Atatürk,
“Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve düşman emellerine kurban etmemek için açılan Milli Mücadele’de, uğrunda milletle beraber serbest bir surette çalışmaya resmi ve askeri sıfatım artık engel olmaya başladı” diye istifasını vererek, Milletin bağrında mücadele için yer aldığını bildirdikten sonra, Erzurum’da ilk kongreyi toplamakla uğraşırken, İstanbul hükümeti de, durumundan fena halde kuşkulanarak, Sivas, Bitlis, Van ve Erzurum vilayetlerine:
“Askerlik mesleğinden istifa eden sabıkalı Paşa Mustafa Kemal Bey, veyahut Efendi nerededir? Ne ile meşguldür, hangi işle uğraşmaktadır? Acele bildirilmesi,” diyen telgraflar çektiği zaman, Erzurum’da vali vekili bulunan Kadı Mehmet Hilmi Efendi de, telaşa düşmüş, ne cevap vereceğini bilemeyerek, bir yandan İstanbul hükümetine:
“... Halihazırdaki vaziyetine göre, kendisi ikametgahında bulunarak kendi işleri ile meşgul oluyor ve dışarıyla nadiren temasta bulunduğu anlaşılmıştır.” diye cevap verirken, aynı zamanda meseleyi Mustafa Kemal Paşa’ya da bildirmişti.
Bu cevabı görünce gülen Mustafa Kemal Paşa:
- Hocam, demişti, cevabın güzel ama, bakalım inandırabilecek misin?.. İstanbul’dakiler de, gerçekte, içleri rahat etmek için böyle bir cevap isterlerse de, beni de bilirler... Benim kendi işlerim, milletin işlerinden ibarettir. Yoksa, yazdığın gibi, evime çekilir, yan gelir, yatardım. Ne çare ki, yatsam da, milletin geleceğini düşünürken, gözüme uyku girmez... Ama, sen tekrar sorarlarsa, yine böyle de... Hatta, sizlere ömür, vefat etti, de!..”
Bu söz üzerine, üzüntüyle:
- Allah esirgesin Paşam, öyle söz olur mu? İnşallah çok yaşarsın!...
Deyince, Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı şu olmuştu:
- Daha pek çok değil, yalnız milleti ve vatanı kurtarıncaya kadar... Allah’tan başka bir şey istemem...”
Kaynak: N.A. BANOĞLU, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s.76-71