibi fare avcısı olabiliyormuş demek; pekiii!... Bu işi bizim davar köpeklerimiz de yapamaz mı! Diye düşünen yaşlı köylü, hafifçe başını sallarken, gülümseyerek kendi kendine mırıldandı:
– Neden olmasın!
Yaşlı köylünün bu düşüncesi, çevrede ilgi görünce, davarları koruyan köpekler, fare avcılığı için eğitilmeye başlandı. Eğitilen köpekler kısa sürede tarla farelerinin kökünü kazıdılar. Tarlalar, farelerin sömürüsünden kurtulmuşlardı. Taşkesek köylüsünün yüzleri artık gülüyordu.
İşte, farelerin avcı köpekler tarafından yok edilmeleri sırasında,
öteden beri bir pire ile sırt sırta, dostça yaşayan bir tarla faresi de avcı çomarlardan birisi tarafından yakalanmıştı. Tam bu sırada, pire zıplayarak çomarın burnu üzerine konmuş ve yok olmaktan kurtulmuştu. Köpeğin ağzındaki fare çırpınıp duruyordu. Bu arada dertlenmeden de edemedi. Fareye yönelik olarak şöyle dedi:
– Senin bu yaptığın hayvanlığa sığar mı? Dostluk yasasında dostları bırakıp kaçmak var mı? Ben aylarca, sana baktım; kanım ile kanlandın; cılız bir pire idin, yedin, içtin canlandın!.. Şu son anımda yanımda kalıp beni teselli edecekken, neden terkedip gittin!..
Pire, fareye alaycı bir gülücük gönderirken şöyle yanıt verdi:
– Dostluğumuz ne yazık ki birden yarıda kaldı. Fakat hiç değilse bir dostun olarak benim kurtulmamla avunman gerekir. Ne çabuk unuttun bana verdiğin öğütleri?! “Bir tehlike anında kaç, kurtul” demez miydin?! Ha! Şunu da derdin: “Tehlike zamanı, batık gemiyi ilk önce fareler terkeder.” İşte ben senin bu sözüne uyup tehlikeden kurtuldum. Tek üzüntüm, senin gibi vefalı bir dosttan ayrılıp yapyalnız kalmam...
Sevgili çocuklar! Çıkar sağlamak için kurulan dostlukların şu fare ve pire dostluğunda olduğu gibi, ömürleri çok kısa oluyor. Oysa, gerçek dostluklarda çıkar hesaplarının yeri yoktur. Yüce Hak'tan kaynaklanan sevgi,saygı, dostluk, kardeşlik ve sorumluluk gibi asil duygularla yoğrulan insanlar: “Bir kez, dostum, arkadaşım, kardeşim dediler mi, bu hasletler uğruna baş koyup canlarını verebilmelidirler!.. Ne farelerden dostluk, ne de pirelerden vefa beklenemez elbet de!... Oysa, insanları hayvanlardan ayıran akıl cevheridir. Bu değerli yeteneği, hayır yolunda kullanmasını bilen insanlar, elbet de gerçek dostlarını seçerek birlikte mutlu yaşayacaklardır.
Kaynak: Fareler Ve Pireler - Mehmed Zekâi ERYALAZ, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|