[Tanıdığım Ünsüzler]
SABIR TAŞI İBRAHİM [Tanıdığım Ünsüzler]
Kadir gecesinde değil, kocakarı soğuklarının hüküm sürdüğü gecede dünyaya geldi.
Anasından emdiği süt burnundan gelmedi. Çünkü o, ana sütü emmedi.
Belâlar bağdaş kurup evin köşesinde otururken, o eli böğründe, belanın emrinde pösteki sayıyordu. Halinden şikayet etmedi. Pöstekinin her kılında "Hasbünallah" diyerek belaları da helva gibi tatlandırdı.
Elin kısmeti Hint'den Yemen'den gelirken onun elindeki kısmeti Kaf dağının arkasına uçtu gitti. O üzülmedi oruçla telafi etti.
Ellerin her tuttuğu altın olurken, onun tuttuğu altın, bakır olurdu. Ama o, "Yüküm hafifledi, Allah beni, altının altında bırakmadı" diyerek sevindi.
"Kısmette ne varsa kaşıkta o çıkar" deyip dört kulplu dünya kazanına kaşığını uzattı ama kazan kaşığını da kaptı.
Bazıları turnayı gözünden vururken o, gözünden vuruldu ve kanadı kırıldı. O, turnayı kör etmediğine sevindi.
Belalar yağmur olup yağarken onun sabır bardağı hiç taşmadı. Acıyı acıyla gideren Allah'a olan hamdine devam etti.
Çile çekti, çilesi bir türlü dolmadı ama o, hiçbir zaman canından bezmedi ve şikayet etmedi. Dişini sıktı. Dinine sımsıkı sarıldı. Şefkat tokatları onu hep Rabbine doğru koşturdu.
Talihi yar olmadı. Garipti ama yuvasını yapan olmadı.
O ise gariplerin yari oldu, yaralarına merhem olmaya çalıştı. Güvendiği dağlara kar yağardı. O ise belalarla kar topu oynardı.
Tuttuğu dallar eline gelirdi. Ama o, dallar kurumasın diye eker ve dostluk ormanı yeşertirdi.
Şehirde herkes onu tanır, sever, sayar, espri patlatacak diye iki dudağının açılması için ne numaralar yaparlardı.
Bıçak kemiğe dayanmadı, bıçak onun kemiğinden korkup kaçtı. O ise belanın kaçışına ne fıkralar üretirdi.
Onun düştüğü damdan düşen olmadığı için halinden anlayan yoktu. O, her türlü damlardan düştüğü için her kanadı kırığın tesellicisi idi.
Canı burnuna gelip orada beklemekten yoruldu. О, саnından bezmedi. Kafesten uçmaya çalışan can kuşunu Allah'ın zikriyle sakinleştirdi.
Gam yüklü kervanın, kervan başı idi. İçi ağlarken dışından hep güldü ve güldürdü.
Aç kalan, ilaç bulamayan, müdüründen fırça yiyen, hanımından azar işiten, iflas eden herkes onu bulur, neşe saçan esprilerini dinler efkar dağıtırdı.
Dişlerini fazla kullanmadı ama çabuk döküldü. O, buna hiç üzülmedi. Çünkü dişleyecek bir şeyi yoktu.
Bir gün ellerini kaldırdı: "Allah'ım, Ümmeti Muhammed'e gelecek belaların hepsini bana ver. Ben alıştım. Başka kulların çekmesin" dedi.
İşte o günden beri, ben de halimden şikayet etmemeye kendimi zorladım ve faydasını gördüm.
Tavsiye ederim.
____________________ Kaynak: Mahmut Toptaş (Ayasofya eski imam hatibi, Şifa Tefsiri müellifi), Tanıdığım Ünsüzler, Cantaş Yay., 2003. Hazırlayan: Kerim Melleş,www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|