[Aşk Hikayeleri]
MOR NOKTA [Aşk Hikayeleri]
Mor mürekkepli bir kalemin karnında beklerken, her mürekkep zerresinin kaderiyle ilgili çok şey konuşulurdu. Kimileri bir şiirin en güzel dizesinin ortasındaki "a" harfi olmayı umuyordu. Böylece herkesin dilinde dolaşacaklar, herkesin kulağına koşacaklardı. Kimileri bir bebeğin ilk "Anne!" deyişindeki ünlem olmayı hâyâl ediyordu. Böylece bir annenin kalbindeki en tatlı heyecan olabileceklerdi. Kimileri de uzunca bir mektubun son sayfasındaki "Seni seviyorum" cümlesinin "s"leri olarak pembe bir kâğıda düşmeyi bekliyorlardı.
Fakat o sessiz ve suskun bir nokta olarak köşede bekledi durdu. Arkadaşları, kalemin her kâğıda değişinde koşarak kalemin ucuna aktılar. Ama o beklediği için kalemin son mürekkebi olarak kaldı.
Derken bir gün doğum sancıları başladı. Kalemin sahibi kalemi yine kâğıda değdiriyordu. Onunla kalan çok az sayıda mürekkep damlası koştu önce. Kalemin sahibi her zaman yazdığı mektuplarından birini yazıyordu. İçerdeki bütün mürekkep damlaları kalem sahibinin kalbinden geçenleri hissediyordu. Suskun ve çekingen mürekkep damlası, artık sıranın kendisine geldiğini görüyordu. Zor geliyordu ama gitmeliydi artık. Buruk bir sevinçle kalemin ince ucuna doğru aktı. Uzun ince bir tünelin içinden geçiyordu.
Kimbilir nasıl bir kâğıda düşecekti. Pembe mi? Beyaz mı? Mavi mi? Diğer arkadaşlarını düşündü. Bir annenin günlüğünde bebeğin ilk "Anne!" deyişinin yanında ünlem olarak duranlar kimbilir ne kadar mutluydular! Peki ya bir şiirin orta yerinde harf olup duranlara ne demeliydi? Şimdi hangi güzel insanın gözlerine misafir oluyorlardı acaba?
Kalemin ucuna doğru kaymaya devam etti. Sonunda şiddetli bir sancıyla kâğıdın pembe yüzüne düşüverdi. Hiç hâyal etmediği bir aydınlık vardı. Kağıtla ilk buluşmasıydı bu. Kağıdın derinliğine doğru ilerledi. İyice kavradı selüloz hücreleri. Biraz önce içinde olduğu kalemi ve kalemin sahibini görebiliyordu artık.
Kendisinin doğumuyla kalemin yazması da bitmişti. Şaşkınlığı geçer geçmez etrafına bakındı. Önce kendisinin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Yakınında başka bir damla yoktu. Kendisine bitişik başka bir mürekkep damlası da hissetmiyordu. Sadece az ötedeki "a" harfini görebiliyordu. Kendisinden önce buraya gelen arkadaşları tarafından oluşturulmuştu. İlk bakışta, arkadaşlarının yüzündeki hüznü okuyamadı. Fakat kendisinin tam da hâyâl ettiği gibi bir nokta olduğu belliydi. Üstelik bir mektubun son cümlesinin sonunda duruyordu.
Mektup bitmişti. Kalemin sahibi kalemi geri çekti. Kâğıdı katladı. Kâğıdı katlayınca "nokta" mektubun başındaki sözcüklere konuk oldu. Mektubun hitap cümlesiyle yüz yüze geldiler. Yine aşk ile başlıyordu mektup. "Merhaba tatlım," diyordu.
Bu ifadenin sonunda duran "virgül"ün keyfi yerindeydi. Fakat ardından hiç beklenmedik bir cümle geliyordu. "Sana bu mektupu yazmak son seçeneğimdi." Cümlenin sonundaki noktayı süzdü fark ettirmeden. Mor renginden utanıyor gibiydi. Buruk bir cümlenin sonunda olmak hiç hayal etmediği bir şeydi. Cümlenin harflerini oluşturmak için elele tutuşmuş mürekkep damlacıkları, bu ağır görevi yerine getirmek istemiyormuş gibi titriyorlardı. Yoksa kalemin sahibi mi titreyerek yazmıştı bu cümleyi?
Sonunda her şeyi kavradı. Onca zaman bekleyişi, buruk bir veda mektubunun son cümlesinin sonuna getirmişti onu. "Yazık!" dedi içinden. "Keşke daha önceki mektuplar için gelmiş olsaydım!"
Derin bir umutsuzluk ve yalnızlık hissediyordu. Ağlamaya başladı. Mor mürekkepli kalemin karnından sürgüne gönderilmiş gibiydi. Kısa bir cümlenin sonundaydı. Tek bir kelimeden ibaret bir cümlenin sonuna getirivermişti kader onu: "Elveda." "Elveda" sözcüğünün hemen yanıbaşında "a" harfinin dizi dibinde çaresiz oturuyordu. Bekliyordu. Uzunca bir mektubun son cümlesinin sonundaki noktaydı.
Şimdi de zarfa konulmuştu. Bir aşka son nokta olmak ona düşmüştü. Değdiği gözlerde göz yaşı akacaktı. Bir vedayı haber verecekti.
Zarf yola çıktı. Uzun bir yoldu bu. Sonunda hüzün ve keder olan yolculukları başlamıştı. "Elveda"nın sonundaki "nokta"nın ağlayışını mektuptaki her mürekkep damlası işitti. Mektubun sonunda olanın mektubu anlamış olması normaldi. Sözlerdeki acıyı, hüznü ya da sevinci en çok mektubun sonundaki mürekkep damlaları duyardı.
"Nokta" ağlamayı sürdürdü. Ağladı. Ağladı. Ağladı. Bu mektubun içinde daha önceki mektuplarda olmayan bir şeyler oldu. Mürekkep damlaları acıyla ağlayan arkadaşlarını teselli etmek için yerlerinden ayrıldılar. Yüzyüzü baktıkları "Merhaba tatlım," hitabındaki "virgül" tuttu kolundan. Sonra "Sana bu mektupu yazmak son seçeneğimdi" cümlesindeki "yumuşak g" de dayanamayıp geldi. "Elveda" sözcüğünün arkasına itilmiş "nokta"yı teselli etmek istiyorlardı. Bir süre öylece kaldılar.
"Nokta" ağlamaya devam ediyordu. Ağladıkça gözlerinden göz yaşı diye küçük küçük mor noktacıklar dökülüyordu. "Yumuşak" kalpli "g" de, bir zamanlar "güzel ve hoş" kelimelerinin arasında yaşamış "virgül" de göz yaşlarına engel olamıyorlardı.
"Nokta", mektubun sonunda, gözlerine değeceği kadının hüznünü düşünerek ağlıyordu. "Nokta"nın mor göz yaşları mektubun son sayfasının dibindeki boşlukta toplandı. Sonra her biri elele verip küçük bir daire oluşturdular. Bu arada "nokta" ağlaya ağlaya erimiş ve kayboldu. Böylece o acı sözcüğün yanı başından ayrıldı.
Bu sırada elele tutuşup daire oluşturan noktacıklar hayretle gördüler ki, tam ortalarında pembe renkli kocaman bir nokta oluşmuş... Elele tutuşarak kâğıt üzerinde büyükçe bir dairenin etrafını çevreliyorlardı... Böylece anlamışlardı ki, yokluk içinde varlığı barındırıyor, hüznün içinde sevinç yaşıyor. Anlamışlardı ki, ayrılıklar bir buluşmayı vaad ediyor, vedalar sevdaları besliyor...
Buruk bir tebessümle teselli oldu noktacıklar... Ortalarında oluşturdukları pembe daireyi sıkı sıkıya kucakladılar. Tam bu sırada hiçbir mektupta olmayan bir şeyler daha oldu. Zarfın üzerindeki mürekkep damlaları içeride yaşanan bu acıya dayanamadılar. Adreste yazılı harfler usulca pembe kâğıda sızdı. Noktacıkların elele vererek oluşturduğu pembe noktanın orta yerine şöyle bir cümle yazıldı:
"Gölge güneşten haber verir!"
Adresteki harfler eksildiği için, postacı uzun bir süre mektubun kime gittiğini ve nereye gittiğini anlayamadı. Sonunda mektubu tekrar çantasına koydu... Üzerine de bir mühür bastı: "ADRES BULUNAMADI."
Pembe mektubun içindeki mor mürekkep damlaları keyiften sarmaş dolaş oldular. Böylece mektuptaki mor nokta şu anda okuduğunuz cümlenin sonuna taşındı.
________________________ Kaynak: Senai Demirci, Aşka Adanmış Öyküler Hazırlayan: www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|