İSTANBUL'UN İNGİLİZ İŞGALİ altında olduğu günlerdi. Genç bir talebesiyle Bayezit'ten Sultanahmet'e doğru gidiyorlardı.
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinin önüne geldiklerinde tanıdık bir simayla göz göze geldiler.
Bediüzzaman, adama yaklaştı:
"Beni tanıdınız mı?"
"Elbette tanıdım," dedi. "Bediüzzaman Said Efendi değil mi?"
"Ta kendisi" dedi Bediüzzaman.
"Peki siz beni tanıdınız mı?"
"Nasıl tanımam?" diye cevap verdi Bediüzzaman. "Evinizde misafir olup da, yediğimiz yemeklerin tadı hâlâ damağımızdayken sizi nasıl unuturum?"
Bediüzzaman'ın yolda karşılaştığı bu zât, on sene önce tanıştığı Serez Müftüsü İsameddin Efendiydi.
Serez, o tarihlerde Balkanların önemli bir beldesiydi. Bilim ve kültür merkeziydi.
Bediüzzaman, 1911 yılında Sultan Reşad'ın Rumeli seyahatine katılmış ve bu yolculuk sırasında bu zâtın evine misafir olmuştu.
Yıllar sonra iki dost, o gün işgal altında olan başkent İstanbul'da gözyaşlarıyla hasret gidermişlerdi.
Dosta vefa gösterilmeliydi. Vefa unutmamak ve unutulmamaktı, kıymet-bilirlikti.
Hazırlayan: A.Kerim Melleş www.facebook.com/KerimMelles
Kaynak: Bediüzzaman'la Yaşayan Öyküler-2 (Ömer Faruk Paksu) - Nesil Yay.
www.hikayearsivi.net