[Aşk Hikayeleri]
PİŞMANLIK TÜRBESİ [Aşk Hikayeleri]
Güneş ufukta giderek kızıllaşıyordu. Güne veda zamanı yaklaşıyordu. Sararıp solan yüzü gibi gün de tükenme belirtileri veriyordu. Yürüdü. Tozlu yolun sağında ve solunda sıralanan kavak ağaçlarının gölgeleri yolunu kesiyor gibiydi.
Gölgeler... Oldum olası içinden çıkamadığı gölgeler. Ayağının altındaki yaprakların hışırtısı yalnızlığını biraz olsun unutturuyordu. Pek az kimsenin yürüdüğü yoldan pek az zamanlarda hissettiği bir umutla ilerledi. Adımlarını biraz daha hızlandırdı. "Az Seçilen Yol" dedi içinden.. Kalabalıkta olmayı hiç sevmemişti, sevememişti. Yalnızlığına doğru ilerledi. Uzaklardan kuş sesleri duyuluyordu.
***
Yaşlı adam yorgun bedenini sürüklercesine çeşmeye doğru yürüdü. Yüzünde günışığının sarı hüzmeleri gezindi. Yaşlıların yüzü eskiyip kırıştıkça, sararıp soldukça, gözleri daha da belirgin hale gelir ya! Küçük fakat aydınlık gözleriyle güneşe selam verdi. Elini soğuk suya dokundurdu. Yüzünü yıkadı üç kez. Kollarını dirseklerine kadar sıvadı.
Yürüdükçe biraz daha aydınlandı yüzü genç kızın... Son yokuşu da tırmanıp tepeye varınca, tarif edilen evi görmekte gecikmedi. Az kalmıştı. Biraz daha canlandı adımları. Söyleyeceklerini toparlamaya çalıştı boş yere. Yürüdü.
İkindi namazının tatlı sükunetini bir selamla tamamladı. En az beş vakit suya değen elleri duaya durdu. Kendisi için. Arkasında tek başına saf tutmuş karısı için. Uzaklardaki çocukları ve torunları için. Tanıdığı, tanımadığı herkes için.
Üniversite kampüsünün hemen karşısındaki patika yoldan zaman zaman köylülerin gidip geldiğini görmüştü. Aslında hiç de yabancısı değildi yolun. Hazırlık sınıfına başlayalı beri burnunda tüten köyünün yolundan pek farkı yoktu. Tanımadığı bir köye gidiyor olmalıydı bu yol. Ama bir köye gidiyordu işte. Okuldan yurda, yurttan okula gidip geldiği yoğun günlerin telaşında merak bile etmemişti yolun sonunun nereye vardığını. Şimdi yolun sonundaydı işte. Derdini paylaştığı yurt arkadaşının tabiriyle "Pişmanlık Türbesi"nin eşiğindeydi.
Yarım açık duran bahçe kapısını tereddütle itti. Tatlı bir gıcırtıyla açıldı kapı. İçi biraz daha rahatladı. Hiç yabancılık çekmedi. Köyündeymiş gibi hissetti. Pencerede oturmuş tespih çeken yaşmaklı kadını görünce daha da rahatladı. Babaannesini görmüş gibi oldu. Damağında taze ayran tadı gezindi birden. Toprak kokusu daha da belirginleşti. Yürüdü.
***
Yaşlı adam gözünü okuduğu kitaptan kaldırdı. Odanın öbür tarafında sessizce oturan genç misafirine döndü. "Hoş geldin kızım," dedi nurlu yüzünde beliren sıcak bir tebessümle. Siyah düz saçların arasından utangaç bir bakışla baktı. "Hoşbulduk!" Göz göze gelişleri bu kadar sürdü. Sadece bir "Hoşbulduk!" diyecek kadar. Gözlerini tekrar yere dikti.
Memleketini sordu. Annesinden babasından bahsetmesini istedi. Üniversiteli kızın biraz rahatladığını fark ettikten sonra yumuşak ve doğal bir ses tonuyla sordu:
"Senin pişmanlığın nedir?"
"Senin" kelimesi üzerindeki vurguyu fark etti. Arkadaşlarının pişmanlıklarını dinlediğini ima ediyordu. Sıra kendisinindi.
"Senin pişmanlığın nedir?"
Ummadığı bir yakınlık ve kuşatıcılık hissetti bu soruyu kulaklarına taşıyan ses tonunda...
Gözlerini yerden kaldırmadan net olarak cevapladı: "Ben aşık olmaktan pişmanlık duyuyorum..." Sonra sustu. Yaşlı adam da sustu. Suskunluğun bir konuşma daveti olduğunu hissetti. "Birkaç defa aşık oldum ve hepsinde de hayal kırıklığı yaşadım."
"Aşktan pişmanlık duyuyorsun" dedi yaşlı adam anladığını ifade etmek için.
Genç kız "evet" anlamında başını salladı. Gözlerini yerden kaldırma cesareti bulmuştu şimdi. "Arkadaşların da buraya pişmanlık duyduğu şeyleri terk etmek üzere geldiler. Anlaşılan o ki, sen de aşkı terk etmeye niyetlisin."
"Böylece derin hayal kırıklıklarından da kurtulmuş olacağım!" dedi genç kız.
"Riskini sıfırlamak istiyorsun" dedi yaşlı adam.
Aslında pek köylüye benzemiyordu. Anlattıklarına göre yıllarca psikiyatristlik yapmış, çok hasta tedavi etmişti. Sonunda kendini okumaya ve düşünmeye vermek için bu köye yerleşmişti. Kitaplarının da olduğu söyleniyordu ama bir müstear isimle yayınlanıyormuş. Genç kız tatlı ve çekişmeli bir diyaloğun başladığının farkındaydı.
"Ama kaybedeceğin tek şey hayal kırıklıkların olmayacak" diye tamamladı sözünü.
"Nasıl yani?" dedi kız merakla.
Adem oturduğu koltuktan öne doğru eğildi. Genç misafirinin gözlerine kilitledi gözlerini. Sonra sözleri geldi.
"Bak kızım, bir ağacı düşün. Onun bir dalını görüyorsun sadece. Gerisinden haberin yok. Dalını tutup almak istiyorsun eline. Fakat diğer dallar da geliyor. Ağacın gövdesi de ardı sıra eğiliyor. Zorluyorsun. Öyle ki kökleri yerinden sarsılıyor."
Sözün devamını bekledi. Gözlerini kırpmadan dinledi. Köşede sessizce bekleyen karısı mütebessim ve müşfik bir eda ile genç kızı süzüyordu. Gözlerin üzerinde olmasından memnundu. İlk defa ilgi gördüğünden emindi. Kadın üç küçük bardağın dibini dolduran çaya su ekliyordu. Çayın tadını şimdiden damağında hissetti.
"Duygularımız da dallı budaklı bir ağaç gibidir işte!" diye tamamladı yaşlı adam. Çayını aldı. Genç kızın da çayını almasını bekledi. Solgun akşam üstünün bu hayatî sohbetinin ortasından bir kan gibi akıyordu çay. Dudağına değen sıcacık yudumla hayatın nabzını alır gibi oldu. Şimdi ve burada! Vardı. Var edilmişti. Yaşıyordu. Yaşatılıyordu. Saçlarını yüzünden geriye doğru savurdu.
"Şimdi sen hayal kırıklığından kurtulmak istiyorsun. Onu çekip koparmak istiyorsun. Bunun bedeli bu dalın bağlı olduğu aşk dalını kırmak. Aşk dalını çekip almaya çalıştığında ağacın gövdesi sarsılacak. Aşkı besleyen tutkularını yerinden edeceksin. Hiç hevessiz, hiç aldırışsız, hiç isteksiz, hiç iştahsız yaşayıp gideceksin. Belki yaşama duygunun kökleri bile kopacak ruhunun toprağından..."
"Fakat benim yaşadığım zor değil mi? Bu yaşta bu kadar hayal kırıklığı beni canımdan bezdirdi zaten. Kaybedeceklerimi kaybettim neredeyse.. Zaten tutkularımı yitirdim diyebilirim."
"Tercih senin!" dedi yaşlı adam, "burada pişmanlıklarını bırakıp gidebilirsin. Fakat, bana yeniden gelmen gerekebilir. Üstelik daha ağır bir pişmanlık yüküyle..."
Uzunca bir sessizlik hükmetti odaya. Güneş ufuktan son selamını gönderiyordu.
"Galiba anlıyorum," diye devam etti genç kız. "İsteksiz, hevessiz, aldırışsız ve iştahsız yaşamak bana göre değil..."
"Duyguların birbirinden habersiz yaşadıklarını sanıyorsun. Çoğu arkadaşın gibi. Birisinden vazgeçince öbürünün de yerinde kalacağını düşünüyorsunuz. Bir gençlik yanılsaması... Hayal kırıklıklarını göze alamazsan tutkularını kaybedersin, ideallerini gerçekleştirme özlemini yitirirsin."
Sonra bir öykü anlattı genç kıza. Toprak yeme alışkanlığı olan bir adamın şekerci dükkanında başına gelenleri.
"Şekerciden iki kilo şeker istemiş adam. Şekerci terazinin bir kefesine saf kilden yapılma ağırlıkları koymuş, arkasını dönüp şekerleri hazırlamaya başlamış. Adam saf kil parçalarını görünce birden iştahlanmış, şekerleri unutmuş.. Ona şekerden bile tatlı gelen ağırlıkları şekerciye göstermeden atıştırmaya başlamış. Her bir parçayı ağzına attığında karşı kefeye konulacak şeker miktarı azalıyormuş haliyle. Şekerci de olayın farkındaymış aslında.. Bir süre oyalanıp terazinin diğer kefesinin hafiflemesini umuyormuş. Bu aldanışa razıymış. Terazinin bu kefesinde ne kadar eksilme olursa, aynı ücret karşılığında o kadar eksik şeker verecekmiş.."
Öyküyü burada kesip genç kızın yüzüne baktı. Bardağından bir yudum daha aldı. Genç kızın kendi dersini kendisinin söylemesini istiyordu. Sabırla ağzından çıkacakları bekledi. Yardımcı olmak için ekledi:
"Siz gençler terazinin sadece bir kefesini görüyorsunuz şimdilik. Bu kefeden eksilenlerin karşı kefede bir bedeli vardır mutlaka.."
"Hayal kırıklığını göze almam lazım..."
"Bırak, hayal kırıklığı seninle kalsın."
"Öbür kefede sevinçlerin, mutlulukların, tesellilerin seni bekliyor olacak. Ne var ki, terazinin bu kefesinde aşk ve hayal kırıklığı birlikte duruyorlar. Birini alırsan diğerini de almak zorunda kalırsın. Karşı kefedekileri de kaybedersin."
***
Güneş batmadan yola düştü. Yere daha sıkı basıyordu şimdi. Yüzüne can gelmiş gibiydi. Yarın sabahki güneşi taze bir yaşama heyecanıyla bekleyecekti. "Pişmanlık Türbesi"ndeki yaşlı adama teşekkür etti.
"Yine bekliyoruz!" dedi yaşlı adam. Ve ekledi: "Pişman olmazsın..."
________________________ b>Kaynak: Senai Demirci, Aşka Dair Öyküler Hazırlayan: Kerim Melleş, www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|