II. Bayezid'in son dönemlerinde Doğu Anadolu ve İran'ı kapsayan bir Safevi Devleti kurulmuştu. Kurucusu Türk ve Müslüman Şah İsmail idi. Şia inançlarını benimseyen bu hükümdar, kısa sürede büyük bir güç oldu. Tabii ki Osmanlı'nın rakibi oldu. Özellikle Anadolu'nun dağlık bölgelerinde yaşayan Türkmenlerin sempatisini kazanan Şah İsmail, rakip olarak gördüğü Osmanlı'ya her fırsatta zarar vermeye çalışıyordu.
Olup bitenleri II. Beyazid, bölgenin merkeze uzaklığından, biraz da yaşlılığından olsa gerek, yeteri kadar konunun üzerine eğilemiyordu. Ancak Trabzon'da sancak beyi olan oğlu Selim, burnunun dibinde gerçekleşen olayları görebiliyor ve tedbir alınması gerektiğine inanıyordu.
İşte Şehzade Selim, düşmanın durumunu daha yakından görüp anlamaya karar verdi ve kılık değiştirip gezici bir derviş gibi tek başına Safevi sınırını aşarak gizlice Tebriz yolunu tuttu. Uzun bir yolculuktan sonra da oraya vardı.
Türkçe konuşan ve Hatai takma adıyla çok güzel Türkçe şiirler yazan Şah İsmail, aynı zamanda satranca meraklı ve bu oyunun namlı bir ustası idi. Her gün birkaç parti satranç oynar ve sosyal durumuna bakmadan kim isterse tereddütsüz karşılaşırdı. O güne kadar kendisini mat edip yenen çıkmamıştı. Tabii bunda, Şah'a olan saygının ve korkunun da büyük payı vardı.
Yavuz da büyük bir satranç ustasıydı. Yolda gelirken ve Tebriz'de geçirdiği günler içinde Safevi Devleti hakkında öğreneceklerini öğrendikten sonra sarayın yolunu tuttu. Oraya varınca Şah'la satranç oynamak istediğini söyledi. Görevliler içeriye haber verdiler:
- Bir garip derviş gelmiş, şahımızla küstahane satranç oynamak ister durur...
Şah İsmail, özellikle tanımadığı yabancılarla oynamayı severdi. Yavuz'u hemen huzuruna kabul etti ve:
- Derviş baba... Kandan gelir, kanda gidersün, diye sordu.
Derviş baba (Yavuz) saygı ile ve onun şivesiyle cevap verdi:
- Kazvin'den gelürem, Şah'ımın mübarek cemalini görmekliğe gelmişem.
- Yollarda-izlerde ne var, ne yok?
- Şahımun ulu himmeti sayesinde her yerde eman, asayiş ve saadet olup cümle kulların ferhunda haldur.
Bu cevaplar şahın hoşuna gitmişti.
- Benimle satranç oynamak dilersen, karşıma geç...
Yavuz:
- Ben şahımdan sadece oyun aparmağa gelmişem, diyerek satranç tahtasının başına oturdu. İlk oyunda bilerek yenildi, ancak Şah'tan daha usta olduğu için ikinci oyunda onu mat edip yendi.
Şah İsmail, herkesin gözü önünde uğradığı bu yenilgiye fena halde sinirlenerek elinin tersiyle Yavuz'un göğsüne bir sille vurup:
- Bre kongay ışık (serseri derviş), hiç şah olanlar mat olur mu? Hiç edebin yokmuş, sultanlara riayeti de mi bilmezsin, diye çıkıştı.
Yavuz soğukkanlılıkla cevap verdi:
- Şah'ım, danışıklı oyundan evvel haberim olsa, böyle etmezdim...
Kaynak: Mithat Sertoğlu, Tarihten Sohbetler, TTK Yay., S.61-62
Kaynak:Padişahlardan Hazır Cevaplar,Ali Karaçam
Meriç Yayınları, Şubat-2007, İstanbul
Hazırlayan:www.hikayearsivi.net | KuTuL KuLuB