[Aşk Hikayeleri]
DOKUNMAK: TENDE, TENDEN ÖTE [Aşk Hikayeleri]
Modern zamanlarda eşyaya yönlendirilen dokunma duygusu maddi hırsların boyunduruğuna girecek kadar zavallı değil, metalik ayinelerin yüzüne düşecek kadar ucuz değil, sırf bir deri kalınlığında kalacak kadar sığ değildir. İnsan dokundu mu, ruhuyla dokunur, ruha dokunur. Dokunmanın süresi ise ölçülmez, ölçülemez; insan bir anda ebediyen dokunabilir, bir temasta sonsuz derinliği keşfedebilir.. Dokunmak, öylesine derindir ki, tende başlar tenden öte geçer, ruhlara dokunur, yüreğe sokulur.
Dokunmak, yakınlığın en yalın ifadesi. Hasret derdinin, ayrılık gamının ilacı. Yaşanmışlığın titrek izi. Var olmanın derin tortusu. Bir olmanın, birlikte olmanın simyası. Mahrem, özel, sıcak, derin, anlatılamaz bir duygu: Dokunmak. Beri taraftan bakarsanız duyuların yüzeyinde, öbür taraftan bakarsanız hiçbir kelimenin içine nüfuz edemeyeceği kadar derin, hiçbir ifadenin erişemeyeceği kadar yüksek ve gözün gördüğünden, kulağın duyduğundan ve dilin ve damağın tattığından ötede diri bir duygu. Hepsi hepsi incecik insan teninde başlıyor ve bitiyor. Elele tutuşmak, el sıkışmak, öpüşmek, kucaklaşmak, okşamak gibi insan yakınlığına yönelik bütün eylemlerin mayasını, dokunmanın o anlaşılmaz büyüsü oluşturuyor.
İnsan teni, kendinden umulmayan bir derinlik taşıyor.
İnsan ruhunun derinliklerinden taşıp gelen duygular bir başka insan teninin inceliğinde duruluyor, sakinleşiyor ancak. Kocaman, derin ve coşkulu bir okyanusun daracık bir kumsalda birikip birikip durulması gibi, gel-gitlerce varıp geri dönmesi gibi, insan teni de kendinden ötelerde coşup duran bir okyanusa sahillik ediyor. Sessiz, sakin ama duygulu, elektrikli, efsunlu bir sahil bu... Dokunuş, kavuşmanın en açık ifadesi. Dokunuş, sevmenin en dokunaklı görüntüsü. Dokunuş, şefkatin en anlaşılır biçimi. Dokunuş, tenden öte, temastan âlâ bir büyü. Dokunuş, elimizde avucumuzda olanın hepsi. Dokunuş, ele avuca sığmayacak kadar büyük, kavranamayacak bir büyü... Dokunuş, parçalanmışlığın, bölünmüşlüğün, dağılmışlığın, yalnızlığın ve hüznün tarifsiz merhemi.
Dokunmak, İsa nefesi denli sıcak. Dokunmak, Mesih dokunuşu kadar onarıcı. Dokunmak, Yusuf kokusu kadar tanıdık. Dokunmak, Muhammed'in gülü gibi kırılgan, nazik, yumuşak, yakın.
Dokunmak, ayışığı renginde ılık ve duru hazlar düşürür dünyamıza. Dokunmak, yıldızlar kadar çok ama tekil, uzak ama tanıdık ışıklar düşürür tenimize.
Dokunmak, güneş kadar sıcak ve kolay paylaşılır, aydınlık ve bol aşklar düşürür yüreğimize.
Dokunmayı vitamine benzetiyor hekimler. İnsanın insana edebileceği en kolay ve en değerli iyilik. Üstelik hemen herkesin elinin altında, bolca bulunan bir şey. Oğullar babalarının omuzuna dokunuşuyla hayatın sarp yolları için enerji toplar. Kızlar analarının sarılışında söylenmemiş en tatlı sevgi sözlerini, dile gelmeyen en güzel tavsiyeleri duyarlar. Eşler küçük, nazik, ılık bir dokunuşla hergün aşklarını tazelerler. Sebepsiz dokunuşlar, beklenmedik temaslar, umulmadık yakınlaşmalar eski aşkları yeniler, yüreklerde yeni sevgi sürgünlerini örseler. Hastasının nabzını tutan kadim hekimler onun ruhunun kıvrımlarını el yordamıyla hissederler, öylece sözleri ve sesleri bir başka derinlik kazanır. Fiziksel temas, kimyasal ilaçlardan da, modern teşhis yöntemlerinden muğlak ama daha çabuk hissedilen ve izleri silinmeyen sihirli bir şey. Belki bunun için olsa gerek, tıp ne kadar modernleşse de, hasta hekim ilişkisinin insan insana olan yanını asla terketmiyor. Tababetin ilk ve vazgeçilmez pratiği 'palpasyon' ve 'perküzyon' yani dokunmanın teknikleri her tıp öğrencisine iyiden iyiye belletiliyor.
Modernitenin 'ilkel' ve 'oryantal' gördüğü her türlü dokunma ritüeli özellikle batılı toplumlarda unutulmaya yüz tutmuşa benziyor. Batı kültürleri dokunmaya yönelik eylemleri, özel bir 'taciz' paranoyasıyla hayattan uzak tutuyor. Batıda 'objektif', 'determinist', 'tarafsız' olmak adına, mesafeli, ciddi duruşlu, duygusallıktan ve samimiyetten uzak 'soğuk bir yaşama öneriliyor. Doğuya doğru varıp, güneşe yakınlaştıkça, sıcaklık da, dokunma sıklığı da artıyor. Doğuda insanlar, teklifsiz, yakın, samimi.
The Alchemy of Love and Lust (Aşkın ve Arzunun Simyası) adlı kitabın yazarı Theresa L. Crenslaw, modern insanın "dokunma yoksunluğu”ndan söz açıyor. Dokunma yoksunluğunun bedelini insanlar depresyon, stres, kaygı ve hatta fiziksel rahatsızlıklarla ödüyorlar. Dokunma yoksunluğunda kaybettiklerimiz, dokunmayla kazandıklarımız konusunda bir fikir veriyor olsa gerek.
Belki, dokunmaya bunca şey atfetmek çok görülebilir. Ancak, dokunma üzerine yapılmış bir kaç araştırmanın sonuçlara daha ikna edici gelebilir. 1930'larda yapılan bir araştırma prematür bebeklerin dokunmayla çok şey kazandığını ortaya koydu. Daha sık elde tutulan ve kucağa alınan bebeklerde ölüm oranı üçte iki azalmıştı.
Miami Üniversitesi Dokunma Araştırmaları Enstitüsü direktörü Tiffany Field'in araştırmaları dokunmanın beşikten mezara kadar hayatımızın her evresinde onarıcı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. "Sokaklarda görmeye alıştığımız saldırganlığın çoğunun temelinde yeterince dokunulmamak var" diyor Field. Örneğin, öğrenciler ve öğretmenler arasında temaslar-sarılıp kucaklamak, omzuna fiske vurmak gibi azaldıkça okullarda saldırgan davranışların arttığına dikkat çekiyor. "Daha çok temasın daha çok cinsel tacize yol açacağından endişe ediliyorsa," diyor Field, "dokunma yasaklarının cinsel tacizi azaltmadığını hatırlamak gerek."
Field'in başkanlık ettiği enstitünün yürüttüğü 60 yakın çalışmada dokunma ve masajın astımdan, dikkat bozukluğuna, kanserden şekere kadar çok değişik durumlar üzerindeki etkisi araştırılıyor. "Artık genel bir etkiden söz edebiliriz" diyor Field. Masaj sırasında, hastanın kalp atımı yavaşlıyor, kan basıncı düşüyor. Beden stresli durumdan rahat ve gevşek bir moda doğru kayarak, stres hormonları azalıyor, bağışıklık sistemi güçleniyor.
Dokunmanın etkileri bununla bitmiyor. Dokunmalar sonrası gelen rahatlama dönemlerinde beyin fonksiyonları da hızlanıyor. Kırk kişi üzerinde yapılan bir çalışmada 10 dakikalık masajdan sonra insanların matematik yeteneklerinin daha iyi olduğu görülmüş. "Bütün bunları gördükten sonra," diyor Field, "her gün yemek ve egzersizlerin yanı sıra belli dozlarda dokunmaya da muhtaç olduğumuza inanmaya başladım."
Dokunmanın cinsel fonksiyon bozukluklarının tedavisinde bile yeri olduğuna inanıyor araştırmacılar. Örneğin, Crenshaw da dokunmanın, en başta endorfinler olmak üzere, çok sayıda hormonun yükselmesini sağladığını kaydediyor. Endorfinler, vücut içinde salgılanan bir tür doğal 'ağrı kesici'dir. Hastanın sırtını sıvazlamakla, nabzını tutmak, elini kavramakla ağrı ve sancıların hafiflemesini, en azından daha çekilir hale gelmesini en azından bu kadarıyla açıklayabiliriz. Dokunmayla yükselen bir diğer hormonun adı oksitosin. Oksitosin, doğum kasılmalarını başlatan hormondur. Bebek doğduktan sonra, emzirme sırasında oksitosin yükselir, anne ve bebeğin birbirine bağlanmasını kolaylaştırır, ayrıca anne için tarif edilemeyecek özel hazlara sebep olur. Peki, oksitosinin erkekler için anlamı neydi? Crenshaw'a göre, oksitosin hem erkeklerde hem kadınlarda deriyi 'acıktırıyor'. Hepimizin çok iyi hatırlayacağı gibi, dokunma dokunmayı doğurur. Her dokunuş, daha derin ve yakın bir dokunma ihtiyacını doğurur. Birbirini besleyen zincirleme bir reaksiyonu gösterir bu durum. Dokunma oksitosini yükseltir, yükselen oksitosin de dokunma ihtiyacını artırır. Böylece giderek derinleşen deri açlığı ancak özel, samimi, şefkatli ya da şehvetli dokunmalarla giderilebilir. Erkeklerin, erkeklik hormonu testosteronun da devreye girmesiyle, kadınların aksine, giderek derinleşen bu dokunmaların sonunda ancak cinsel yakınlıklıkla doyduğuna dikkat çekiyor Crenshaw. Kadınlar ise, sadece dokunma ile yetinebiliyorlar. Bir diğer ifadeyle, kadınlarda dokunma ile şehvet duygusu daha ayrı dururken, erkeklerde dokunma çoğunlukla şehveti getiriyor. Bu küçük farklılıktan, eşlerini memnun etmek isteyen erkekler için, cinsel arzu taşımaksızın daha çok 'dokunmaları' tavsiyesini çıkarabiliriz. Erkeklerin cinsel yakınlaşma arzusuyla değil, sadece dokunmak için dokunmayı öğrenmeleri gerek.
Son olarak, dokunmanın her zaman ten teması gerektirmediğini de hatırlamakta fayda var. Örneğin kucaklaşmak ve sarılmak gibi sosyal yakınlaşmalar ten tene temas kadar etkili. Yeter ki, sevgi ve şefkat niyeti eksik olmasın. İnsan teni, ruhun derinliklerini taşımaya, yüreğin coşkularını taşırmaya her zaman hazır.
Unutmayın, birbirlerini seven insanlar arasındaki mesafe en çok bir deri kalınlığındadır. Bu deri inceliğini aşabilmek için, dokunmanın derinliğini kavrayabilmek gerekiyor.
________________________ Kaynak: Senai Demirci, Aşka Dair Öyküler Hazırlayan: Kerim Melleş, www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|