[Diyanetten Hikayeler]
Sıdıka teyzeyi mahallede tanıyan hemen herkes severdi. Dünya tatlısı bir insandı.
Bizim oturma odasının penceresi onun bahçesine bakardı. Günlük işlerim bitince pencerenin önüne oturur Sıdıka teyzeyi seyrederek dinlenirdim. Bu, son derece hoşuma giderdi. Tıpkı bir akvaryum seyreder gibi. .
Sıdıka teyze gün boyunca gâh ellerini göğsünün üstünde kenetleyerek, bahçenin içinde gezinir durur, gah marol, maydanoz, domates cinsinden ektiği bitkilerin arasındaki yabani otları temizler ve onları sulardı. İşi bitince de koltuğuna kurulup gazetesini okurdu. Hiç ama hiç boş durmazdı. Gazeteden sonra da örgüsünü eline alır örerdi.Bu arada bahçenin önünden geçen dostları ile; gözlüklerinin üstünden bakarak tatlı tatlı sohbet ederdi.
Ben Sıdıka teyzeyi seyrederken arada bir annem de bana katılır, her seferinde aşağı - yukarı ayni şeyleri söylerdi. “Allah şu kadına akıl fikir versin. Çoluğu yok, çocuğu yok. Bu kadar mal - mülk kime kalacak? Beş kuruş kimseye vermemek için gün boyu çalışıp didinip duruyor. Bu yaşta temizliğe bile kadın getirmiyor, kendi yapıyor. Dışarıya para vermemek için sebzesini kendi yetiştiriyor." derdi.
Sıdıka teyze 70-75 yaşlarında idi, hiç çocuğu yoktu. Gerçekten de bütün işlerini kendisi yapardı.
– “İyi ama anneciğim, belki de bu yüzden böyle dinç kalabilmiştir." diye Sıdıka teyzeyi savunurdum. Annem :
– “Yok, yok. Aslında cimriliğinden böyle davranıyor. Senelerdir ayni manto aynı elbiseler... Ne diyeyim Allah akıl versin. Malını yiyen de ölmüş, yemiyen de.” derdi.
Yağmurlu bir Cumartesi günüydü. Annemden güç bela kopardığım para ile vitrinde görüp çok beğendiğim büluzu almak için araba ile çarşıya gidiyordum. Yolda Sıdıka teyzeye rastladım. Yağmurdan ıslanmamak için bastonunun yardımı ile yalpalaya yalpalaya hızlı yürümeye çalışıyordu . Anneme hak vermekten kendimi alamadım. İçimden: “Be kadın bir arabaya atlasana”, diye geçirdim. Yanına yaklaşınca arabayı durdurdum. Nereye gittiğini sordum. Gideceği yer yolumun üzerinde idi. Götürmeyi teklif ettim, nazlanmadı, arabaya bindi. Yolda:
– “ Hayırdır İnşaallah, bu yağmurda nereye böyle?” diye sordu.
– “Hiç sorma teyzeciğim. Annem ona buna cimri der ama kendisi daha çok cimri. Bir büluz parası koparmak için sabahtan beri akla karayı seçtim.” dedim.
Sıdıka teyze:
– “Yoook, haksızlık etme. Annen hiç de cimri değildir. Ama belki de senin çok büluzun olduğu için almak istememiştir. Ha ne dersin.” dedi.
– Yapma Sıdıka teyze. Şimdi de tıpkı annem gibi konuştun. O da “çekmeceler dolusu büluzun var.” diyor. Ama, insan gençliğinde, yakıştığında beğendiklerini alıp giymedikten sonra para neye yarar?”
Sıdıka teyze:
– “Sana şimdi herşey yakışır. Güzel yavrum. Yenisini almana gerek yok ki.” dedi.
– “İyi de teyzeciğim. Allah’a çok şükür maddi durumumuz müsait, istediğimi yiyip giymedikten sonra ne yapayım parayı?” dedim.
– E... Bir de yiyecek dahi bulamayanları düşünmek lâzım. Öyle değil mi?” diye sordu.
– “Vallahi onları ben düşünecek değilim. Onlar da ayaklarını yorganlarına göre uzatsınlar.” deyip kestirip attım.
Bu arada Sıdıka teyzenin ineceği yere gelmiştik. Benim de kendisi ile birlikte gelmemde ısrar etti, kıramadım. Beş dakikalığına razı oldum.
Son derece eski bir apartmanın bodrum katına indik. Lâmbası bozuk olduğu için göz gözü görmüyordu. Tahtalardan iğreti yapılmış bir kapıyı Sıdıka teyze yumruklayarak çaldı.
Kapıyı 18-20 yaşlarında zihinsel özürlü bir delikanlı açtı.
Delikanlı:
– “Sıdıka teyze geldi, Sıdıka teyze geldi.” diye hoplaya zıplaya sevinçten içeriye koştu.
Burada sefalet kol geziyordu. Yerde eski kirli bir döşekte hasta bir kadın yatıyordu. Bizi görünce yerinden doğrulmaya çalıştı. Sıdıka teyze kalkmasına mani oldu. Hatırını sordu. Zavallı kadın gözleri dolu dolu güçlükle konuşmaya başladı.
– “Nasıl olduğumu görüyorsun Sıdıka hanım. Allah’ıma ölmem için bile dua edemiyorum. Ben ölürsen bu oğlanın hali ne olur diye... Allah senden bin kere razı olsun. Sen olmasan bizim halimiz ne olur? Açlıktan ölüp gideriz de kimsenin haberi olmaz.”
Gördüğüm manzara karşısında dehşete düşmüştüm. Rutubetten ve pis kokudan nerede ise burnum düşecekti. Döşemede yer yer su birikintileri vardı, kadının üstündeki yorgan çürümüş, pamuklar dışarı fırlamıştı. Durumları o kadar kötü idi ki; anlatılamaz. Çok acımıştım.
Kadın, Sıdıka teyzenin oturması için yatağının kenarını işaret etti, ama orada oturmak her insanın harcı değildi. Sıdıka teyze, hemen gideceğimizi söyleyerek eğilip hasta kadının yastığının altına bir miktar para bıraktı.
O anda hiç tereddüt etmeden ben de çantamı açıp annemden büluz almam için güçlükle kopardığım parayı kadına uzattım.
Yolda Sıdıka teyze:
– “Yavrum annene sormadan parayı verdin. Annen kızmaz mı?” diye sordu.
– “Annemin kızacağını sanmıyorum. Ama kızsa bile şu anda o zavallılara yardım ettiğim için duyduğum huzura değer. Annem bana o kadar kızıyor ki; bir de bunun için kızsın.” dedim.
Sıdıka teyze:
– “Sağol yavrucuğum, böyle düşündüğün için sevindim. Teşekkür ederim. Daha bunun gibi kaç yoksul tanıyorum. Evde giymediğim ayakkabı büluz, elbisen varsa verirsen hayır işlemiş olursun.” dedi.
– “ Sıdıka teyzeciğim.” dedim. “Asıl böyle bir duyguyu bana tattırdığın için ben sana teşekkür ederim. Bundan sonra gideceğin zaman bana haber ver, beraber gidelim. Hiç olmazsa faydalı birşey yapmış olurum.”
Sıdıka teyzeden ayrıldıktan sonra ayrılırken ona olan sevgim daha da büyümüştü.
Evde olanları anneme anlattım. Yaptıklarıma kızmak şöyle dursun son derece memnun oldu ve:
– “Vallahi kendimden utandım. Senelerdir cimri diye Sıdıka hanımın günahını alıyormuşum. Meğer cimri olan o değil benmişim.” dedi.
Kaynak: Bayramlık ,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|