[Aşk Hikayeleri]
HATA VE KOVA [Aşk Hikayeleri]
"Yıllardır efendisine su taşıyordu. İki kovayı omuzlarına aldığı bir sırığın uçlarına asıyor, pınara gidiyor, su getiriyordu."
* Genç adam umursamaz bir yüz ifadesiyle baktı. Kadın anlatmaya devam etti.
"Ne var ki kovalardan biri delikti."
* Dinlediğini biliyordu kadın. Yine de, gözünü yere dikmiş, sırtını dönmüş oturan kocasıyla, yüz yüze gelmek üzere yerini değiştirdi.
"Pınardan eve doğru giden patika yolu bitirinceye kadar bu kovanın suyu yarıya iniyor, her defasında emeğinin yarısı boşa gidiyor gibiydi."
* Şimdi kahvaltı masasının öbür ucundaydı. Kocasının karşısında...
"Diğer kovaya doldurduğu su hiç eksilmeden eve varıyordu. Delik olmayan kova zaman zaman diğer delik arkadaşına acıyarak bakar, görevini yerine getiremediği için onu içten içe suçladığı olurdu. Zavallı delik kova da taşıyıcısına karşı mahçuptu. Her defasında kendisinden beklenenin sadece yarısını yerine getirebiliyordu."
* Çayından bir yudum aldıktan sonra devam etti. Beklediği olmuştu. Meraklandırabilmişti. Göz göze geldiler yine; her tartışmadan sonra yaptıkları gibi. Anlatmaya devam etti.
"Aradan iki yıl geçtikten sonra kova kendisini taşıyan hizmetçiyle konuşmaya karar verdi.
'Kendimden utanıyorum ve senden özür diliyorum' dedi.
'Neden?' diye sordu hizmetçi. 'Neden utanıyorsun?'
'Biliyorsun,' dedi kova, 'iki yıldır pınarda beni tam olarak dolduruyorsun, eve vardığımızda ise yarı yarıya boşalmış oluyorum. Benim hatam yüzünden emeğinin bir kısmı boşa gitti şimdiye kadar."
* Genç adam, karısının mütebessim çehresinde ve gözlerinin içinde yeni bir teselli bulma umuduyla heyecanlandı. Sevdiği kadınla evlenmek için kendini olduğundan daha mükemmel göstermiş, kızlarını vermekte direnen ailesine karşı eski Türk filmlerindeki zavallı oyuna girişip daha çok kazanıyormuş gibi davranmıştı. Nihayet ailesini razı edip sevdiğiyle evlendiğinde neredeyse, borç ödemekten mutlu olmaya vakit ayıramamıştı. Son iki yılı maddi sıkıntılar içinde geçirmişlerdi. Zaman zaman çaresizlikten bunaldığı oluyor, çok sevdiği karısını üzüyordu. Bu sabah da her şeyi unutup güzel bir kahvaltıyla işine gitmek üzere vedalaşmayı umarken, çayı geç demlediği için karısına çıkışmış, fakat yine pişman olmuştu. Ne var ki bu pişmanlığını ifade edemeyecek kadar da mükemmellik kaygısı vardı. Ona öyle öğretilmişti. Doğru olmadığını biliyordu ama duyguları doğruyu yapmasına engel oluyordu. Karısı ise aşkını gözlerine ve sözlerine akıtarak bakmaya ve konuşmaya devam etti. "Öykünün en heyecanlı yeri burası" dedi.
"Hizmetçi sadece güldü ve ekledi: 'Bugün pınardan eve dönerken patika yolun kenarındaki güzel çiçeklere bir bak!' Delik kova o gün eve giden patikayı çıkarken, yol kenarında güneşin bütün renklerini sergileyen rengarenk çiçekler gördü. Biraz olsun teselli buldu, mutsuzluğunu unuttu, hatta delik bir kova olduğunu bile. Fakat yolun sonuna vardıklarında içindeki suyun yarısının boşalmış olduğunu gördü, tekrar üzüldü. Çaresizlik içinde tekrar özür diledi."
* Adam saatine baktı. Aceleyle yudumlayıp tadını fark etmeden içtiği çaydan bir yudum daha aldı. İşe geç kalma korkusuyla, aşkına tam 2 yıl geç kaldığını fark etti. "Sadece şimdi ve burada!" dedi. Üniversitedeyken birlikte seyrettikleri Ölü Ozanlar Derneği'nin o unutulmaz cümlesini hatırladı: "An'ı yakala!" Saatini kolundan çıkarıp uzak bir yere koydu. Zaman yoktu. Sadece sevdiği ve aşkı vardı artık. Mahçup bir tebessümle karısına döndü. "Eeee..."
"Hizmetçi 'Dikkat ettin mi,' diye sordu kovaya, 'sadece senin tarafında çiçekler var. Diğer kovanın tarafında hiç çiçek yok. Ben senin kusurlu bir kova olduğunu anladığım gün, senin tarafına çiçek tohumları ektim. Pınardan dönerken seni özellikle o tarafta tuttum ki çiçekleri sulayasın. Böylece senin sayende patika yolum yüzlerce çiçekle güzelleşti. Dahası, her sabah efendimin masasını bu çiçeklerden yaptığım demetlerle süsledim. Senin bu 'kusur'un olmasaydı, şimdi ne yolumuz bunca güzel olurdu, ne de efendimizin evi bu kadar çiçek kokardı."
* Anlamıştı adam. Sevdiğine karşı kusurunu ve eksiğini gizlemek doğru değildi. "Ne kadar doğru" dedi. İlk defa açık bir cümle kurmuştu. "Evliliğe her birimiz mükemmelmişiz gibi başlıyoruz. Sonra mükemmel değil de, sadece birer insan olduğumuzu fark edince sevgimiz azalıyor, aşkımız yozlaşıyor. Keşke birbirimizi sadece hataları ve eksikleri olan insanlar olarak severek ve kabullenerek başlayabilsek evliliğe..."
* Genç kadın çayları tazelerken "Gecikmiş değiliz ki..." dedi.
* Şekerlikten aldığı tek şekeri ortadan ikiye bölüp paylaştırdı. Öğrencilik günlerinden kalma o tatlı sesle, çay karıştırma sesiyle yeniden demlediler sevgilerini.
* "Aslında," diye devam etti kadın, "kendi kusurlarımızı sevdiğimize açtığımızda onun bizim için çiçek tohumları ekmesine fırsat da tanımış oluruz, tıpkı öyküdeki gibi. Yolun hep çiçekli kenarından gidip geliriz. Böylece kusurlarımız mutsuzluğumuza bahane olacak yerde, gölgesiz mutluluklara ve lekesiz sevinçlere kaynak olur."
* Birbirlerine sarıldılar. Haftanın ilk gününde böylesine tatlı bir mutluluğu sevdiğinden almak mutlulukların en güzeliydi.
* İşe gitmek üzere ayağa kalktı adam. "İlk hastamla randevuma yarım saat geç kaldım ama açıklarım" dedi.
* Aynı sıralarda şehrin diğer semtinde yaşlı bir çift el ele tutuşmuş, evlilik terapistleriyle girecekleri seansı bekliyorlardı. Son seansta birbirlerini ölesiye sevdiklerini, ama nedense evde bir türlü anlaşamadıklarını söylemişlerdi.
* Adam saatine baktı. "Doktor bey randevuya geç kaldı. Böyle de olmaz ki. İşe geç kalmam inşallah" diye söylendi. Kadın "Hayatım, bugün işe gitmesen....." dedi yalvaran gözlerle...
________________________ Kaynak: Senai Demirci, Aşka Dair Öyküler Hazırlayan: Kerim Melleş, www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|