Sanki gelecek ay gökten para yağacak. Hem ev sahibim de zengin biri sayılmaz ki. Kimseden borç istemeye de yüzüm kalmadı. 20 milyon da kiraya verince elde 10 kalacak, bakkal artık beklemez, 5 de ona. Kalan 5 de bir hafta yeter ya sonra”.
Adam evine geldiğini farketti. İçeri girdi, sıkıntılarını olabildiğince ailesine yansıtmayan biriydi. Yüzündeki sıkıntılı ifadeyi zorla da olsa değiştirdi, güler yüzle içeri seslendi;
- Alo !. . . kimse yok mu? Bu yorgun ve yaşlı adamı karşılayacak kimse yok mu?
Hanımı koşarak geldi, ceketini aldı;
- Kusura bakma bey, geldiğini duymadım.
- Eh elimiz boş olunca yüzümüze bakılmıyor, ne yapalım.
- Öyle deme bey.
- Şaka yaptım canım şaka yaptım, hemen darılmaaa. . . elim dolu olsa da yüzüme bakılmıyor, diyecektim !. .
Onun şakalarına alışmış olan karısı bu kez ses çıkarmadı, sadece gülümsedi.
- Yorgun görünüyorsun.
- Biraz yorgunun hanım.
- Acıkmışsındır, hemen yemeğini getireyim.
- Hanım acıktım acıkmasına da, zahmet olmazsa başka bir şey rica edecem.
- Estağfurullah bey, buyur !. . .
- Ya sen de yorgunsundur ama ayaklarım çok ağrımış, bir leğene az bir su koysan, sana zahmet.
- Tabi hemen getiriyorum.
Adam eşofmanını giyip oturmuştu ki, hanımı bir legen suyla girdi. Adam yorgun ayaklarını suya daldırmadan merakla sordu;
- Benim tatlı kızım nerde bakayım, saklandı mı yaramaz?
Anne başını önüne eğdi,
- Ne oldu, bir şey mi var? …Söylesene canım.
- İçerde…ağlıyor.
- Ağlıyor mu !. . . Niye?
- Ayakkabı istiyor.
- Daha önce konuşmuştuk, alamayacağımı söylemiştim. Hem ayakkabısı eski değil ki?
- Eskidiği için değil, arkadaşlarında gördüğü, yeni çıkan bir ayakkabıdan istiyor.
- Hanım biliyorsun para durumunu…
- Ben biliyorum da…
- Bir daha konuşayım bakalım, benim kızım anlayışlıdır. Çağır gelsin.
Kadın kızını çağırdı, kalkmak istemeyen kızını, zor da olsa ikna ikna etti, babasının yanına getirdi. Babası yanına oturttu. Olabildiğince kırmamaya çalışarak konuştu;
- Kızım, seninle daha geçen akşam konuşmuştum. Ayakkabı alacak kadar paramız yok, hem ayağındakiler de eski değil.
- Başkası nasıl alıyor?
- Yavrum onların durumu daha iyiyse alabilirler. Bizim şimdi iyi değil. Bekle belki bir kaç ay sonra alabiliriz.
- Banane arkadaşlarım aldı, ben de alacam.
Yine ağlamaya başlamıştı.
- Ne kadarmış o ayakkabı fiyatını biliyor musun?
- 4 milyon.
- Kızım sana o ayakkabıyı alırsak elimizde para kalmıyor. Getir bakayım sen şimdi giydiğin ayakkabılarını.
Kız hışımla getirdi, yere attı. Adam çocuğun saygısızlığını görmemezlikten geldi. Küçük çocuklar için böyle heveslerin ne derece önemli olduğunu biliyordu. Hele arkadaşlarından biri onu kıskandırdıysa, o küçük dünyasında tüm hayali o ayakkabı olmuştur, başka birşey düşünemez bile, diye aklından geçirdi. Fakat adamın da yapacak birşeyi yoktu. Çok uzun bir sessizlik oldu, adam kızını kırmadan nasıl çözüm bulacağını düşünüyordu. Hanımı ise kocasının, ayakkabıların yere atılışına sinirlendiğini düşünüp endişe ile bekliyordu. Adam umutsuzca kızına bir daha sordu;
- Kızım, bu ayakkabılar hiç de eski görünmüyor, bir kaç ay daha giysen.
- Eski işte eski, giymem. Bunlar eski !. .
Adam’ın içi içini yiyordu. Bir medet arar gibi hanımına baktı. Yıllardır sıkıntı içinde yaşayan ama eve her gelişinde güler yüzünü eksiltmeyen vefakar karısı, yapacak birşeyi olmadığını göstermek için, ellerini iki yana açtı. Adam birden ayağa kalktı, giyinmeye başladı.
- Kızım madem benim, “Ayakkabın eski değil” sözüme bakmıyorsun, giy ayakkabılarını dışarda az öne gördüğüm bir çocuğun yanına gidelim. Sen ona da soracaksın. Eğer sorduğun çocuk, bu ayakkabılar için, eski derse veya beğenmezse söz istediğin o ayakkabıları alacağım.
Ayakkabı alınmasından tamamen ümitsiz olan kız bunu duyunca heyacanlandı. Hemen hazırlandı. Baba kız el-ele sokağa çıktılar. Hiç konuşmadan bir kaç sokak geçmişlerdi ki, babası az ilerdeki köşeyi gösterdi;
- Bak şu köşede oturan bir çocuk var, hemen hemen senin yaşlarında. Sor bakalım ayakkabıların güzel mi değil mi !. . .
Kız hevesle çocuğun yanına koştu ama durdu kaldı. Çocuğun şaşkın bakışları arasında birkaç saniye orda kaldıktan sonra ağlayarak babasına doğru koştu. Soramamıştı.
Babası ağlayan kızını bırakıp, köşedeki çocuğun yanına gitti. Cebindeki bozuk paraları, çocuğun önündeki mendile bırakıp döndü. Adam oldukça üzgün, “-Çok mu zalimce oldu. Ama başka çare de bırakmadı” diye kendi kendine düşündü.
Köşede oturan çocuk, hâlâ şaşkın şaşkın, ağlayarak uzaklaşan kıza bakıyordu, duvara yasladığı koltuk değneklerinin arasından.
Yazar: Ahmet Ünal Çam (Yazar hakkında için tıklayın)
E-mail: ahmetunalcam@gmail.com