Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettikten sonra tek arzusu vardır: Mihmandar-ı Resulullah Hz. Eyüb’ün mezarını bulmak. (Halid bin Zeyd)
Akşemseddin Hazretleri kuşatmanın sürdüğü sıralarda türbenin bulunduğu noktaya bir nur indiğini görür. Fatih’i o mahalle götürür. Kısa bir murakabenin ardından iki çınar dalını toprağa diker ve kendinden emin bir ifadeyle:
- Büyük sahabe bunların arasında yatıyor! der.
Ancak etraftan:
- Ne malum? diyenler olur.
Hatta birileri padişaha akıl öğretirler:
- Bu dalları başka bir yere diktir bakalım, derler,
- İhtiyar molla fark edebilecek mi?
Fatih denileni yapar, hatta ilk işaret edilen yer kaybolmasın diye mührünü gömdürür.
Ama Akşemseddin dallara bakmaz bile, ertesi gün milimi milimine ilk gösterdiği noktaya yönelir. Hatta bir ara durur:
- Sultanımızın mührü, der,
- Ne arıyor orada?
Büyük veli bakar, bu mevzu çok tartışılacak, şüpheye mahal bırakmaz:
- Kazın! buyururlar.
Toprağın bir kulaç altından yeşil somaki bir taş çıkar.
Üstünde kûfi harflerle “Hâzâ kabri Halid bin Zeyd” yazılıdır. Kalabalık bir hoş olur. Derhal türbe ve mescit hazırlıklarına girişirler.
www.hikayearsivi.net