Filmin bir tek karesini seyretmedim.
Hakkında yazılanlardan hareketle "Tanıdığım Ünsüzler" kitabımda yazdığım makalemi yayınlayarak halkımız arasında yaşanan biri kötü, biri iyi iki örneği vermek istedim.
Buyurun okuyun:
"Okul öncesinde yaşıtlarından büyük görünürdü.
Bu büyüklüğü kötüye kullanır, köyün çocuklarını döverdi.
Kız olduğu halde kendinden büyük erkek çocukları da evlerinin önünden geçirmezdi.
İlkokul birinci sınıfta beş sene okudu, A harfini öğrendi ama B'ye geçemeden okuldan kaydı silindi.
Boyu sırık aklı kırık bir kız idi.
Teni canından erken uyandı. Şehre ağabeyinin yanına gelmişti.
Etrafa deli deli bakarken, serserinin biri kaçırdı gitti.
Birkaç gün sonra o serseri, kızı mahallesine bırakıp kaçtı.
Eve geldiğinde ise babası eve almadı.
Kalın kafalı olduğu için mahalle sakinleri de ona sahip çıkamadı.
Çünkü mahalledeki çocuklarının yüzünde onun tokat izleri vardı.
O, kayboldu.
Aylar sonra birileri onu düğünlerde çalgıcıların önünde oynarken görmüş.
Babanın iki gözü iki çeşme ağlayıp duruyor.
Hem kızının durumuna ağlıyor, hem kendi hatasına ağlıyor.
Sonunda babanın gözleri kurudu. Dünyayı görmez oldu.
Gözyaşı durdu ama o içinden kan ağlamaya devam etti.
Bir gün oğlu, babasının kulağına "Baba, kız kardeşimi bir düğün evinde çalgıcıların önünde oynarken gördüm ve onu vurdum kaçtım. Onu "Orta kadını" olmaktan kurtardım" dedikten sonra babanın üzüntüsünün yarısı dindi.
Aradan onlarca sene geçti.
Kızın ağabeyi öldü. Baba tek başına kaldı.
Ona mahalle halkı bakmaya başladı.
Derken bir gün ellisini geçmiş, şişman bir kadın, o kör ihtiyarın evine gelir ve onu alır kendi yaşadığı şehre götürür.
"Ben babama bakamadım, bari sana bakayım da babama bakmış gibi olayım" der kör ihtiyara.
İhtiyar ona hep dua eder. "Ölen kızım olsaydı ancak bu kadar bakabilirdi" der o ellisindeki kadına.
Bir gün, köyünden bir adam çıkagelir. Kör ihtiyarı ve ona bakan kadını dikkatle izledikten sonra körün kulağına "Bu senin ölen kıza benziyor" der.
Kör ihtiyar- Evet o. Ama ben yaptıklarımdan utanıyorum.
O da yaptıklarından utanıyor.
Benim kendisini bilmediğimi zannediyor ve rahat hareket ediyor.
Ben de bildiğimi bildirmiyorum. İnsan kızını, nefes alış verişinden tanır" diye cevap verir.
Bir gün baba ölür. Kız, bir yabancı gibi babasını şehir mezarlığına gözyaşları içinde defnettirir.
Kim, kimin eline kalacak bilinmez. Onun için hayat merdivenini tırmanırken yanına uğradığınız herkese iyi davranınız.
Afvedici olunuz ki, Allah da sizi afvetsin.
Hayat madalyonunun öteki yüzü
Gecenin bir yarısında on yedisinde bir kız çocuğu bağırarak uyanır.
Babası ve annesi hemen hastahaneye kaldırırlar.
Hastahanede bekar kız, bir çocuk düşürür.
Baba, hanımına durumu sordurduğunda, bir ırz düşmanı tarafından aldatıldığını, bir defa beraber olduklarını ve o alçağın kaybolup gittiğini ve bir daha görmediğini anlatır kız.
Baba, kızının yanına girer. Kızını kucaklar. Uzun uzun ağlaşırlar.
Sonra baba, gözyaşlarını siler ve: "Sen benim kızımsın. Sevginde hiçbir eksiklik olmadı olmayacak.
Hepimizin çeşit çeşit günahı var.
Allah tevbeleri kabul eder. Allaha hep beraber tevbe edelim ve bu günden sonra bu olayı hiçbir zaman konuşmayalım" der ve hastahaneden eve gelirler.
Elinin emeğiyle geçinen bu baba o değerli kızını evlendirdi. Kızın çocukları oldu. Okullar bitirdiler. Kız veli gibi bir hayat yaşamaya devam ediyor.
Ben de, her sene bu babayı ziyaret eder hayır duasını alırım."
Not: Eskiden ziyaret edip hayır duasını aldığım bu babaya bu günlerde Fatiha göndermeye devam ediyorum.
"Tanıdığım Ünsüzler" kitabını (0212) 5111085 telefon numarasıyla Cantaş yayınevinden isteyebilirsiniz.
Kaynak: Mahmut Toptaş Hocaefendi (Ayasofya Eski İmam-Hatibi), Milli Gazete
Hazırlayan: A.Kerim Melleş, www.hikayearsivi.net