[Tanıdığım Ünsüzler]
DERVİŞ RAMAZAN [Tanıdığım Ünsüzler]
Derviş Ramazan, derslere düzenli gelen fakat hiç dinlemeyen bir adamdı. Beş vakit namazını cemaatle kılmaya dikkat eden, selam vermenin dışında dilini hiç kullanmayan, "Niçin konuşmazsın" sorusuna kartal bakışlarıyla baktıktan sonra kıpırdayan dudaklarıyla yalnız gülümseyip yine hiçbir şeyle cevap vermeyen bir dervişti.
Omuzlarını kapatacak kadar geniş gür sakallı, kartal bakışlı bu adam, benim komşum ve vaaz verdiğim camilerde cemaatimdi.
Vaiz olarak atandığım şehirde kiraya tuttuğum evin bitişiğinde onun evi vardı. İlk gün ve ilk vaazımda simasıyla tanıştık fakat sesiyle bir ay sonra tanıştık. Taşındığım her yere vardığım vakit ilk işim mahallenin tamamını hiç ayırım yapmadan, hiçbir kişiyi atlamadan ziyaret etmek, dostluklarını kazanmak için eşimle birlikte ziyaretleri bekledikten sonra gelen ve gelmeyenlere ziyarete çıkmak benim adetimdir.
Daha önce yazmıştım. Alkol komasına girip hastahanede ölen beyin hanımı bir gün bana: "Kocam ömrü boyunca bir beni, bir içkisini bir de evimize ziyarete gelen sen hocasını sevdi" demişti.
Bir gün derviş Ramazan'ın evine eşimle beraber ziyarete gittik. Evin fakir evi olmasından dolayı çok mahcuptu. "Ben de fakirdim demeyeyim "Memurum" deyeyim siz anlayın" diyeceğim ama bir çok memurumuz bu inceliği kavrayamaz.
Öyle esnafımız var ki, memur olmak için can atıyor. Memurun hiç değilse bir kravatı ve boyalı ayakkabısı var.
Derviş Ramazan'ın neden konuşmadığını anladır. Şeyhi ona "Daima Allah diyeceksin" demiş. O da hiç durmadan Allah diyordu. Dersi dinlerken bile "Allah" dediğinden beni dinleyemiyordu.
Evine gittiğimiz akşam ben konuştum o dinler gibi yaptı. Ama daha sonra dinlediğini ve anladığını anladım. Vaazlarımdan hiç ayrılmamaya başladı. Müfti efendi ile köylere konuşmaya gittiğimde köylere de geldiğini gördüm.
Bir gün bana "Müfti efendinin arabasıyla değil de benim Jawa motoruyla gidersen sana şoförlük yaparım" dedi. Jawayı o sürüyor. O önde "Allah, Allah, Allah" diyerek giderken motorun altı taşa tümseğe vurduğunda "Allaaah" diyor ardından "Girdik bir sevaba daha" diyordu.
Fakirliğini örten dürüstlüğü yirmi bin nüfuslu şehirde sağcı solcu, futbolcu herkes tarafından ona saygınlık kazandırmıştı.
İlk defa elinden tutup camiye getirdiğim bir yetkili amir vardı. 12 Eylül 1980 darbesinde içeriye alınan bu solcu yetkili, Derviş Ramazanı bir iş için devlet dairesine geldiğini görünce, Derviş Ramazan'ın sakalına takılır "Ne o Ramazan, Antep'ten aşağıda yaşayan ....lere benzemişsin" der.
O da kartal bakışlarıyla ona doğru döner, şehirde bir çok insanın önünden geçmeye bile cesaret edemediği bu amiri uzun bir süre süzdükten ve dairedekilerin dikkatini de çektikten sonra "Sizi tanıyamadım, Edirne'nin ötesindeki....lere benziyorsun" deyiverir.
Derviş Ramazanın dürüstlüğünün gücü o amirin ona zarar vermesini engeller. "Aferin Ramazan iyi cevap verdin der ve geçiştirir.
Derviş Ramazana şeyhi: "Ramazan, daima Allah diyeceksin. Cemaattan ayrılmayacaksın. "Allah" diyen herkesle beraber olacaksın. Haram yemeyeceksin" demiş. Ramazan konuşmadığı için "Yalan söylemeyeceksin" dememiş.
O da şehirde hizmet veren her türlü İslâmi hizmet erbabının yanında olmaya, aralarında ayırım yapmamaya, "Ayırım yapman gerekir, safını belirlemen lazım" diyenlere cevap bile vermeden şeyhinin çizdiği yolda yürümeye devam ediyor.
____________________ Kaynak: Mahmut Toptaş (Ayasofya eski imam hatibi, Şifa Tefsiri müellifi), Tanıdığım Ünsüzler, Cantaş Yay., 2003. Hazırlayan: Kerim Melleş,www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|