II. Abdülhamit'e, Osmanlı'nın ilk siyasi fırkası olan İttihat ve Terakki Cemiyeti, kurduğu bir tezgahla Batı'nın da desteğini alarak İstanbul'da 31 Mart Vak'ası (1909)'nı tertip etti. Yine bu cemiyetin desteklediği Selanik'ten çıkan Hareket Ordusu, olayları yatıştırarak İstanbul'un yönetimini ele geçirdi.
Bu olaylarda Sultan Abdülhamit'in parmağı olduğu iddiasıyla, bu cemiyetin önde gelenlerinin - özellikle Talat Paşa - baskısıyla fetva emini hal' fetvası vererek II. Abdülhamit'i tahtan indirdiler, yerine V. Mehmet Reşad'ı geçirdiler. Böylece 33 yıllık Abdülhamit dönemi sona ermiştir.
Sultanın tahttan indirildiğini bildirmeye memur edilen heyet, çok garip şekilde kurulmuştu. Bu dört kişilik heyette senato üyelerinden ve hünkar yaverlerinden Arif Hikmet Paşa, yine senato üyelerinden Ermeni Aram Efendi, Draç milletvekili Arnavut Esad Paşa Toptani ve Selanik milletvekili Musevi Emmanuel Karasu Efendi yer almıştı.
Bunlardan Arif Hikmet Paşa, II. Abdülhamit'in kapısında yetişmiş, onun pek çok lütuflarını görmüş, onun sayesinde hızla terfi ederek bulunduğu rütbe ve makama yükselmiş, kendisine sonsuz minnet borcu bulunması gereken bir kimse idi. Buna rağmen bu görevi tereddütsüz ve hatta isteyerek kabul etmişti. Belki de böylece ona mensup bir kimse olduğunu unutturmak istemekteydi.
Heyete Aram Efendi'nin alınışı, adeta bu padişahın Ermeni meselesine karşı almış olduğu ciddi ve tesirli tedbirlerin bir protestosu, hatta intikamı gibiydi. Nitekim II. Abdülhamit, Doğu'da bağımsız Ermeni yurdu niyetiyle masum binlerce insanı Ermeni çetelerinin öldürmesi üzerine yöre halkından oluşan Hamidiye Alayları kurmuş ve Ermenilerin bu zulmüne set çekmişti.
Esad Paşa Toptani, jandarma erliğinden yetişmiş olup, ilerlemesini tamamen Sultan Abdülhamit'e borçlu olan birisiydi. Ancak bu heyette görev kabul ederek efendisine ihanet ettiği gibi ileride Türk vatanına da ihanet edecek ve bütün dünya buna şahit olacaktı.
Musevi Emmanuel Karasu, saraya Selanik'ten durmadan jurnaller gönderip, hürriyetçi ve vatanseverleri ihbar eden, hünkarın eski bir casusu idi. Şunu da unutmamak gerekir ki, II. Abdülhamit, çok parlak vaat ve taahütlere rağmen Filistin'de bir Yahudi yurdu kurulmasını kesinlikle reddettiği için milletlerarası Siyoniz'in diş bilediği bir kimse haline gelmişti ve Karasu Efendi de bir Yahudi'ydi.
II. Abdülhamit, meclisten geçen görüşmeleri ve alınan kararı duyunca şunları söylemekten kendisini alamamıştı:
- Otuz üç sene, en büyük nimet ve ihsanlarımı gören bu adam, nasıl oluyor da benim aleyhimde karar veriyor? Eh... Allah büyüktür, günün birinde karşı karşıya gelirsek elbette bunları yüzüne söylerim. Yok, eğer bu mümkün olmazsa onunla Allah'ın huzurunda muhakeme olurum... Bu dünya kimseye kalmaz.
Kaynak: Mithat Sertoğlu, Tarihten Sohbetler, TTK. Yay., S:175
Kaynak:Padişahlardan Hazır Cevaplar,Ali Karaçam
Meriç Yayınları, Şubat-2007, İstanbul
Hazırlayan:www.hikayearsivi.net | KuTuL KuLuB