Hikaye Öykü Masal Arşivi

 

Hikayelerin Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı

14 Kasım 2024

Sık Kullanılanlara Ekle  Anasayfan 
              Yap Ziyaretçi Defteri

  DOKUNMAK: TENDE, TENDEN ÖTE (Aşk Hikayeleri)Hikaye Öykü Masal Arşivi

MENÜLER
Ana Sayfa
Arşiv
Sitenize Ekleyin
Hikaye Ekleyin
Editörlere Mesaj Gönder
Editörlük Başvurusu
Yardım / İletişim
Reklam
Basında HikayeArsivi
Künye
Ziyaretçi Defteri
Tavsiye Siteler
HİKAYE KATEGORİLERİ
İbretli Hikayeler
Dini Hikayeler
Yaşanmış Hikayeler
Duygusal Hikayeler
Sevgi Hikayeleri
Aşk Hikayeleri
Din Büyüklerinden Hikayeler
En Güzel Dini Hikayeler
Masal Demeti
Hayatın İçinden Hikayeler
İran Hikayeleri
Dostluk Hikayeleri
Mevlanadan Hikayeler
Kıssadan Hisseler
Çocuklar İçin Hikayeler
Doğruların Öyküsü
Güldüren-Tebessüm Ettiren Hikayeler
Nasreddin Hocadan Hikayeler
Sahabeden ve Evliyaullahtan Hikayeler
Kurandan Hikayeler
Resulullahtan Hikayeler
Kelile ve Dimne
Tarihi Gerçekler
Gerçek Hayattan Hikayeler
Türk Tarihinden Damlalar
Bediüzzamanla Yaşayan Öyküler
Diyanetten Hikayeler
Renkli Hikayeler
Sesli Hikayeler-Masallar
Resimli Hikayeler
Sizden Gelen Hikayeler
İngilizce Hikayeler
Padişahlardan Hikayeler-Öyküler
Türkü Hikayeleri
Tarihi Hikayeler-Öyküler
Siyasi Hikayeler-Hatıralar
Öğretici Hikayeler
Hüzün Zamanı Hikayeleri
Hazır Cevaplar Espriler
Dede Korkut Hikayeleri-Destanlar
Keloğlan Masalları (Görüntülü)
La Fontaine Masalları
Atatürk Hikayeler - Hatıralar
Tanıdığım Ünsüzler
Gazali İHYAdan Hikayeler
Ramazan-Oruç Hikayeleri
Efsaneler & Mitler
KELOĞLAN MASALLARI
EDEBİYAT DÜNYASINDAN HİKAYELER & ESPRİLER

Hikaye-Öykü Ara



[Detaylı Arama]


Yeni Eklenen 25 Hikaye
MISIR YETİŞTİREN ÇİFTÇİ
BELKİ DE ÖRTÜNÜYOR!
TAHTA OTURMANIN BEDELİ!
HARAMDAN HAYIR OLUR MU?
GÖRMEDEN İMAN VE AMEL
CEHENNEMDEN GELİYORUM!
NAMAZ KILANLARI GETİR
ALLAH ALLAH!
SENİ NAMAZ KILIYOR SANMIŞTIM
SUYUN ÜSTÜNDE VE ALTINDA NE VAR?
ALLAH'IN TAKDİRİNDEN Mİ KAÇIYORSUN?
BOYAYI MI, BOYACIYI MI?
YALNIZ MI KALDIN?
ALLAH, NASIL HESABA ÇEKER?
ŞEYTAN KİME VESVESE VERİR?
SENİ KALBİMLE ANIYORUM!
İKİ KULAKLI
YEŞİM TAŞI
TEBESSÜM: GÜL, GÜNEŞ
DOKUNMAK DOYURUR
KARAR VER!
YAŞLI KADIN
AŞKIN BAŞINA GELENLER
SEDEF ÇİÇEĞİ
KIRMIZI KARANFİL

En Çok Okunan 25 Hikaye
The Adventure of the Three Garridebs
Bir Bebeğin Yarım Kalmış Günlüğünden
Dracula - Story
İşte Aşk
Hz. Yunus Ve Balık
Uyuyan Güzel
Half-Brothers by Elizabeth Gaskell
Sevgi Üç Türlüdür
Uyku Masalı
Dostluğun Öyküsü
Hansel Ve Gretel
Haddini Aşmanın Zararı
Ona "Sevdiğinizi" Söyleyin
Evlilik
Çirkin Ördek
On Çinli
He Needed Me
Ayrılın Ayrılabilirseniz
Eshab-ı Keyf (Mağara Arkadaşları)
Dost (Mevlana'dan)
Çorap
Nurten Hanımın Gözyaşları
The Yellow Face by Sherlock Holmes
Futbol Olayı
Seni Nasıl Sevebilirim


Reklam ver

Mail List
Sitemizin yeniliklerinden ilk sizin haberiniz olsun.
İsim:
Mail:
 


Editör Giriş

Google
Sitemiz hakkındaki görüşlerinizi ZİYARETÇİ DEFTERİNE yazarsanız seviniriz.


Ziyaretçilerimiz ve Hikaye Dostlarının Dikkatine:

www.hikayearsivi.net olarak 2002 yılından itibaren yayın faaliyetimizi sürdürmekteyiz. İnternet üzerinde yayın yapan birçok sitenin içeriğinde, sitemiz içeriği kullanılmaktadır. İlk defa birçok kategori altında hikaye-öykü ve masalları paylaşmaya başlayan sitemiz, bu konuda da diğer sitelere örnek olmuştur. Sitemizin ve içeriğinin genişlemesine ve sitemizin tanıtımına siz değerli ziyaretçilerimizin katkısı çok önemlidir. Sitemiz içeriğini paylaşırken, mutlaka kaynak olarak www.hikayearsivi.net den alıntılandığını belirterek içeriğimizi kullanabilirsiniz. Unutmayın ki kaynak belirtmeden, içeriğimizi alan onlarca site ve ziyaretçi, çalışmalarımızdaki emeğe karşı bizi şevksiz bırakmaktadırlar. Lütfen sitemizin tanıtımına sizde katkı sağlayın. (A.Kerim MELLEŞ & Mehmet Zahid MELLEŞ)

DOKUNMAK: TENDE, TENDEN ÖTE
[Aşk Hikayeleri]






DOKUNMAK: TENDE, TENDEN ÖTE
[Aşk Hikayeleri]


Modern zamanlarda eşyaya yönlendirilen dokunma duygusu maddi hırsların boyunduruğuna girecek kadar zavallı değil, metalik ayinelerin yüzüne düşecek kadar ucuz değil, sırf bir deri kalınlığında kalacak kadar sığ değildir. İnsan dokundu mu, ruhuyla dokunur, ruha dokunur. Dokunmanın süresi ise ölçülmez, ölçülemez; insan bir anda ebediyen dokunabilir, bir temasta sonsuz derinliği keşfedebilir.. Dokunmak, öylesine derindir ki, tende başlar tenden öte geçer, ruhlara dokunur, yüreğe sokulur.

Dokunmak, yakınlığın en yalın ifadesi. Hasret derdinin, ayrılık gamının ilacı. Yaşanmışlığın titrek izi. Var olmanın derin tortusu. Bir olmanın, birlikte olmanın simyası. Mahrem, özel, sıcak, derin, anlatılamaz bir duygu: Dokunmak. Beri taraftan bakarsanız duyuların yüzeyinde, öbür taraftan bakarsanız hiçbir kelimenin içine nüfuz edemeyeceği kadar derin, hiçbir ifadenin erişemeyeceği kadar yüksek ve gözün gördüğünden, kulağın duyduğundan ve dilin ve damağın tattığından ötede diri bir duygu. Hepsi hepsi incecik insan teninde başlıyor ve bitiyor. Elele tutuşmak, el sıkışmak, öpüşmek, kucaklaşmak, okşamak gibi insan yakınlığına yönelik bütün eylemlerin mayasını, dokunmanın o anlaşılmaz büyüsü oluşturuyor.

İnsan teni, kendinden umulmayan bir derinlik taşıyor.

İnsan ruhunun derinliklerinden taşıp gelen duygular bir başka insan teninin inceliğinde duruluyor, sakinleşiyor ancak. Kocaman, derin ve coşkulu bir okyanusun daracık bir kumsalda birikip birikip durulması gibi, gel-gitlerce varıp geri dönmesi gibi, insan teni de kendinden ötelerde coşup duran bir okyanusa sahillik ediyor. Sessiz, sakin ama duygulu, elektrikli, efsunlu bir sahil bu... Dokunuş, kavuşmanın en açık ifadesi. Dokunuş, sevmenin en dokunaklı görüntüsü. Dokunuş, şefkatin en anlaşılır biçimi. Dokunuş, tenden öte, temastan âlâ bir büyü. Dokunuş, elimizde avucumuzda olanın hepsi. Dokunuş, ele avuca sığmayacak kadar büyük, kavranamayacak bir büyü... Dokunuş, parçalanmışlığın, bölünmüşlüğün, dağılmışlığın, yalnızlığın ve hüznün tarifsiz merhemi.

Dokunmak, İsa nefesi denli sıcak. Dokunmak, Mesih dokunuşu kadar onarıcı. Dokunmak, Yusuf kokusu kadar tanıdık. Dokunmak, Muhammed'in gülü gibi kırılgan, nazik, yumuşak, yakın.

Dokunmak, ayışığı renginde ılık ve duru hazlar düşürür dünyamıza. Dokunmak, yıldızlar kadar çok ama tekil, uzak ama tanıdık ışıklar düşürür tenimize.

Dokunmak, güneş kadar sıcak ve kolay paylaşılır, aydınlık ve bol aşklar düşürür yüreğimize.

Dokunmayı vitamine benzetiyor hekimler. İnsanın insana edebileceği en kolay ve en değerli iyilik. Üstelik hemen herkesin elinin altında, bolca bulunan bir şey. Oğullar babalarının omuzuna dokunuşuyla hayatın sarp yolları için enerji toplar. Kızlar analarının sarılışında söylenmemiş en tatlı sevgi sözlerini, dile gelmeyen en güzel tavsiyeleri duyarlar. Eşler küçük, nazik, ılık bir dokunuşla hergün aşklarını tazelerler. Sebepsiz dokunuşlar, beklenmedik temaslar, umulmadık yakınlaşmalar eski aşkları yeniler, yüreklerde yeni sevgi sürgünlerini örseler. Hastasının nabzını tutan kadim hekimler onun ruhunun kıvrımlarını el yordamıyla hissederler, öylece sözleri ve sesleri bir başka derinlik kazanır. Fiziksel temas, kimyasal ilaçlardan da, modern teşhis yöntemlerinden muğlak ama daha çabuk hissedilen ve izleri silinmeyen sihirli bir şey. Belki bunun için olsa gerek, tıp ne kadar modernleşse de, hasta hekim ilişkisinin insan insana olan yanını asla terketmiyor. Tababetin ilk ve vazgeçilmez pratiği 'palpasyon' ve 'perküzyon' yani dokunmanın teknikleri her tıp öğrencisine iyiden iyiye belletiliyor.

Modernitenin 'ilkel' ve 'oryantal' gördüğü her türlü dokunma ritüeli özellikle batılı toplumlarda unutulmaya yüz tutmuşa benziyor. Batı kültürleri dokunmaya yönelik eylemleri, özel bir 'taciz' paranoyasıyla hayattan uzak tutuyor. Batıda 'objektif', 'determinist', 'tarafsız' olmak adına, mesafeli, ciddi duruşlu, duygusallıktan ve samimiyetten uzak 'soğuk bir yaşama öneriliyor. Doğuya doğru varıp, güneşe yakınlaştıkça, sıcaklık da, dokunma sıklığı da artıyor. Doğuda insanlar, teklifsiz, yakın, samimi.

The Alchemy of Love and Lust (Aşkın ve Arzunun Simyası) adlı kitabın yazarı Theresa L. Crenslaw, modern insanın "dokunma yoksunluğu”ndan söz açıyor. Dokunma yoksunluğunun bedelini insanlar depresyon, stres, kaygı ve hatta fiziksel rahatsızlıklarla ödüyorlar. Dokunma yoksunluğunda kaybettiklerimiz, dokunmayla kazandıklarımız konusunda bir fikir veriyor olsa gerek.

Belki, dokunmaya bunca şey atfetmek çok görülebilir. Ancak, dokunma üzerine yapılmış bir kaç araştırmanın sonuçlara daha ikna edici gelebilir. 1930'larda yapılan bir araştırma prematür bebeklerin dokunmayla çok şey kazandığını ortaya koydu. Daha sık elde tutulan ve kucağa alınan bebeklerde ölüm oranı üçte iki azalmıştı.

Miami Üniversitesi Dokunma Araştırmaları Enstitüsü direktörü Tiffany Field'in araştırmaları dokunmanın beşikten mezara kadar hayatımızın her evresinde onarıcı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. "Sokaklarda görmeye alıştığımız saldırganlığın çoğunun temelinde yeterince dokunulmamak var" diyor Field. Örneğin, öğrenciler ve öğretmenler arasında temaslar-sarılıp kucaklamak, omzuna fiske vurmak gibi azaldıkça okullarda saldırgan davranışların arttığına dikkat çekiyor. "Daha çok temasın daha çok cinsel tacize yol açacağından endişe ediliyorsa," diyor Field, "dokunma yasaklarının cinsel tacizi azaltmadığını hatırlamak gerek."

Field'in başkanlık ettiği enstitünün yürüttüğü 60 yakın çalışmada dokunma ve masajın astımdan, dikkat bozukluğuna, kanserden şekere kadar çok değişik durumlar üzerindeki etkisi araştırılıyor. "Artık genel bir etkiden söz edebiliriz" diyor Field. Masaj sırasında, hastanın kalp atımı yavaşlıyor, kan basıncı düşüyor. Beden stresli durumdan rahat ve gevşek bir moda doğru kayarak, stres hormonları azalıyor, bağışıklık sistemi güçleniyor.

Dokunmanın etkileri bununla bitmiyor. Dokunmalar sonrası gelen rahatlama dönemlerinde beyin fonksiyonları da hızlanıyor. Kırk kişi üzerinde yapılan bir çalışmada 10 dakikalık masajdan sonra insanların matematik yeteneklerinin daha iyi olduğu görülmüş. "Bütün bunları gördükten sonra," diyor Field, "her gün yemek ve egzersizlerin yanı sıra belli dozlarda dokunmaya da muhtaç olduğumuza inanmaya başladım."

Dokunmanın cinsel fonksiyon bozukluklarının tedavisinde bile yeri olduğuna inanıyor araştırmacılar. Örneğin, Crenshaw da dokunmanın, en başta endorfinler olmak üzere, çok sayıda hormonun yükselmesini sağladığını kaydediyor. Endorfinler, vücut içinde salgılanan bir tür doğal 'ağrı kesici'dir. Hastanın sırtını sıvazlamakla, nabzını tutmak, elini kavramakla ağrı ve sancıların hafiflemesini, en azından daha çekilir hale gelmesini en azından bu kadarıyla açıklayabiliriz. Dokunmayla yükselen bir diğer hormonun adı oksitosin. Oksitosin, doğum kasılmalarını başlatan hormondur. Bebek doğduktan sonra, emzirme sırasında oksitosin yükselir, anne ve bebeğin birbirine bağlanmasını kolaylaştırır, ayrıca anne için tarif edilemeyecek özel hazlara sebep olur. Peki, oksitosinin erkekler için anlamı neydi? Crenshaw'a göre, oksitosin hem erkeklerde hem kadınlarda deriyi 'acıktırıyor'. Hepimizin çok iyi hatırlayacağı gibi, dokunma dokunmayı doğurur. Her dokunuş, daha derin ve yakın bir dokunma ihtiyacını doğurur. Birbirini besleyen zincirleme bir reaksiyonu gösterir bu durum. Dokunma oksitosini yükseltir, yükselen oksitosin de dokunma ihtiyacını artırır. Böylece giderek derinleşen deri açlığı ancak özel, samimi, şefkatli ya da şehvetli dokunmalarla giderilebilir. Erkeklerin, erkeklik hormonu testosteronun da devreye girmesiyle, kadınların aksine, giderek derinleşen bu dokunmaların sonunda ancak cinsel yakınlıklıkla doyduğuna dikkat çekiyor Crenshaw. Kadınlar ise, sadece dokunma ile yetinebiliyorlar. Bir diğer ifadeyle, kadınlarda dokunma ile şehvet duygusu daha ayrı dururken, erkeklerde dokunma çoğunlukla şehveti getiriyor. Bu küçük farklılıktan, eşlerini memnun etmek isteyen erkekler için, cinsel arzu taşımaksızın daha çok 'dokunmaları' tavsiyesini çıkarabiliriz. Erkeklerin cinsel yakınlaşma arzusuyla değil, sadece dokunmak için dokunmayı öğrenmeleri gerek.

Son olarak, dokunmanın her zaman ten teması gerektirmediğini de hatırlamakta fayda var. Örneğin kucaklaşmak ve sarılmak gibi sosyal yakınlaşmalar ten tene temas kadar etkili. Yeter ki, sevgi ve şefkat niyeti eksik olmasın. İnsan teni, ruhun derinliklerini taşımaya, yüreğin coşkularını taşırmaya her zaman hazır.

Unutmayın, birbirlerini seven insanlar arasındaki mesafe en çok bir deri kalınlığındadır. Bu deri inceliğini aşabilmek için, dokunmanın derinliğini kavrayabilmek gerekiyor.



________________________
Kaynak: Senai Demirci, Aşka Dair Öyküler
Hazırlayan: Kerim Melleş, www.hikayearsivi.net


Kaynak: Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.


Önemli Not: Lütfen hikayeyi kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.

25 Ekim 2024 - 09:58:48 - 20 günlük
Ekleyen editör: HikayeArsivi

Okuyan:[30]Yorumlayan:[0]Kategori: [Aşk Hikayeleri]
[Arkadaşına Gönder][
Yazdır]



Bu hikaye yazı-yorum için henüz yorum yapılmamış veya yorum onaylanmamış.
 

Yorumlarınızı Yapın:
 



Reklam ver

 
 

.: Günün Ayeti :.

.: Günün Hadis-i Şerif-i :.

.: Günün Sözü :.

     


 
Google

Sitemizden alınan tüm hikaye-öykü-masal ve materyaller için link verilmesi zorunludur.
Site içeriğini kullanmak için site yönetimiyle [kutulkulub@gmail.com] irtibata geçerek istifade edebilirsiniz.

 
 Hikaye Arşivi  
Kerim MELLEŞ-KuTuL KuLuB © 2002-2024  ©  Hikaye Öykü Masal Arşivi
Sayfamızı en iyi 1024*768 çözünürlükte görüntüleyebilirsiniz...

  KuTuL KuLuB-A.Kerim Melleş