[Aşk Hikayeleri]
AŞKIN BAŞINA GELENLER [Aşk Hikayeleri]
İnsan ruhları henüz et-kemik giyinip dünyaya buyur edilmeden çok önceleri, iyi duygular ve kötü duygular sahiplerini beklerken yeryüzünde dolanıyorlarmış.
Bir gün toplanmışlar ve her zamanki gibi sahiplerini merakla beklerken, Saflık ortaya bir fikir atmış:
"Neden saklambaç oynamıyoruz?"
Hepsi bu fikre sıcak bakmış.
"İyi ama," diye araya girmiş Merak,
"Kim ebe olmak ister?"
Merak daha cümlesini bitirmeden Çılgınlık bağırarak ortaya atılmış:
"Ben.... Ben ebe olmak istiyorum."
Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış:
"Bir, iki, üç....."
Çılgınlık saydıkça iyi duygular ve kötü duygular saklanacak yer aramışlar.
Şefkat, kolay bulunmamak için bir ana kirpi ile yavru kirpinin dikenleri arasına kıvrılıvermiş.
İhanet, fark edilmemek için uygun bir çöplük aramış bir süre, fakat insanlar henüz dünyaya gelmediği için bir çöplük yokmuş. Bunun üzerine alelacele bir kelebeğin kanatları arasına atmış kendini.
Saklanmakta en büyük sıkıntıyı Sevgi yaşamış. Sevginin varlığının tahmin edilemeyeceği bir yer aramış kendine. Sonunda belki kimsenin aklına gelmez diye bulutların arasına kıvrılmış. Ara sıra yağmur damlalarına tutunup yer değiştirebileceğini de hesaplıyormuş bunu yaparken. Böylece başı sıkışınca toprağa inebiliyor, kayaların arasından derinlere sızıp pınarların serinliğinde saklanabiliyor, dereler boyu taşları okşayarak gezebiliyor ve sonunda denize vararak güneşi alabildiğine kucaklayabiliyor, sevincinden ağırlığını bir tarafa bırakıp tekrar bulutların arasına dönebiliyormuş.
Yalancılık, açıkça herkese bir taşın altına saklanacağını söylemiş, haliyle buna kimsenin inanmayacağını umduğu için bir kez olsun doğru konuşarak sahiden bir taşın altına saklanmış.
Tutku ise yeryüzünde kendisine değer çok az şey bulduğu için hızla büyük bir azimle toprağı kazıp dünyanın merkezine kadar inmiş.
Hırs, henüz ortalıkta para, mal mülk, arsa, ev, yat, araba vesaire olmadığı için ne yapacağını şaşırmış, sonunda kendine mekan olarak karınca kararınca yaşayan bir karıncanın yuvasını seçmiş. Haliyle, Çılgınlık Hırsın bir karınca yuvasında olamayacağını düşünecekti. Fakat Hırs karınca yuvasına girerken hırsı yüzünden yuvanın kapısını kırmış!
İnanç ise hiç saklanma ihtiyacı duymadan ortalıkta, dolaşmaya devam etmiş. Kimsenin, hele de Çılgınlığın kendisini arama ihtiyacı hissetmeyeceğini biliyormuş. Bir taraftan da Çılgınlığı seyrediyormuş...
Çılgınlık saymaya devam ediyormuş:
"Yetmişdokuz, Seksen, Seksenbir....."
Sabır ise kendini derin bir kuyuya atmış; Çılgınlığın "Sabrın olamayacağı tek yer burasıdır" diye düşüneceğini tahmin ediyormuş.
Aşkın dışında bütün iyi ve kötü duygular kendilerine saklanacak bir yer bulmuşlar. Aşk, hayli kararsızmış. Ancak bir insan kalbinde yaşayabildiği için kısa bir süreliğine de olsa barınabileceği bir yer bulmakta zorlanıyormuş. Bu arada Çılgınlık saymayı bitirmek üzereymiş: "Doksanyedi, Dok- sansekiz, Doksandokuz, Yüz!"
Tam bu sırada Aşk telaşlanıp kendisini hemen Çılgınlığın yanında yeni açmış güllerin arasına atmış. Güllerin dikeninin de olduğunu o anda fark etmiş.. Canı yanmış, kalbi kanamış, ama o nefis kan kırmızısı güllerin arasında bulunmaktan da hayli memnunmuş. Ne zamandır yerleşmek için can attığı insan kalbine de benziyormuş.
Çılgınlık bağırmış: "Sağım solum sobe! Geliyorum." Arkasını döner dönmez ilk sobelediği Tembellik ve Kararsızlık olmuş. Tembellik hiç enerjisi kalmadığı için hemen Çılgınlığın yanıbaşına çökmüş bekliyormuş zaten. Kararsızlık ise Tembelliğin yanında bir o yana bir bu yana dolanıyormuş.
Şefkati bulmakta zorlanmamış, dikenli kirpi de olsa ana ile yavru arasında Şefkat olacağını öteden beri biliyormuş zaten.
Uzaklarda bir kelebeğin garip biçimde çiçeklere sırtını dönerek uçtuğunu görünce orada bir İhanet olduğunu fark etmekte gecikmemiş.
Sevginin nerelerde bulunabileceğini zaten tahmin ediyormuş. Bir ara bulutların arasından elinde olmadan gülümsediğini görmüş sobelemek için atıldığında aniden yağmur başlamış. Sevgi hızla yerini değiştirdiği için yakalayamamış. Çareyi bütün derelerin suyunu kesmekte bulmuş ve sonunda onu suyu kurumuş bir derede büyükçe bir taşın altında susuzluktan ölmek üzere olan yavru balıklarla birlikteyken sobelemiş.
Çılgınlık herkesin aksine Yalancılığa inanıyormuş, zaten doğru söylediğini varsaydığı için onu saklandığını söylediği taşın altından bulup çıkarmış.
Bir ara güneşin ışıklarından gözleri kamaşır gibi olduğunda İnancın yakınlarda bir yerde olabileceğini düşünmüş.
Çünkü güneş en çok görünür olduğu zamanda gözleri kamaştırıp görünmez olurmuş ya! İnanç da öyleymiş işte.. Ortalıkta serbestçe dolaşıp herkese kendini gösterdiği zamanlarda yitiverirmiş. Bu yüzden kamaşan gözlerini kapatıp içinde bir yerde aramış İnancı. Çok geçmeden İnancın kendi kalbinde saklandığını, gözlerinde dolaştığını fark etmiş. Dolayısıyla onu yakalama ihtiyacı hissetmeden sobelenmiş saymış.
Uzaklarda derince bir kuyudan sular fışkırmaya başladığını görünce orada Sabrın saklandığını hemen anlamış. Çünkü susuz bir kuyu da olsa Sabrın gayretleriyle oradan su çıkabileceğini biliyormuş.
Kuyudan dönüşte kapısı kırılmış karınca yuvasında Hırsın saklanmaya çalıştığını fark etmiş. Karıncanın minnettar bakışları arasında kolundan tuttuğu gibi Hırsı karınca yuvasından çekip almış.
Sonunda herkesi sobelediğini düşünmüş Çılgınlık. Yediveren güllerin arasından geçerek ebelik yaptığı ağaca doğru yönelmiş. Telaştan bir de Aşkın oyunda olduğu aklına bile gelmemiş. Bunun üzerine başından beri ortalıkta görünmeyen Haset usulca Çılgınlığın yanına yanaşmış. Zaten herkesin severek katıldığı saklambaç oyununa katılmamış, çünkü bir başkasının başarısından fazlasıyla rahatsız olur, güzel bir şeyler yapanları asla çekemezmiş. Hem Çılgınlığa başarısız olduğunu hatırlatmak hem de Aşkın ustalıkla gizlenme başarısını bozmak için bulunmaz bir fırsat geçmiş eline:
"Aşkı bulamadın n'aber?" diye fısıldamış Çılgınlığın kulağına. Çılgınlık çılgına dönmüş. Hasedin mutlu olma ihtimali onu bile çıldırtıyormuş. Çılgınlığı az da olsa mutsuz ettiği için sevinen Haset hemen Aşkı ele vermiş:
"Aşk hemen şurada, güllerin arasında saklanıyor." Çılgınlık güllerin arasına atılacakken dikenleri fark etmiş birden. Haset alelacele bulduğu çatal şeklinde bir ağaç dalını Çılgınlığın eline tutuşturmuş.
Çılgınlık, ne yaptığını düşünmeden, çılgınca, sivri uçlu dalı güllerin arasına saplamaya başlamış. Güller hüzünle dağılırken dikenlerin de katkısıyla Aşkın teni kanamaya başlamış. Aşk bir süre acısını içine atıp sabretmeyi denemiş, ancak Sabır çoktan sobelenmiş olduğu için yardım alamamış. Sonunda yürekleri burkan bir haykırış duyulmuş, dağılmış güllerin arasından. Aşk, elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış. Parmaklarının arasından sicim gibi kan akıyormuş. Çılgınlık, Aşkı saklandığı yerden çıkarmak isterken hem yüzünü tanınmaz hale getirmiş hem de gözlerini kör etmişti. Çaresizce bağırmaya başlamış Çılgınlık, Hasedin gururlu bakışlarını fark etmeden:
"Ne yaptım ben? Seni kör ettim. Güzelim yüzünü parçaladım. Bundan böyle seni insanlar hemen tanıyamayacaklar. Üstelik sen de kör olduğun için sık sık yolunu şaşıracaksın, yolunu kesenlere karşı savunmasız kalacaksın."
Çılgınlık, oyunun başından beri bir ağacın gölgesinde uyumakta olan Pişmanlığa sarılarak ağlamaya başlamış.
Aşk, "Dostum," demiş teselli veren sımsıcak ses tonuyla.
"Yüzüm tanınmaz halde olabilir, ama sesimi bana aşina olan herkesin ilk duyuşta tanıyacağından eminim. Dert etme!"
Haset araya atılmış:
"Peki ya gözlerin ne olacak!"
Aşkın kendi halinden memnun olmasına, Çılgınlığın da huzurla yaşamasına gönlü razı olmamış! Bunun üzerine Çılgınlık Pişmanlıktan da aldığı dersle Hasedin hevesini kursağında bırakmış:
“Sen hiç merak etme kardeşim, bundan böyle hep senin yanında olacağım, sana ben kılavuzluk edeceğim."
Haset bakmış ki kendisine huzur yok, hızla gözden kaybolmuş gibi yapıp bütün duyguların saklambaç oynamak üzere buluştuğu ağacın arkasına saklanmış.
O günden sonra her saklambaçta, gözleri görmediği için Aşk ebe olmuş. Çılgınlıkla beraber, diğer duyguları saklandıkları yerden çıkarmak üzere yeryüzüne yayılmışlar.
Çok sonraları insanlar buyur edilmiş yeryüzüne. İyi ve kötü duygular insanların ruhundaki evlerine yerleşmiş. O günden beri de kalbinde Aşkı fark eden her insan hemen yanıbaşında Çılgınlığın da ona rehberlik etmek üzere yanında beklediğini fark etmişler. Bu yüzden aşık olmak biraz da çılgınlığı göze almayı gerektirir olmuş. Aşkın tek başına yürüyemediğini fark eden kimi insanlar "Aşkın gözü kördür" diye yazmışlar kitaplara ve kâğıtlara.
Çılgınlık ile Aşk arasında olan bitenden haberi olmayan insanlar bu sözü söyleyenlere hak verememişler. Şöylece itiraz etmişler: "Bütün duygularımızı Aşk sayesinde bulabiliyoruz, duygularımızın gerçek halini ancak Aşk ile görebiliyoruz, bize duygularımızın asıl değerini Aşk gösteriyor. Aşk körse bunları bize nasıl gösteriyor olabilir ki?"
Aşk tüm bu söylentileri sessizce dinliyormuş. Çünkü ne zaman sesini yükseltse Hasedin ağacın arkasından çıkıp diğer duyguların arasına karışıp hepsini mutsuz edeceğini biliyormuş. Çılgınlığın elinden tutup kalplerde yürümeye devam etmiş.. Bir konuşsa herkes onu tanıyıp kalbine buyur edecekmiş zaten. "Ah, Haset, ah!" diye geçirmiş içinden. Aynı sırada hazin olayın meydana geldiği güllerin arasında dikenler biraz daha sivrilmişler...
________________________ Kaynak: Senai Demirci, Aşka Dair Öyküler Hazırlayan: Kerim Melleş, www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|