[Tanıdığım Ünsüzler]
*FAKİRKEN DE ZENGİNKEN DE AYNI* [Tanıdığım Ünsüzler]
Onunla ben otobüste tanıştık. Aynı otobüste yan yana değildik. 1982 yılıydı. Haseki durağından otobüse bindim. Sultanahmet'e doğru gelirken yanımızdan geçen belediye otobüsünde değerli bir arkadaşımın bana el salladığını gördüm, ben de ona el salladım. Arkadaşımın hemen önündeki koltukta oturan adam bana el sallayarak cevap verdi.
Ben Sultanahmet'te indim, o tanımadığım adam da öbür otobüsten indi ve bana doğru gelerek "Kusura bakma çıkartamadım" dedi.
"Gel, gel ben de seni tanımıyorum ama seninle dost olacağız" dedim ve ben gerçeği söyledim, arkasındaki arkadaşa el salladığımı anlattım. Sultanahmet parkına oturduk havadan sudan konuştuk ve tekrar görüşmek üzere ayrıldık.
Anadolu'dan gelmiş. Sabreden bir hanımı ve pırlanta gibi çocuklarından başka hiçbir şeyi yok. Bizans'tan kalan yıkıntılardan birinin içine girmişler ve orada penceresiz bir yerde yaşıyorlar. Her gün eve günlük ekmeğini getirebilmek için çalışıp çabalıyor, yoruluyor, bitkin düşüyor ama neşesinden hiçbir şey kaybetmiyor.
En küçüğünden en büyüğüne kadar çocuklarının hepsini Kur'an Kursuna gönderiyor. “Açlığa dayanırız ama imansızlığa dayanamayız" diyor çocuklarına.
Kaldıkları penceresiz ve kapısız evin yakınındaki iki odalı Kur'an kursunun anahtarını da kursun hocasından almış, bir tane de hoca bulmuş, akşamları mahallenin yaşlı-genç her kesiminden insanlara Kur'an okumasını ve ilmihal bilgilerini öğretmeyi sağlıyor.
Kuşlar gibi sabah olunca rızkını aramak için çıkıyor ve elinde günlük nafakasıyla dönüyor. Ama günlerden bir gün elinde ekmeğiyle eve dönerken karşıdan gelen bir kamyonun kendisini ezeceğini düşünüyor, kaldırıma çıkıyor, kendini duvara yaslıyor ve duruyor ama o zalim kamyon gelip onu duvara yapıştırıyor. Arka tekeriyle de iyice eziyor.
Kırk gün kendine gelemeden hasta hanede kalıyor. Kendine geldiğinde önce Rabbine şükrediyor, sonra doktorlara teşekkür ediyor. Bu arada çocuklar da eli ekmek kazanma yaşına gelmiş. Onlar çalışıyor, hem babalarının masraflarına yetmeye hem de aileyi geçindirmeye çalışı- yorlar.
Çocuklar, akşama kadar çalışıyorlar, akşam olunca babalarının Kur'an kursundaki yeri boş kalmasın diye kursa gidiyorlar. Çocuklar kahvehane, meyhane, gazino, taverna nedir bilmezler. İşi bilirler. Camiyi bilirler. Kur'an kursunu bilirler.
Paralı yardım yapamazlar ama Milli Nizam'ın, Milli Selamet'in bütün toplantılarına gücü yettiğince, zamanı oldukça katılır.
Baba tam iyi olurken yine bir iş kazası geçirir ve bir sene çalışamaz. Çocuklar çalıştıkları iş yerindeki işi iyi öğrenirler. Küçücük bir iş yeri açarlar. İşler iyi gider. O kadar iyi gider ki, geçenlerde tanıdığım bir dostuma durumlarını sordum, "Bu kriz günlerinde bile öğrencilere ve çevredeki ihtiyaç sahiplerine yardımı hiç kesmedikleri gibi biraz da artırdılar.
Krizi bahane ederek çek ve senetlerini gücü yettiği halde savsaklayanlar, yaptıkları yardımlara ara verenler, burslarını kesenler, "Fakirliğin gözü kör olsun" sözünün arkasına saklanarak dinini öğrenmemeye bahane bulanlar, zenginleyince de "Zaman bulamıyoruz" diyerek dinden uzaklaşanlar, hem fakirliğin en aşağısını gören hem de zenginliğin orta halini yaşayan bu insandan ibret alsınlar için yazdım.
____________________ *Kaynak:* Tanıdığım Ünsüzler, Mahmut Toptaş, Cantaş Yayınları, 2003. *Hazırlayan:* Kerim Melleş, www.hikayearsivi.net
🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|