[Tanıdığım Ünsüzler]
ÇOBANIN MARİFETLERİNDEN [Tanıdığım Ünsüzler]
O, çok iyi bir çobandı. Çoban deyip de geçmeyin. Güttüğü davar sürüsünü iyi tanıyan ve gözü gibi koruyan iyi bir çoban olur.
Oğlak nedir, çepiç nedir, seyis nedir, keçi nedir, teke nedir, yazmış nedir bileceksin. Hepsinin yaşına göre sorunlarını, çocuğunun sorunu gibi tanıyacaksın. Hangi mevsimde, hangi dağda hangi otlar daha iyi yetişir, oğlak veya tekeye hangi ot daha faydalı olur bileceksin.
Beş yüz kadar canlının her birinin hastalığını görecek ve tedavi edeceksin. Kurda, hastalığa, açlığa ve parçalanıp dağılmaya karşı sürünü koruyacaksın. Böylece merhamet damarların yumuşayıp güçlenirken topluluğu nasıl yöneteceğinin eğitiminden de geçmiş oluyorsun fakat farkında olmuyorsun.
1960'lı yıllarda Belçika hükümeti işçi istediğinde o da kaydını yaptırır. Bir kaç ay geçmeden "filan tarihte Ankara'da olunuz" diye davetiye gelir ve o çoban da sürüsünü diğer sürünün içine katıverir ve Ankara'nın yolunu tutar.
Türkiye'den, Belçika'ya giden ilk işçi kafilesine katılır.
Yüz kadar işçi, İstanbul Sirkeci tren istasyonundan uğurlanır, üç gün sonra Belçika'da yine tren istasyonunda belediye bandosuyla karşılanırlar.
Kalacakları yere kadar yol boyunca apartmanların balkonlarından çiçekler atılır üzerlerine.
Çünkü aylardır okullarda öğretmenler, kiliselerde Papazlar, onlara Türklerin dürüstlüğünden bahsetmişler.
Durumu öğrenen bu çoban tabii olarak, kendisinin de farkında olmadan bu yüz kişiyi denetim altına alır. Kaldıkları pansiyonda, iş yerinde, alış-veriş yerlerinde kadına kıza bakılmayacak, iş yerinde kaytarma yapılmayacak, haksız kazanç alınmayacak, kimseyle kavga yapılmayacak, namusumuzla, alın terimizi alıp ülkemize dönülecek kuralını kor ve başkalarının hakkını yemedikleri gibi kendi haklarını da yedirmez.
Bu denetim birkaç ay devam ederken öğretmenlerin ve papazların söylediklerinin doğruluğunu ispat ederler.
İşçi sayısı çoğaldıkça kontrol elden çıkar.
Beş yüz keçiyi güden çobanın, beş bin keçiyi güdemediği gibi olur.
Hem eski yazıyı hem de yeni yazıyı bilmeyen bu çobanımız, tek kişinin bu işlerin altından kalkamayacağı kanaatine varınca, birkaç arkadaşıyla bir araya gelerek "Bizi bunlardan farklı kılan dinimiz. Biz, dinimize sahip çıkarsak, din bizi korur. Öyle ise Kur'an kursu açalım, hem kendimiz, hem çocuklarımız Kur'an öğrenirken buluşacak bir yerimiz olsun ve birliğimiz dağılmasın" derler ve ilk Kur'an kursunu açarlar.
Aradan Kırk yıl geçer. Türkiye'de öğrenemediği Kur'anı Kerimini Avrupa'da öğrenir. Çocuklarının hepsi hem ülkenin resmi okullarında okur, hem de Kur'an Kursundan mezun olurlar.
Bulunduğu eyaletin valisi, belediye başkanı, emniyet müdürü, onun dürüstlüğüne öylesine inanmışlar ki, söylediği söze kanıt istemeden kabul eder hale gelmişler.
Bir gün şehrin emniyet müdürü, bizim bu çobana gelir ve "Sizin Türklerden ......... isimli biri, bizim kızlardan biriyle evlenmiş. Beş sene sonra çocuğu almış ve kaçmış. Altı aydır bulamıyoruz. Bakan bey bizi sıkıştırıyor, bize yardım et" diyor.
Çoban, "Adamı tanımıyorum. Tanısam bile yardım edemem. Ancak onu bulsam, kadınla bir araya getirsek, anlaşırlarsa kalsalar, anlaşamazlarsa, tutuklamayacağına, çocuğu elinden almayacağına ve kaybolup gidecek kadar, beş saatlik bir kaybolma zamanı vereceğine söz verirsen ben de araştırayım" der.
Emniyet müdür: "Kanunlara uygun değil ama söz veriyorum" der ve çoban araştırmak için her şehirdeki tanıdıklara haber verir. Adam bulunur. Çobanın garanti verdiği kendine söylenir.
Adam, ayrıldığı kadın, emniyet müdürü ve çoban bir araya gelirler. Aralarını bulurlar. Çocuk adamda kalmak kaydıyla hafta sonlarını birlikte geçirmeye karar verirler ve işi tatlıya bağlarlar.
O şehrin Emniyet müdürü, Belediye Başkanı ve Valisi, o bizim okuma yazma bilmeyen çobanımız ayarında sözü senet bir adamı, kendi ülkesinin tamamında bulamayacağını bildiklerinden, İslâm Avrupa'da hızla yayılmaktadır.
Güneşin önünü kimsenin kesemeyeceği gibi, İslâm'ın önünü kesecek bir güç, bu güne kadar olmadığı gibi kıyamete kadar da olmayacaktır.
____________________ Kaynak: Mahmut Toptaş (Ayasofya eski imam hatibi, Şifa Tefsiri müellifi), Tanıdığım Ünsüzler, Cantaş Yay., 2003. Hazırlayan: Kerim Melleş,www.hikayearsivi.net
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|