İran seferine çıkan Osmanlı ordusu, uzun ve engebeli araziden geçmek zorunda olduğundan oldukça yorulmuştu. Erzak da azalmıştı. Üstelik düşman Şah İsmail ve askerleri de bir türlü savaşa girmiyor, sürekli kaçıyordu. Bazı askerler, bu seferden vazgeçmek için Yavuz'un çadırına silah atarak:
- İstemezük, diye bağırmaya başladı.
Yavuz, otağına atılan kurşunlara hiç önem vermedi. Çadırından dışarı fırladı. Atına atlayarak askerlerinin üzerine sürdü. O korkunç gözlerini askere diktikten sonra sağ elini dizine dayayarak şu meşhur hitabesini söyledi:
- Asker kıyafetli korkaklar!..
Maiyetimde ibraz-ı şecaat ve besalet ederek izhar-ı mubahat etmek isterken, şimdi de böyle mi yapmaya kalktınız? Askerlik itaat demektir. Çoluğunu çocuğunu ve karısının kucağını muharebe meydanına tercih edenler şimdi geri dönsünler. Siz dönseniz bile, ben tek başıma giderim. Hedefimize son derece yaklaşmış iken zelilane bir tavırla geri dönmek erkekliğin azim ve celadetine asla yakışmaz. Şan-ı celil-i Osmani'yi ila etmek isteyenler bir tarafa ayrılsın. Ben kararımdan asla dönmüyorum. Tek başıma muharebeye gitmeye hazırım," diyerek bağırdı.
Yavuz'un bu ateşli sözleri askerleri cuşa getirdi. Kararlarından vazgeçtiler. Ordu harekete geçti.
Birkaç gün sonra bir asker Yavuz'u öldürmek için yolunu kesti. Fakat onun heybetini görünce silahını yere atarak:
- Öldür beni padişahım, diye bağırdı.
Yavuz sebebini sordu. Asker hemen:
- Padişahım, ben sizi harbe gitmemek için öldürecektim. Fakat aslan yapılı vücudunuzu ve heybetinizi görünce kıyamadım. Şimdi ceza benimdir. Boynumu size teslim ediyorum, dedi.
Yavuz, askerin yüzüne gülerek baktı ve:
- Benim senin gibi cesur bir askere ihtiyacım var. Haydi, kıtana iltihak et, diyerek bu askeri affetti.
Kaynak: E. B. Şapolyo, Osmanlı Sultanları Tarihi, Rafet Zaimler Yay., s.145
Kaynak:Padişahlardan Hazır Cevaplar,Ali Karaçam
Meriç Yayınları, Şubat-2007, İstanbul
Hazırlayan:www.hikayearsivi.net | KuTuL KuLuB