Kalp sahiplerinden birisinin bir dostu vardı. Sultan onu hapsetti. Hapsolunan, haber gönderip dostunu haberdar edip şikayette bulundu. O kalp sahibi zat ona: "Allah'a şükret!" dedi. Hapsolunan adam dövüldü. Yine dostuna haber gönderip haberdar etti ve şikayette bulundu. Dostunun cevabı: "Allah'a şükret!" oldu.
Bu sefer bir mecusi getirildi, onun yanına hapse tıkıldı.
Mecusi de ishal olmuştu. Mecusi'nin eli ayağı zincire vuruldu. O zincirinin bir halkası o adamın ayağına, bir halkası da mecusî'nin ayağına... Hapsolunan, dostuna haber gönderdi.
Dostu:
"Allah'a şükret!" diye karşılık verdi. Mecusî birkaç def'a kalkmak mecburiyetinde kalıyor, dolayısıyla o da ayağa kalkıyordu. Mecusî'nin yanıbaşında duruyor, mecusî def-i hacet ediyordu. Bu durumu dostuna yazdı. Dostundan "Allah'a şükret!" diye cevap geldi. Hapsolunan kızarak:
- Bu ne zamana kadar devam edecektir. Bu beladan daha büyük hangi bela olabilir? diye söylendi.
Ârif kişi ona dedi ki:
- Eğer mecusî'nin beline bağlı bulunan zünnar seninkine bağlanmış olsaydı ne yapabilirdin?
Hazırlayan: A.Kerim Melleş www.facebook.com/KerimMelles
Kaynak: İhya'dan Hikayeler (Mahmut Yılmaz - Harf Yayınları)
www.hikayearsivi.net