Ünlü hükümdar Timur’un oğlu bilime ve bilginlere değer veren, dindar, halim, selim biriydi. Bilginlerle oturup sohbet etmekten büyük bir zevk alırdı. Şahruh’un çevresindeki bilginlerden biri de Nimetullah Efendi idi.
Nimetullah Efendi’nin dilinden düşürmediği bir söz vardı:
- Allah haramdan kaçanı korur.
Bu sözü sık sık tekrar eder, bununla biraz hükümdar ve adamlarını uyarmak amacını güderdi.
Şahruh bunun her zaman mümkün olamayacağını, insanın bazen bilmeden de harama el uzatabileceğini ileri sürerdi.
Şahruh bir gün sarayında Nimetullah Efendi’yi ağırlamak için bir ziyafet verdi. Baş yemek kuzu çevirmesiydi. Herkes gibi Nimetullah Efendi de iştahla yiyor , yedikçe de:
- Allah haramdan kaçanı korur, sözünü tekrarlayıp duruyordu.
Hükümdar ve adamları da bıyık altından gülüyorlardı. Nihayet yemek bitti. Şahruh Nimetullah Efendi’ye sordu:
- Allah haramdan kaçanı her zaman ve her durumda korur mu?
Nimetullah Efendi cevapladı:
- Evet korur, haramdan kaçana Allah haram nasip etmez.
Şahruh dayanamadı ve:
- Ama hocam seni korumadı, sen de bizimle birlikte haram yedin, deyince, Nimetullah Efendi:
- Hayır ben haram yemedim, haramı siz yediniz, dedi.
Şahruh:
- Boşuna iddia etme hocam, sofrada yediğimiz kuzuyu benim adamlarım çalmıştı, hırsızlık malıydı o, dedi.
Nimetullah Efendi yine:
- Olabilir, size haramdı ama bana helaldi, dedi.
Şahruh lahavle çekti:
- Nasıl olur hocam, çalınmış bir kuzu size helal, bize haram?
Nimetullah Efendi sözü bağladı:
- Eğer inanmıyorsanız, kuzunun sahibini bulun, sorun, dedi.
Kuzunun sahibi bulundu. Yaşlı bir kadındı kuzunun sahibi. Şahruh ve adamları kuzuyu çaldıklarını ve yediklerini itiraf ettiler ve parasını ödemek istediklerini söylediler. Kadın parayı almayı reddetti ve kendilerine beddua etti:
- Ben o kuzuyu parası için değil, bu havalide Nimetullah Efendi diye mübarek bir zat varmış, ona ikram etmek için yetiştiriyordum, ona helal, gerisine haram olsun, dedi.