[Diyanetten Hikayeler]
Küçük Hüseyin’in babası gurbette inşaat işçiliği yapıyordu. Pek seyrek olmakla birlikte arada bir gelir, birkaç gün kalıp özlem giderdikten ve işleri yoluna koyduktan sonra yine gurbetin yolunu tutardı. Babasını her görüşte boynuna atılarak sevinç gözyaşlarına boğulan Hüseyin onu uğurlarken kavuşmanın sevincine doyamış olmanın verdiği hüzünle dalar gider, hıçkırıklarını tutamazdı. Ayrılırken babası biricik yavrusunu güzel vaadlerle avuturdu. O zaman küçük Hüseyin’in yüzünde hafif bir gülümseme belirir, bu vaadlere pek inanmasa da hayallere kapılmaktan da kendisini alamazdı.
Hüseyin ilkokul üçüncü sınıfa gidiyordu. Zeki, çalışkan bir öğrenciydi. İnşaat işlerinin yavaşladığı, hatta durduğu kış günlerinde babasıyla olmanın verdiği güven ve huzur içerisinde okulun yolunu tutar, o gün olup bitenleri akşam sofrada annesiyle babasına anlatırdı. Onun tıkınırcasına heyecanla anlatmasına alışmışlardı. Çocuklarını çok seviyorlar, üzerine titriyorlardı. Onun başka çocuklara özenç duymaması için bazı fedakârlıklara katlanmayı bir analık-babalık görevi sayıyorlardı: Dar gelirli olmalarına rağmen ne yapıp yapıp dişten-tırnaktan artırarak Hüseyin’e küçük, iki tekerlekli bir bisiklet almışlardı.
Annesi, kocasının getirdigi, ya da posta havalesiyle gönderdiği ücrete katkı sağlamak üzere kış boyunca örgü örüp nakış işleyerek bunları pazarlıyor, yaz boyunca da bağ ve bahçelere gündelikçi gidiyordu. Yıllarca süren bu uğraşıp didinmeler zaten zayıf bünyeli olan kadıncağızı iyice yıpratmış, onu yatağa düşürmüştü. Sık sık terliyor, kesik kesik öksürüyordu. Gittiği dispanserde verem teşhisi koymuşlardı. Ona ‘temiz hava, bol gıda’ tavsiye ediyorlardı. İnce hastalığa yakalandığını öğrenen komşular artık ayaklarını çekmişler, gelmez olmuşlardı. Artık ne dikiş-nakışla ugraşabiliyor, ne de bağa, bahçeye gidebiliyordu. Son derece gücsüz ve halsizdi. Sık sık ateşi yükseliyor, baygın baygın dalıp gidiyordu.
Küçük Hüseyin artık okula isteksiz gidiyor, evden çıkarken bir ayağı geride kalıyor, ders süresince de annesi aklından hiç çıkmıyordu. Eve gelir gelmez annesinin yanına koşup hatırını soruyor, alnının terini silip kuruyan dudaklarına su veriyordu, Annesi yarı aralık gözlerle ona gülümsüyor, oğlunu öpmek istiyor ama bunu yapamıyordu. Hastalığını ona bulaştırma tehlikesi vardı. Allah razı olsun, komşu yaşlı kadın akşamları pişirdiği çorbadan onlara da bir kase getiriyor, kapıdan Hüseyin’e hastayı sorup çorba dolu kaseyi bırakarak gidiyordu.
Hüseyin’in babası, karısı yatağa düşeli artık uzaklara gitmiyordu. Kasabanın diğer ucunda devam eden inşaatta çalışıyordu. Bir gün iki arkadaşı onu taksiyle eve getirdiler. Adam inşaat iskelesinden düşmüş, ölmemiş ama belden aşağısı tutmaz olmuştu. Bunun üzerine ambulansla hastaneye kaldırmışlardı. Acildeki doktor konunun uzmanı arkadaşını çağırarak iş kazasının kurbanını göstermiş, o da bir daha yürümesine imkan vermeyecek felç durumu tespit etmişti.
Hüseyin hemen o gün okulu bıraktı. Bir arkadaş gibi alıştığı bisikletini bir arkadaşına oldukça ucuz bir fiyatla sattı. Parasıyla bir boyacı sandığı satın alıp kasaba parkının yolunu tuttu. Önceleri oldukça acemiliğini belli eden Hüseyin kısa zamanda bu işi becerir bir hale gelmişti. Bundan böyle hasta anasına ve felçli babasına o bakacaktı.
Yaz çok çabuk gelip geçti. Sonbaharın hüzünlü günleri gelip çatmıştı. Annesi birden ağırlaştı. Artık günleri sayılıydı. Boyacı sandığı kapı arkasında duruyor, Hüseyin annesinin başucunda gözlerini ayırmadan onun solgun yüzüne, sık sık nefes alıp verişine dalgın ve üzgün gözlerle bakıyordu. Kadıncağız son bir gayretle öksürdü, zayıf ve titrek elinde tuttuğu mendil kan zerrecikleriyle benek benek olmuştu. Son defa aralanan gözleri Hüseyin’in yüzüne takılıp kaldı. İniltiyle karışan son soluğunu boşaltırken başı yana kaydı. Gözleri açık, ruhunu teslim etti. Hüseyin annesinin üzerine kapanıp feryad etti. Hıçkırıklarla boğulacak gibiydi. Babası iki elini yüzüne kapamış ağlıyordu. Komşular Hüseyin’in feryadını işitip geldiler. Onu, annesinin giderek soğuyan cansız vücudundan zorla ayırdılar. Mahallenin hocasına haber verildi. Hemen hazırlıklara başlandı. Komşulardan herbiri bir tarafa koşuyordu. Sonunda hazin bir uğurlayışla Hüseyin’in annesini toprağa verdiler. Çocuk boynu bükük ve gözleri yaşlı bir halde eve döndü.
Komşular teselli için ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Hüseyin babasına sarılarak katıla katıla ağladı. Onların birbirlerine sarılıp ağlaşmaları komşularının yüreklerini parça parça etti. Günlerce onlara yemek taşıdılar. Bir süre sonra bunun da ardı-arkası kesiliverdi.
İyi kalpli komşular yemeği kestiler ama yardımı kesmediler. Onların bitip tükenmez çabaları sonunda baba düşkünler evine, Hüseyin de yatılı okula yerleştirildi. Parasız yatılı okuyacak olan Hüseyin ve sık sık ziyaretine gittiği babası bu büyük iyiliği hiç bir zaman unutmayacaklardı.
Kaynak: Minik Yürekler - Yücel İPEK, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|