Hastahanelerin yüzü soğuktur.Hele geceyse daha soğuk gelir insana.Gündüz polikliniklerde muayene ve tetkik için koşturan insanların sesleri yavaş yavaş azalmaya başladığında bir başka hüzün çöker… Sadece acildeki sesler ve çığlıklar duyulur..Bazı servisler de insanlar sessiz sakin uykudayken bazıları yarına çıkmanın endişesini taşır.En sessiz yoğun bakımlar olur…Hemşire yada doktorun ayak sesi ve cihazların sesi birbirine karışır.Odada nefes alışlarınız bile duyulur.Bazı hastalar günü birlik konaklar bazıları aylarca…Uzun kaldıklarında bir bağ kurulur çalışanlarla, acıları bir başka dokunur insana...İyileştiklerinde herkes gurur duyar bir parça pay çıkartır kendine.
28.11.2008 hayatımda unutmadığım ve unutamadığım bir gün.Cerrahi yoğun bakım servisinde nöbetteyim.Bu akşam yedi yataklı serviste tek misafirim var.Aslında üç günü geçenleri misafirlikten çıkarıyoruz, şakayla karışık buralısınız artık diyoruz işleri bölüşmeliyiz.Deniz yirmibeş yaşında çiçeği burnunda ilkokul öğretmeni.Aslında bizim hastahanemizde ameliyat olmadı .Ameliyat sonrası oluşan komplikasyonlardan dolayı daha iyi koşullarda bakılması için bize getirilmişti.Yeni evlenmişler ve bir ay geçmeden hastalanmış biraz kendi umursamazlığı birazda gittiği hastahanenin ilgisizliği bu günlere getirmişti.
Saat üç olmuş, hava soğuk ve karlı,pencereden dışarda yağan karı seyretmek çok güzel .Hastahanenin orta bahçesi aydınlık olduğundan yağan kar bir başka güzel görünüyor.Yoğun bakım ve acil binaları karşılıklı,gece yada gündüz dışarıdaki herşeyi görmek mümkün.Ben karı seyrederken Acil kapısında banka oturmuş biri dikkatimi çekti.Bu havada banka oturulur mu? Kimbilir ne derdi var? Hastası çok ağır olmalı, kendini sokağa atanların çoğunun hastası ağırdır ve İçi içine sığmaz orta bahçede cezaevindeki gibi sağa ,sola turlar dururlar. Bankta oturan kişinin sürekli yoğun bakıma bakması hiç kıpırdamadan durması Deniz’in eşi olabileceği düşüncesini uyandırdı.Aslında burada olmasının hiçbir faydası yoktu.İçeri alınmıyordu, gereken ihtiyaçları zaten hastahane karşılıyordu.Belliki evde duramamış en azından yakın olmak istemişti.Deniz’e baktım, sessiz sakin gözleri yarı açık bakıyordu, uyumadığı belli yanına gidip;
- Deniz ağrın var mı tatlım?
Konuşmaya hali yoktu oysa dün gayet iyi görünüyordu .O an hiçbir şey düşünmeden;
- Deniz dışarıda biri var, eşine benziyor çağırayım mı?
Kısık gözlerini aralamaya çalışararak evet dercesine başını salladı.
- Acilden sordurayım bakalım O mu?
Acili aradım ve nöbetçi personelden bekleyen kişinin eşi olduğunu öğrenince yukarı çağırdım.Aklına kötü birşeyler gelmiş olmalı ki gözleri ağlamaktan kızarmış soğuktan gözyaşlarının aktığı izler belirginleşmişti. Kapıya doğru bakarak;
- Bir şey mi oldu?
- Yok merak etme bugün Deniz’le yalnızız sizi görmek ona iyi gelicek, yalnız biliyorsunuz içeri girmek yasak onun için kısa bir süre girip çıkarsınız.
- Teşekkür ederim, Allah sizi sevdiklerinize bağışlasın, siz ne zaman tamam derseniz ben o zaman çıkarım
- Size bir önlük vereyim onu giyin şu maskeyide takın,
Önlüğü giyip maskeyi taktı Deniz’e yaklaştı;
- Erdoğan bey benim cihazları takip etmem gerekiyor bu yüzden ben masamdayım. Dışarıdan görünmemeniz için perdeyi biraz çekermisiniz?
Kendini örtücek şekilde perdeyi çekti;
- Aşkım…
Öyle bir özlemle seslenmişti ki …Deniz’in sesi duyulmuyordu.Eşi bile duyabilmek için iyice yaklaşıyordu.
Erdoğan beyin konuşmalarını net olarak duyabiliyordum, sanki özellerine girmiş gibi hissettim ama yapabileceğim bir şey yoktu. Eşi sürekli konuşuyordu;
- Deniz’im okyanus gözlüm öğrencilerin seni çok özlemişler, bende çok özledim bir tanem ,hadi biraz gayret et topla kendini evimize gel ,sensiz o eve sığamıyorum…
O konuştukça ben ağlamamak için çaba harcıyordum.Mesleğimdeki dördüncü yılımdı artık yavaş yavaş bazı şeylere alışmalıydım. Ben böyle durumlarda gözyaşlarımı tutamıyorum, servisteki herkes kızıyor sende zamanla pişersin diyorlar.Böyle bir şeye insan nasıl alışır ki…eşi hayallerinden gelecekteki planlarından umutlarından bahsettikçe benim bağazım düğümlendi.Yok artık çıkarmam gerekiyordu ,ağlamaya başlarsam ortalık gerilecek .Çıkarmaya da kıyamıyorum…Saate baktım dörtbuçuk olmuştu;
- Erdoğan bey… laborant arkadaş birazdan kan almaya gelicek sizi görmesin artık tamam desek.
Eşinin yanaklarını okşayıp öptü;
- Size nasıl teşekkür ederim bilmiyorum,bana dünyaları verdiniz
- İkinizin mutlu olup biraz gülümsemesi yeter, kimseye görünmeden bekleme salonuna geçin , biraz orda bekleyin soran olursa benim beklettiğimi söylersiniz.
- Tamam, tekrar teşekkür ederim.
Deniz konuşmuyor ama teşekür eder şekilde bakıyor.
- Eeee Deniz Hanım mutlu oldunuz mu?
Sadece başını sallıyor, gülümsemeye çalışıyor ama yapamıyor.
Sabah yedi buçukta servisi teslim edip evimin yolunu tuttum.Eve vardığımda eşim kahvaltımızı hazırlamış beni bekliyordu.Olanları anlatınca biraz kızdı.
- Başını derde sokma bak uğraşamam ,
- Konuşmalarını bir duysaydın bunu demezdin,iyi yapmışsın derdin.
- Kurallara karşı allerjin var, artık buna kesin inanıyorum.
- İyi iyi bir daha olmaz zaten…yılbaşında Tayfun Beylere mi gidiyoruz?
- Haaa evet, ben unutmuştum.Sen eşini ara, ne gerekiyor sor hindileri ben söyledim.Dört aileyiz onların çocuklarda var..
- Tamam ben hallederim.
Eşim gittikten sonra yattım, tabii uyu uyuyabilirsen.Bir sağa bir sola döndüm olmadı, kalktım bir film seyrettim sonra biraz uyumuşum.Akşam eşim geldiğinde sersem gibiydim.Baş ağrısı ve bulantı başlamıştı, uykusuzluk ve sıkıntı midemi bozmuştu.Kendimi yatağa geri attım yarı uyur yarı uyanık sabahı ettim.
Hastahanenin her yerinde bir koşuşturma var.Ameliyathanenin altında psikiatri servisi vardı ,o tarafa başımı çevirince camların, bayramda çocukların okulun camlarını süsledikleri gibi süslenmiş olduğunu gördüm.Oh ne güzel galiba tek yılbaşı kutlayan servis orası diye düşündüm.Yukarı çıkınca formamı giymeden içiri bakmak istedim,sanki içeride bekleyen birşeyler varmış gibi…servis sorumlusu ve sürekli gündüz çalışan Ergül abla kapıda karşıladı;
- Kız sen nöbetlerde ne yapıyorsun hastalara,
Ay Allah kimden duydular ki ? diye düşünürken devam etti.
- Bütün gece okuyup üflüyormusun ? Sen teslim ettikten yarım saat sonra hastalar ex oluyor.
Beynimde çanlar çalmaya başlamıştı.Ağrıyan başım zonklar gibiydi;
- Abla kimden bahsediyorsun?
- Ay sen bilmiyorsun, dün sabah Deniz’i kaybettik.
Çığlık atmamak için iki elimide ağzıma kapatmıştım ama gözlerimden akan yaşı engelleyemiyordum.O an dizlerimin bağı çözülmüş gibi yere çöktüm.Herkes sabah sabah ne olduğunu neden bu kadar tepki verdiğimi anlamamış sakinleştirmek için yarışıyorlardı. Oysa ben o an sabaha kadar dinlediğim hayalleri umutları düşünüyordum
Birsüre sonra sakinleşmiştim.Üstelik her taraf hasta kaynıyor acillerde araya girince kimsenin nefes alıcak hali yok.Benim başağrım ve bulantımda artmıştı.Başağrısı bulantımı arttırdı diye düşündüm
….Yoğunlukta ağrı kesici bile alamadım.Ortalık sakinleşince Ergül abla;
- İnci hamile falan değilsin değil mi?
- Yok canım değilimdir hap alıyorum.
- Bence sen bir tahlil yaptır,
- Yok ya değilimdir,hem utanırım ben gidemem.
- Kızım bunda utanacak ne var, sen şuradan bir kap al idrarını yap ben baktırırım,
Ergül abla idrar kabını aldığı gibi gitti,benden daha heyecanlıydı.Ben dosyaları düzenlemeden geri gelmişti bile..
- Aptal dünyadan haberin yok, müjde hamilesin!
Ben ne diyeceğimi bilememiş aptal aptal bakarken o herkese teyze oluyorsunuz, dayı oluyorsunuz diye sesleniyordu. Yetmiş kişilik bölümde en küçük ve tek çocuk beklenen bendim bu yüzden kimse kimin hamile olduğunu sormuyordu. Sağdan soldan tebrikler, gözümüz aydın sonunda bir bebek geliyor diye gülümseyenler… oysa benim düşündüğüm tek şey sabah geldiğimde bir hayatın söndüğünü hayallerin umutların uçtuğunu görmüştüm şimdi benim içimde yeni bir hayat ve yeni umutlar yeni hayaller yeşeriyordu.
Acı bir anonsla herkes koşturmaya başladı” Gündüz çalışanlar acile ,nöbetçiler servislerde kalsınlar trafik kazası geliyor durum bilinmiyor hazırlıklarınızı yapın.” Evet her zamanki gibi hayat devam ediyor…
Yazan: İNCİDAL
Hazırlayan: www.hikayearsivi.net | A.Kerim Melleş