[Aşk Hikayeleri]
EVLİLİK AŞKI OLDURUR [Aşk Hikayeleri]
Ünlü psikolog ve düşünür Oswald Schwarz Cinsellik Psikolojisi adlı eserinde 'kaçamak' bir ilişkiyi anlatırken bu ilişkide insanî olmayan bir şeyleri gözlemlediğini söyler. Schwarz'a göre, gayrimeşru bir ilişki şu üç özelliğe sahiptir: Birincisi, bu ilişki zaman içinde sınırlıdır. Yani her iki taraf da ilişkinin bir süre sonra biteceğini bilerek ilişkiye girer. Bu özellik insanî değildir, çünkü insan-insan ilişkilerinin en temel özelliği, ilişkinin zaman içinde sınırsız olmasıdır. Meselâ, bir insanla dostluğunuzun belli bir süresi yoktur; bu dostluk ebediyen sürecekmiş gibi başlar, öyle devam eder. İkincisi, gayrimeşru ilişki kişiye özel değildir; yani gayrimeşru ilişki herhangi biriyle, sırf o karşı cinsten biri olduğu için gerçekleşir. Bu ilişkinin tarafları birbirini özellikle seçmiş değillerdir; sırf cinselliğin dürtüsüyle buluşmuşlardır. İkisi için de önemli olan bir diğerinin kendisinin cinsel ihtiyaçlarına cevap veren fiziksel özelliklere sahip oluşudur. Oysa, insani bir ilişki, karşısındakini şahsiyetiyle tanımayı, ona kişiliği ile muhatap olmayı gerektirir. Muhatap olduğumuz kişinin kadın ya da erkek olması bu kişiliğin içinde bir bileşenden ibarettir. Cinsiyet insan kişiliğinin hepsini tanımlamaz. Gayrimeşru ilişkinin üçüncü özelliği, bu iki özelliğin sonucudur: gayrimeşru ilişki sığdır; insan derinliğini taşımaz; sırf tensel planda kalır, sadece hayvanî dürtüleri tatmin edebilir, dolayısıyla insana yakışır bir doyum ve keyfi garanti etmez. İnsanî derinliklerde yaşanmayan bir cinsel tatmin ve haz, kalpte ve ruhta karşılığını bulamaz; en fazla bir tür fiziksel rahatlama olarak kalır.
Schwarz'ın sırf bir bilim adamı sıfatıyla yıllar öncesinden belirttiği gibi, "evlilik dışı" ya da "nikâhsız" bir ilişkide keyif, lezzet ve muhabbet yok! Öyle görmüş ve biz de öyle görüyoruz. Pratik ve belirleyici olmak açısından, buradaki "evlilik" ve "nikah" kavramlarının yerine "helal niyeti" tabirini kullanalım. Zira "evlilik"ten ve "nikâh"tan kasdımız, insanın helâlle nimetlenme niyeti olmalıdır; evlilik ve/veya nikâh bu "helâl niyeti"ni oluşturuyor olmalıdır. Böylesi bir argümanın yerine oturması için bu noktada hemfikir olmak gerekiyor. Evliliğin ve/veya nikâhın "helâl nimetlenme niyeti"ni taşıdığını ve bu niyetin sürdürme ortamı olduğunu kabullenmemiz gerekir. Evlilik akdini, aşktan başka veya aşktan önce gerekçelerle oluşturmuş olanlar bahsin haricindedir.
Nikâhın ruhu niyettir; helâle niyettir. Nikâhlanan eşler bu niyeti sahih olarak taşıyorlarsa ve her vesileyle tazeliyorlarsa, Schwarz'ın gayrimeşru ilişkide gerçekleşemeyeceğini söylediği insânî özellikler gerçekleşmeye başlar. Eşlerin birbirlerine helâl olması, başka herhangi birinin kendilerine haram olması anlamına geldiğine göre, nikâhın helâl niyeti sadakat boyutu da içeriyor demektir. Nikâhta eşler birbirlerine sadıktır, birbirlerinin hatırına başkalarını kendilerine haram eylemişlerdir. Şu halde, içeri doğru derinleşen ve renklenen, dışa doğru sığlaşan ve kararan bir ilişkiden söz ediyoruz demektir. Tıpkı istiridyenin kendi üzerine kapanması gibi bir şeydir bu; kendi içinde inci gibi paha biçilmez bir cevheri büyütmeye hazırlanıp alabildiğine duyarlılaşırken, kendi dışına bigâne kalır, sağırlaşır ve körelir. İstiridye için inci gibi özel bir değere gebe olmanın bedeli, kendisini başkaları için değersiz kılmaktır. Aynalar da öyledir; parlak yüzlerini birbirlerine çeviren aynalar, bu mukabele sayesinde sonsuz bir derinliği yakalar ve birbirleri içinde sonsuz derinleşirler. Ancak, dışarıya gösterdikleri sadece kara ve mat olan sırlarıdır. Başkalarından yüz çevirdikleri ölçüde, başkalarını karanlıkta bıraktıkları ölçüde, kendi içlerindeki derinliği artırabilirler. Demek ki, aynalar da, istiridyeler de, başkalarını karanlıkta bırakarak, kendi içlerindeki değerleri ve derinlikleri keşfediyorlar.
Aynen öyle, biz de kendimize başkalarını haram kılma ve kendimizi başkalarına haram kılma kararlılığı içinde, helalimizden helalinden lezzetlenebiliriz. Kaçamaklar, tıpkı istiridyenin dışarıdan ışık alması gibidir; bu defa ne tümüyle kabuğumuzu açabiliriz, ne de mahrem karanlığımız içinde parlak inciler yetiştirebiliriz. İnciden mahrum kalırız. Aynalar gibi, birbirimize yüzümüzü iyice döndüğümüzde, başkalarını helal görmez olduğumuzda, aşka konu olacak ve aşkı olduracak o kadar güzellikler keşfederiz ve yaşarız ki..
Bu sayede ilişkimiz insanî olur: Schwarz'ın tahliliyle evvelâ zamansızlaşır; birbirimize Rabbimizin beka verdiği ölçüde sonsuzcasına muhatap oluruz. İkinci olarak, ilişkimiz özelleşir; herhangi bir erkeğin herhangi bir kadınla ilişkisi gibi sıradan bir ilişki olmak yerine, birbirlerine adanmış ve sevdalanmış iki özel insanın özel aşkı oluverir. Üçüncü olarak da, aşkı öldüren değil, ilişkiyi sıradanlaştıran değil de, aşkı kemâle erdiren, olduran ve ilişkiyi derinleştiren bir birlikteliği paylaşırız helalimizle.
Öyleyse "helal dairesi keyfe kâfidir" sözünü, "helâl dairesi keyfe kefildir" diye okuyabiliriz. Hasılı, eşlerin aşkı evlilikle başlar; evlilikle ölmez ve bitmez. Evlilik aşkı oldurur. Ancak evlilik evlilik ola, aşk da aşk ola... Helal Dairesi'ni "taaddüd"le yani eşleri çoğaltmakla değil de, "tahabbüb"le yani, eşe olan sevgiyi çoğaltmakla genişletmenin yolu bu sırdan geçiyor. Hem sonra, "tahabbüb"ü keşfedemeyenler, "taaddüd"le daha da daralıyorlar, daha da daraltıyorlar..
________________________ Kaynak: Senai Demirci, Aşka Dair Öyküler Hazırlayan: Kerim Melleş, www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|