Şair ve edip iki ahbap Mehmet Celâl ile Faik Esad, Beylerbeyi’nde bir dostun iftar davetine icabet için yola çıkmışlar. Fakat vakti iyi hesap edememişler ve iftara daha saatler varmış. Bunun üzerine iki ahbap, 'camiye gidelim, vaaz dinleriz, vakit geçer', düşüncesiyle Beylerbeyi Camii’ne girip bir kenara oturmuşlar.
Vaiz kürsüye çıkmış cehennem azabından bahsediyormuş, diliyle etrafa şimşekler çakıyormuş. "Zebâniler, alevler, katran kuyuları...” dedikçe cemaat dehşetle tir tir titriyormuş.
İki ahbap, vaizin tehditlerine pek te kulak asmıyorlarmış ama cemaatten çok kişi kapıldığı haşyetle hüngür hüngür ağlıyormuş.
Ağlayanlardan biri gözyaşı içerisinde, Faik Esad’ın sırtına dokunmuş ve kısık sesle,
- Siz vaizi dinlemiyor musunuz? diye sormuş.
- Dinlemez olur muyuz, dinliyoruz elbet diye cevap vermiş Faik Esat.
- Peki ne dediğini anlıyor musunuz?
- Anlıyoruz elbette, niçin soruyorsun peki?
- Yahu bizim ağlamaktan ciğerimiz sökülüyor, gözümüz dışarıya uğruyor sizde ise hiçbir elem işareti yoktur, nasıl oluyor bu?
Faik Esat,
- Efendim biz bu mahalleden değiliz, yabancıyız, misafirliğe geldik de...!
Hazırlayan: A.Kerim Melleş / www.hikayearsivi.net