[Aşk Hikayeleri]
GÜNEŞİ KUCAKLAMAK [Aşk Hikayeleri]
Manolya Ülkesi'nin kralı evlenme çağına gelen kızına uygun bir damat adayını nasıl bulacağını düşünüyordu son zamanlarda. Öyle biri olmalıydı ki; gözü gibi baktığı biricik kızını gerçekten sevmeli, ona hakettiği değeri vermeliydi. Yapacağı şeylerle de ispatlamalıydı sevgisini hem kendisine hem de prensese. Aklına şöyle bir fikir geldi ve bunu fermanlarla ülkenin dört bir yanına duyurdu:
"Güneşi kucaklayan delikanlı kızımla evlenebilecek! Her kim ki bunu yaparsa, kızım onun olacak ve saadet içinde sarayda yaşayacak."
Fermanı duyan ülke delikanlılarını korku, endişe, azim ve telaş sardı. Ne yapmalı ne etmeliydiler ki, hem güzeller güzeli prensese, hem de sarayın lüksüne, şatafatına kavuşabilsinlerdi. Kimileri taşları üstüste dizerek güneşe ulaşmaya çalıştı. Kimileri en yüksek dağın zirvesine çıkmaya çalıştı. Hali vakti yerinde olanlar uzun uzun kuleler yaptı. Günlerini gecelerini ağaç tepesinde geçirerek güneşin uygun bir anını kollayanlar bile vardı. Güneşe büyü yaptıranlar da oldu... Ama aradan aylar geçiyor kimse bu işi beceremiyor, pes edip vazgeçiyorlardı.
Bir gün kralın huzuruna giyim kuşamı gösterişli olmayan ama oldukça yakışıklı bir delikanlı geldi. Güneşi kucaklayabileceğini hem de bunu kralın ve kızının huzurunda yapmak istediğini söylüyordu. Kral kabul etti delikanlının isteğini. Güneşli bir günde sarayın bahçesinde kral ve prenses yanyana oturmuş, etraflarında da büyük bir kalabalık ne olup biteceğini bekliyorlardı merakla. Prensesin içinde bir şeyler kıpırdıyordu bu gence baktıkça.
"Hadi bakalım, kucakla güneşi de görelim!" dedi kral.
Bu sözlerin ardından olan şeye herkesin ağzı açık kaldı. Delikanlı hızla koşarak, muhafızları aşmış, prensese sımsıkı sarılmış, bir türlü bırakmıyordu.
"Bre zındık, ne yaparsın!" diye kükredi kral şaşkınlığını atınca. "Nedir bu ahmaklığın anlamı?"
Prensesten muhafızlarca zorla ayrılan delikanlı şunları söyledi boynunu bükerek. Ama sesi neşe doluydu:
"Sevgili Kralımız, siz güneşi kim kucaklarsa kızım onundur dediniz. Ben sarayın karşısındaki şu viranede otururum. Gözlerimi dünyaya açtım açalı, her sabah penceremden kızınızı görürüm. Yüreğim aşkının, güzelliğinin, sevgisinin ateşiyle yandı kavruldu. Her gün penceremden penceresine bakarım, onu gördüm mü günüm aydınlanır, ışıl ışıl olur. Göremezsem kahrolur, karanlıklara boğulurum. Ben onunla var olur onunla yok olurum. Benim gündüzüm, gecem, yazım, kışım, sıcağım, soğuğum O... Benim güneşim O... Ne olursa olsun bu an bile bana sonsuza dek yeter. Ölümüm güneşimden olsun razıyım..."
Herkesin hatta kral ve prensesin bile gözleri doldu bu sözlere. Kral her masalda adet olduğu üzere, 40 gün 40 gece düğün yapılmasını emretti. Prenses neşeyle ellerini çırptı. Kral doğru bir seçim yapmıştı. Aşkın güneşini yakalayan delikanlıya kızını vermişti. Prenses ve delikanlı ömürlerinin sonuna dek saadet içinde yaşadılar sarayda. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine...
Aşk her sabah taze bir güneş doğmalı kalbimize. Ne dünün utancını taşımalı üzerinde ne de yarının kaygısını. Bugün sadece bugün varmış gibi ömrünüzde, bu sabah doğmuş gibi taze bir heyecanla sevin sevdiğinizi. Güneşi kucaklayın. Sımsıcak...
________________________ Kaynak: Senai Demirci, Aşka Adanmış Öyküler Hazırlayan: Kerim Melleş, www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|