Hafif bir tebessüm belirdi yüzünde. Belli belirsiz bir yüz ifadesiyle yoluna devam etti. Dar, engebeli ve hafif kıvrımlı yolda ilerlerken bir bir düşündü yaşadıklarını. Bir film şeridi gibi beliren sahneler onu incitiyordu. İstemediği ve hiç de hak etmediği gün gibi aşikarken, nasıl oluyor da razı olmuştu, o da anlayamıyordu.
Kaderin bir cilvesi diyecekler sonradan duruma vakıf olanlar. Oysa ki bu düpedüz bir haksızlıktı. Öyle bir girdaptı ki içinden çıkamıyordu şimdi. Yoluna devam ettikçe düşüncelerin onu daha da sardığını fark ediyordu. Bir yeşilliğe oturup biraz nefes alırsa, daha iyi olacağını düşündü.Etrafını seyre daldı.
Küçük ama uçsuz bucaksız ve gayet büyük alanlarda, çok özgür hareket eden kuşların uçuşu onu adeta cezp etmişti. Minik serçeler hem yer, hem de zaman mefhumunu hiçe sayarcasına ne de güzel kanat çırpıyorlardı. Keşke o da bir kuş olsaydı. İstediği yere kanat çırpabilirdi. Kurtulmak, kaçmak isteyince dertlerinden, onu engelleyen hiçbir şeyin olmaması ne rahat bir durum yaratırdı. Kimsenin gücünün yetemeyeceğini düşünmek bile yetiyordu ona. Bir ohh çekti. Sanki gerçekten kuş olmuş da uçmuştu. Olsun bu bir an bile olsa, iç huzur ve rahatlama yetmişti ona.
Başını hafifçe yana çevirince uzun ağaçların birbiriyle olan ahenkli teması ilişti gözlerine. Birbiriyle sanki sarmaş dolaş olmuşlar, belki de dayanmışlardı birbirlerine. Güç mü alıyorlardı ne? Birbirleriyle bu yakın temasta dertleşirler miydi? İçlerini dökerler miydi birbirlerine? Gözyaşlarını saklamak isteseler de saklayamazlar dedi kendi kendine. Çünkü o kadar yakınlar ki... Bunu isteseler de beceremezlerdi. Bu durum onu rahatsız etti.
Kendi halinden memnun bir ifade ile yere dikildi gözleri. Yerde karıncaların gezintilerinin yanında, topraktaki çatlaklıkları fark etti. Karıncalar nasıl da zorlanıyorlardı, bu kurak arazide yürümekten pek memnun olmamalıydılar. Ama hiç de öyle görünmüyordu. Hızlı, birbirleriyle yarış halinde ve düzen içerisinde hareket etmeleri ona çok anlamlı gelmişti. İnsanların halini ise bunları düşününce hiç anlayamıyordu. Düzen ve nizamı en çok arzulamaları gerekenler insanlar iken bunu niye yapmazlar ki?... Oysa ki düsturları hayırlarda yarışmak olmalıydı. İnandıkları Kitap böyle demiyor muydu? Niye bu kadar zalim olur ki insanoğlu?
Paylaşılamayanların önemsizliği onu tümden daraltmıştı. Boğulacak gibi oldu yine. Hızlı hızlı nefes alıp vererek doğadaki oksijeni ciğerlerine çekti. Topraktaki çatlakların suya olan ihtiyacı karşılanamazsa nasıl olacaktı bu yeşillikler? İnsanı kendinden geçirten, düşündürten, belki de kendine getiren yeşillikleri yeryüzüne yağmurun bereketi olmazsa ne sağlayabilirdi? Kim bilir belki kaç kova gerekecekti. Köydeki, kasabadaki hatta şehirdeki bütün çeşmeleri seferber etseler de beceremeyeceklerdi onları sulamayı. Hepsine adil bir dağıtımı ise hiç beceremeyeceklerdi. Hani sular yetse bile, diye düşündü. Nasıl taşınacaktı ki bu sular? Yok yok hiç düşünmeye bile gerek yoktu aslında. O da onu yaptı.
Bu düşüncelerden biraz yorulmuş gibi bir ruh haleti vardı üzerinde. Ama bütün bunların bir de onu rahatlatan tarafını da inkar edemezdi. Tekrar yeni görmüş gibi gözleriyle süzdü etrafındaki yeşillikleri.Onu yine doğa rahatlatmıştı. Yeşillikler büyük bir iksirdi sanki. Bütün sıkıntıları unutturacak bir iksir hem de. Böyle bir reçeteyi bu güne kadar gittiği hiçbir doktor verememişti ona. Rabbin lütfü ve ihsanı olmazsa hiçbir şey derman olmaya yetmiyor diye mırıldandı. O’na dayandı. O’na sığındı usul usul. Bir şeylerden medet umar hale geldiği için kızdı kendine. Hepsi bir vesile idi aslında. Onu Rabbe ulaştırmada bütün yaratılanlar görevliydi işte. Yollar O’na çıkıyordu. Hesaplar da O’na çıkacaktı.
Şu anki rahatlığını ise hiçbir zaman hissetmemişti. Ne oynanan oyunlar ne yapılanlar gözünde büyümüyordu bunu düşününce. Herkesin karşılaşacağı bir manzara ve hesaplaşacağı bir zamanın olması ne iyiydi. Adil olan Allah bunların hepsine kadir olacaktı eninde sonunda, buna inanıyordu. Az önce aklından geçirdiklerine şimdi çok pişman görünüyordu. Dünya meşgaleleri de bitmiyor ve insanın peşini bırakmıyordu ki? Bazen istemese de o hülyalara dalıyordu. Bunlaraydı hayıflanması. Bir iç geçirirken, bir de tövbe etti bunlar için.
Kalktı yavaş yavaş… Karanlık bastı basacak. Adımlarını hızlandırmasa ona yakalanabilirdi. İçini büyük bir korku sardı. Biraz önce onu o kadar memnun ve mutlu eden, bu nezih ortam, şu anda gözünde bir canavara dönüşmüştü. Çok hızlanarak, korkusunu yenmek ister gibi, yolunu patika yollardan, kestirme yollara yöneltti. Şimdi öyle hızlanmıştı ki, onu kovalayan birileri varmış hissine kaptırdı kendini. Ağaçların dallarının canını incitmesi bile hareketlerini yavaşlatamıyordu. Nefes nefeseydi şimdi. Duraksadı… Çok yorulmuştu gerçekten. Yorgunluktan boğazının kuruduğunu ve acıdığını hissedince, iyice durdu… Daha dengeli yürümesi gerektiğini fark etti. Nasıl olsa eve varmak üzereydi. Bu kadar korkusunun anlamsız olduğunu neden daha önce anlayamamıştı.
Sahip olduklarının kıymetli olduğu gerçeği onu çok mutlu etmişti. Her şeye rağmen yaşamın güzelliklerinden kendini alıkoymak istemedeki düşüncesine çok kızıyordu. İyi ki başaramıyordu. Kendini hep düşüncelerin kucağına atmaya karar verdi. Belki de hayatında tek başına verdiği ona ait ilk ve tek karardı bu. Bundan sonra kararlarını kendi vermeye çalışacaktı.Çok güzel bir mutluluk kapladı bedenini. Yaptığı yanlışları düzeltmenin tam zamanıydı. Bunun için aldığı her nefesin kendisine verilmiş olan bir fırsat olduğunun farkına vardı. Bu fırsatları değerlendirmem lazım diye kendi kendine söz vermeye çalışıyordu ki, müezzinin ‘ESSELATU HAYRUN MİNENNEWM’ sesiyle gözlerini açtı. Hepsi bir rüyaymış dedi usulca… Hepsinin rüya olduğuna inanamıyordu. Bu ne güzel bir rüya, dedi kendi kendine. Rüya olmasına hem sevinmiş, hem de üzülmüş gibi bir hal vardı çehresinde. Vakit kaybetmeden, hemen kolları sıvadı ve gördüğü rüyanın etkisiyle daha bir coşkuyla Rabbe karşı secdeye durdu.
Gönderen: Aslı ATEŞ KAYA aslikaya@web.de - 18/01/2007 ESSEN/Eiberg
Not: Değerlendirmelerinizi yorumlar bölümüne yazarsanız sevinirim. Allah razı olsun.