[Diyanetten Hikayeler]
Yıllar öncesiydi, çocukluğumu geçirdiğim köyümde sakin bir hayat yaşıyordum. Köyüm çok güzeldi, hâlâ da öyledir.
Kışın kar yağması ile beyaz gelinliğini giyer, yazın çiçeklerin açmasıyla ağaçların yeşermesiyle mis gibi bir kokuya bürünür, yeşil elbisesini de giyerdi.
Temiz havası, insanların ciğerlerine adeta bir merhem olur, insanlarının uzun ömürlü olması da sanırım bundandır.
Çocukluğum bu güzel köyde geçti. Hafta içi okuluma giderdim, hafta sonları da boş olduğum zamanlarda dedemle ineklerimizi otlatırdım.
Yeni yapılan okulumuz çok küçüktü. Köyümüz de küçük olduğundan zaten okula gidenlerin sayısı azdı. Benimle beraber okulda dokuz kişi vardık. Okulumuz yeni yapıldığı için noksanları da vardı.
Boş zamanlarımızda öğretmenimizin de önderliğinde okul bahçemizi güzelleştirmeye çalışır, dikilen ağaçların, çiçeklerin bakımını yapardık.
Öğretmenimiz hepimize üçer ağaç vermişti. Herkes ağaçlarından sorumluydu. Yıl sonunda kimin ağaçları daha iyi olursa, öğretmenimiz ona ödül vereceğini söylemişti. Bu yüzden hepimiz de ağaçlarımıza iyi bakıyorduk.
Öğretmenimiz de okulun beş basamaklı merdiveninin yanına çok güzel bir çiçek dikmişti, onu çok severdi. Kimi zamanlar konuştuğu bile olurdu. Bu çiçekten köyümüzde hiç yoktu.
Zamanla bu çiçek büyüdü, püskülü çıktı ve uzadı. Püskülü yüzünden adına "Püsküllü" diyorduk. Boyu bir metreye yaklaşmıştı. Zamanla püskülü aşağı doğru uzamaya başladı ve yere yaklaştı. Püskülünü artık zor çekiyordu.
Bir gün öğretmenimiz taksisiyle şehre gitti. Bu yüzden bizimle eşi Nuran Hanım ilgileniyordu. Nuran Hanım çok cana yakın, insanları seven biriydi. Bizi de çok severdi. Ogün öğlene kadar dersimize girdi. Öğle arasında hepimiz evlerimize gidip yemeklerimizi yedik.
Öğleden sonra yine okula gelmiştik. Nuran Hanım henüz gelmemişti. Bizler de bunu fırsat bilip sınıfta oyun oynamaya başladık. Çok neşeliydik. Sınıf oyunlarımız yüzünden toz içinde kalmıştı.
Arkadaşlarımdan Şükrü bir ara bana vurup sınıftan dışarı kaçtı. Bende onun peşine düştüm. Kaçmanın ve yakalanmanın heyecanıyla Şükrü okulun giriş kapısı önündeki beş basamaklı merdivenin basamaklarını kullanmadan, merdivenin yanından aşağı atladı. Yüzünde bir endişe oluştu. Ben ise onu yakalamanın sevinci içindeydim. Şükrü endişeli bir şekilde:
– Bırak, mahvolduk! dedi.
Şaşırmıştım, ortada gördüğüm kadarıyla bir şey yoktu. Merakla sordum:
– Ne oldu Şükrü!?
– Ne olacak? Püsküllüyü kırdım, dedi.
Merdivenin kenarındaki çiçeğe baktığımda bir parçasının yerde olduğunu gördüm. Beni de bir korku sarmıştı. Halimiz gerçekten kötüydü.
Öğretmenimizin en sevdiği çiçeği kırmıştık. Biraz sinirli olan öğretmenimiz kesin bizi cezalandırırdı.
Korkuyla hemen sınıfa girdik. Sınıf da toz içindeydi. Pencereleri ve kapıyı açıp içerisini havalandırdık. Durumu diğer arkadaşlarımıza anlattık. Onlar da çok üzüldü.
Sessiz bir şekilde sınıfta oturmaya başladık. On- on beş dakika sonra Nuran Hanım geldi. Hepimizin sakin bir şekilde oturduğunu görünce bize "Aferin çocuklar!" dedi. Ama neden sessiz sakin bir şekilde oturduğumuzun sebebini bilmiyordu.
Zaman ilerledikçe Şükrü ile benim durgunluğumu fark eden Nuran Hanım bunun sebebini sordu. Israrları üzerine zor da olsa olanları anlattım. 0 da olanlara çok üzüldü. Çünkü eşinin o çiçeği çok sevdiğini biliyordu.
Çiçeği görmek için bizimle beraber dışarı çıktı. Çiçeğin püskülü yerde yatıyordu. Bir çıkar yol arıyorduk. Nuran Hanım bir arkadaş gibi bize yardımcı olmaya çalışıyordu. Endişelenmememizi, korkmamamızı öğütlüyor.
Biraz düşündükten sonra çözüm yolu bulduğunu söyledi. Bizden bir tel bulmamızı istedi. Hemen sevinçle bir tel bulup geldik. Kopan parçayı tel ile gövdesine ekledi. Çiçek görüntü olarak eski halini aldı. Ama bir sorun vardı. Çiçeğin kopan kısmı solacaktı. 0 zaman ne yapacaktık? Bu geçici bir çözümdü. Nuran Hanıma endişemizi anlattık. O’da:
– Ben bunu Ali’ye anlatırım, sizin çok korktuğunuzu, üzüldüğünüzü bildiririm. Ama bir daha oyun oynarken çok dikkatli olun, çevrenize zarar vermeyin, dedi.
İki-üç gün sonra çiçeğin kopan kısmı iyice soldu. Öğretmenimizin sinirli olduğu gözleniyordu. Ama bize bir şey demiyordu. Solan kısmını bir gün telle bağladığımız yerden çıkartıp attı. Yine de bir şey demedi.
Aradan epeyce bir zaman geçtikten sonra Nuran Hanım’a öğretmenimizin tepkisini sorduk, ikna etmekte çok zorluk çektiğini söyledi. Kopuk halini görseymiş, bizi cezalandıracakmış. Nuran Hanım’ın sayesinde dayaktan kurtulmuşuz. Bu olaydan sonra oyunlarımızda çok dikkatli olduk. Çevremize zarar vermemeye özen gösterdik.
Kaynak: Gelin Gölü ,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hazırlayan: KuTuL KuLuB
www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|