Arap İsmet, senenin yarısını içerde yarısını dışarıda geçirirmiş. Günü bittiğinde gardiyanlar, içerde tutmaya yetkileri olmadığı için zorunlu olarak hapishanenin kapısının önüne bırakıverirlermiş. O da boynu bükük olarak kendinden başka kimsenin olmadığı, cinlerin top oynadığı, farelerin bile girmeye korktuğu eve geri dönermiş.
Küçük çaplı uyuşturucu işleri yaptığı için içeri girermiş. Sattığıyla bir ekmek, bir de o günlük kendisini uyuşturacak maddeyi bulursa mutlu olurmuş.
Hapishanede yatarken onlarlar sohbet etmeye gelen hocadan herkes memnun iken o, hiçbir tepki vermezmiş. Mahkumlar, hocanın söylediklerine gülerken o gülmezmiş. Onlar üzülürken o, yine üzüntüsünü belli etmezmiş.
Buzhane balığı gibi, donuk gözlerle hocaya bakarmış. Hoca, bir taraftan mahkumlara konuşurken, bir taraftan da bakışlarıyla Arap İsmet’in içine mesajlar göndermeye devam edermiş.
Hoca bir Ramazan günü Teravih namazından önce camide halka nasihat ederken caminin kapısından Arap İsmet Sallanarak giriverir. Cemaatin haberi olmadan Arap İsmet başıyla hocayı selamlar. Hoca da yine cemaate fark ettirmeden Arap İsmet’in selamına başıyla karşılık verir.
Namazdan sonra cami avlusunda İsmet, hocayı bekler. Bazı gençler de ilk defa camiye gelen İsmet’in beklediğini görünce hocaya bir zarar vermesin diye İsmet’in yakınında beklemeye başlarlar.
Hoca, caminin kapısından İsmet’i görür ve doğru ona doğru yürür. Cemaat şaşırır. Hoca: “Geçmiş olsun İsmet, ne zaman çıktın?”
-Bu gün çıktım. Hoca beni kurtar” der.
Hoca “Seni kurtaracağım. Bu gece sahura kalk ve oruca niyet et. Yarın öğle namazına camiye gel” der ve ayrılırlar.
Hoca, yeni dost edindiği eski bir askere “Yarın camiye gelirken arabanı da getir ve öğleden sonra kimseye randevu verme. Akşam namazına kadar beraber olacağız”der.
Öğle namazını kılarlar, İsmet’i de arabaya alırlar ve hem gözlerin hem de gönüllerin ufkunu açan serin suları olan dağa doğru yol alırlar. Serin pınarın başındaki bir çam ağacının gölgesinde orucun hararetini söndürmeye, İlk defa oruç tutan İsmet’in başını serin tutmaya başlarlar. Bu arada İsmet’in, uyuşturucunun dışında ne yapabileceği konuşulur.
İsmet, yıllar önce karpuz sattığını, onu yapabileceğini, ancak evinin yakınındaki meydanda karpuz satmaya belediyenin izin vermediğini söyler.
Eski asker, “Ben reis beyden izin alacağım. Bir kamyon karpuzu da meydanda sana gösterilen yere bıraktıracağım. Yarından tezi yok işe başlıyoruz” dedi.
İkinci gün, Üniversite’de iken komünist olmuş, şehirde terör estirmiş ama yolun çıkmaz yol olduğunu anlamış ve İslâm’a dönüş yapmış bir esnaf da tezgahını terazisini temin eder ve İsmet işe başlar.
Hoca, maddi durumu yerinde olan bu eski askere: “İsmet’in tezgahına yakın olan caminin imamına iki aylık para verelim, iki ay imam, bu İsmet’e yardım etsin. İsmet’in eski arkadaşları İsmet’i yalnız görürlerse parasız bir çektirirler ve İsmeti zaptedemeyiz. İmamı görürlerse, İsmet’in yanına yaklaşamazlar” der. Ve bu teklif gerçekleşir, İsmet’te o bataklıktan kurtarılır.
Hoca şehirden ayrılır. Bir sene sonra aynı şehre ziyaret için gelir. Öğle namazına hazırlanırken cemaatten biri “Hocam, bu gece İsmet ölmüş. Öğle namazında mahallesindeki camiden cenazesi kaldırılacak” der.
Hoca “Git cami imamına selamımı söyle ben gelinceye kadar beklesin. Biz, bu camide öğle namazını kılıp oraya geleceğiz” der.
İsmet’in cenaze namazını hoca kıldırır. Namazdan sonra hoca bir konuşma yapar. İsmet’in komşuları ile çevredeki uyuşturucu müptelası olanların tamamı cenazede hazırlar. Hoca ağlar, sarhoşlar ağlar. Konuşmadan sonra sarhoşlar, cenazeyi alırlar ssssss çizerek mezarlığa götürürler.
Kaynak: Mahmut Toptaş Hocaefendi (Ayasofya Eski İmam-Hatibi), Milli Gazete
Hazırlayan: A.Kerim Melleş, www.hikayearsivi.net