Küçücük bir bakkal dükkanı vardı. Raflara koyduğu malları yerinden kıpırdamadan kolunu uzatarak alıp mahalle sakinlerine verebiliyordu. İyi bir bakkalın yanında yetiştiğinden çabuk satılan malları iyi bildiğinden o küçücük dükkandan mahallenin ihtiyacını karşılayabiliyordu.
Ezan vaktine beş dakika kala dükkanı kapatıyor, camiye gidiyor, müezzin müsaade ederse ezan okuyor, müezzinlik yapıyordu. Fazla bir sermayesi olmamasına rağmen caminin acil ve küçük ihtiyaçlarını hemen karşılayıveriyordu.
Şehrin Hz. Ebubekiri diye bilinen hacının dikkatini çekti ve bir gün hacı, o küçücük dükkana gelerek onu kapıdan dışarıya çağırdı ve kendisine ait geniş dükkanı gösterdi ve anahtarını eline verdi,
“Burasının kirası şudur ve bu günden itibaren sana kiraya verdim” dedi. Hemen iki saate kalmadan dükkanı o geniş yere taşıdı.
Eski bakkal dükkanından ve yeni küçük dükkandan tanıyan toptancılar, bunu başaracağından emin olduklarından veresiye mal vermede cömert davrandılar.
O geniş dükkanın tabandan tavana kadar doldurdu. İş arttıkça onun camiye ve cemaate olan hizmeti azalacağı yerde artmaya başladı. Mahallenin fakirlerini, özellikle delilerini gözetip kollamayı artırdı.
Delilerle olan enteresan olaylarını hemen o gün bana anlatır ve neşeli dakikalar geçirirdik.
Delilerin duasından mıdır, yoksa cemaate devamından mıdır nedendir bilinmez her geçen gün işi ileri gitti. İşi ileri gittikçe hayırlı hizmetleri de artıyordu.
Bir gün dedi ki, “Yeni yepyeni bir hizmet olsun, ne yapalım?” dediğinde ben de ona
-“Bak bu şehirde üç koldan İslâmi hizmet veren kuruluş var. Sen bunların üçüne de yardım ediyorsun. Ancak bu şehre gelemeyen başka kuruluşlar da var, onları da bu şehre davet et ve getir. Hepsinin mizacına uygun hizmet dalları var. Hiç biri diğerine engel değildir ve birbirlerini tamamlayan kuruluşlardır” dedim. Hemen o kuruluşların yetkilileriyle görüşerek onu da başardı.
Milli görüşçü partilerde aktif görev alırken yurt, kurs, burs hizmetleri veren dernek ve vakıflarla bağlarını hep sağlam tuttu.
Hatta şehirde faaliyet gösteren on dört vakıf, dernek ve sendika yöneticileriyle görüşerek bu on dört kuruluşun yöneticilerinin ayda bir defa bir araya gelerek şehre ve şehir halkına nasıl hizmet götürülürün istişare toplantılarını sağladı.
1995-1996 yıllarında bir çok yerde verdiğim “2000 li Yıllara Girerken İslâmi gelişmeler” isimli olaylara hep olumlu bakan konferansımı vermek üzere beni davet ettiğinde hemen kabul ettim ve 13/05/1996/ saat 21.15 de verdiğim konferansın tertipleyenleri bölümünde on dört kuruluşun adının yazılı olması beni çok çok memnun etti.
Girişken ve sevimli hali nedeniyle şehrin her kesimi tarafından sevilir. Bölgesel yayın yapan magazin ağırlıklı televizyonun sahibi ile olan iyi ilişkileri sebebiyle her Perşembe gününü Cumaya bağlayan gecede dini program yapması istenir.
Bana telefon açarak fikrimi sorduğunda hemen kabul etmesini, ancak konuşacaklarını sağlam tefsir kitaplarımızdan seçerek yazmasını ve yazdığını televizyonda okumasını, böylece hata yapmaktan korunabileceğini, konuşmayı yaptıktan sonra yine bu hazırladığı yazıyı bölgesel gazetede yayınlamasını teklif ettiğimde derhal onu gerçekleştirdi.
İslâmi hizmet veren her kuruluşun insanlarını yürüyüşünden tanır, şehre gelen her guruptan hizmet insanını müsafir eder, çevre şehirlere kadar gidip gelmelerinde arabasıyla birlikte şoförlük yapar. Düşünülen işin hemen yapılmasını gerçekleştirmek için işe koyulduğunu görürsünüz.
Eşiyle beraber görenler ona “Kılıbıklık yapıyorsun ve bize kötü örnek oluyorsun” derler.
“Bütün bunları yapmaya zamanı nereden buluyor?” Der gibisiniz.
İşi çok olanların zamanı da çok olur. Asıl iş yapmayanlar, uyumaktan yemek yemeye zor zaman buldukları gibi ömürleri, yatak odası, mutfak ve tuvalet arasında geçiverirde bir iş yapmaya zaman bulamazlar.
Deneyin, sizde başarırsınız.
Kaynak: Mahmut Toptaş Hocaefendi (Ayasofya Eski İmam-Hatibi), Milli Gazete
Hazırlayan: A.Kerim Melleş, www.hikayearsivi.net